Türkiye stagflasyona mı giriyor? Mahfi Hoca'dan çarpıcı analiz
İktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez, Türk ekonomisinin ikinci çeyrekten itibaran stagflasyona girebileceğini ifade etti. Eğilmez; sanayi üretimi, ticaret satış hacmi, konut satışları, otomobil ve hafif ticari araç satışları, ödemeler dengesi, işsizlik gibi öncü göstergeleri tek tek analiz ederek şu yorumda bulundu: "Bu verilerden hareketle 2024 yılının ikinci çeyreğinde Türkiye ekonomisinin stagflasyona girmiş olduğuna ilişkin işaretlerin var olduğunu, esnafın, sanayicinin ve tüccarın süregiden durgunluk şikâyetlerinin sözde şikâyet olmadığını ve gerçek durumu yansıttığını söyleyebiliriz."
Türkiye ekonomisi durgunluk ve enflasyonun aynı anda yaşandığı ekonomik durum anlamına gelen stagflasyona sürüklenecek mi?
Eski Hazine Müsteşarı, yazar ve akademisyen Dr. Mahfi Eğilmez'e göre; önce göstergeler stagflasyona işaret ediyor.
Kendi adını taşıyan blogunda "Stagflasyon sinyalleri" başlıklı bir değerlendirme kaleme alan Mahfi Hoca, esnafın, sanayicinin ve tüccarın süregiden durgunluk şikâyetlerinin sözde olmadığının altını çizdi.
Dr. Mahfi Eğilmez'in stagflasyon yazısı şöyle:
Stagflasyon, İngilizcede durgunluk anlamına gelen stagnation ile enflasyon kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş bir kelime. Durgunluk içinde enflasyon anlamına geliyor. Ekonomik büyümenin sıfıra geldiği ama enflasyonun devam ettiği ekonomik durumu anlatmak için kullanılıyor.
Esnaf, sanayici ve tüccar bir süredir ekonomide stagflasyon yaşandığını öne sürüyor. İktisatçıların bunu söyleyebilmesi için enflasyonun yüksek, büyümenin sıfıra çok yaklaşmış olması gerekir. Enflasyon yüzde 61, büyüme ise elimizde ilk çeyrek verisi var: Yüzde 5,7. Buna göre stagflasyonun enflasyon kısmı durumu doğrulasa da büyüme verisi durumu doğrulamıyor. İkinci çeyrekte büyüme ne oldu? Bunu ancak Eylül sonunda TÜİK açıkladığında öğrenebileceğiz.
İkinci çeyrekten itibaren...
Buna karşılık birçok öncü gösterge büyümenin ikinci çeyrekte sıfıra çok yaklaştığını gösteriyor. Uzmanların yaptığı tahminler de ikinci çeyrekte yüzde 0 ile 0,5 arasında bir büyüme gerçekleştiği beklentisini işaret ediyor. Eğer öyleyse ekonomi, ikinci çeyrekten itibaren stagflasyona girmiş demektir. Piyasa, durumu iktisatçılardan önce görebiliyor çünkü talep, satış hacimleri, kârlar vb. hepsi onların elinde ve önünde oluşuyor. Biz ise ancak geriden gelen verilere bakarak olayı tanımlayabiliyoruz.
Stagflasyonda olup olmadığımız bize söyleyecek olan öncü göstergelere bir göz atalım:
Sanayi üretiminde gerileme söz konusu: Sanayi üretimi yıllık değişim endeksi, ikinci çeyrekte düşüş eğilimi sergilemiş bulunuyor. Düşüşte bayram tatilinin etkisi var. Çünkü yıllık değişim sadece mevsim etkisinden arındırılmış olarak hesaplanıyor. Buna karşılık özellikle Haziran ayında aylık endekste de düşüş olması üretimde gerilemeyi gösteriyor. Çünkü aylık endeks hem mevsim hem de takvim etkisinden arındırılmış olarak hesaplanıyor. Buna göre sanayi kesimi arzında düşüş var.
Ticaret satış hacim endeksinde düşüş var: Ticaret satış hacim endeksi değişimi bize ekonomideki talep hakkında büyük ölçüde fikir verir. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış aylık Haziran ayındaki zayıf toparlanma dışında ikinci çeyrekte ekside kalmış. Yani ekonomide talepte gerileme söz konusu olmuş, endeks ikinci çeyreğin son iki ayında hep ekside kalmış.
Konut satışları hâlâ canlı: Konut satışlarında, piyasada düşüş olduğu iddiaları olmasına karşılık TÜİK verileri tam tersine ikinci çeyrekte geçen yıla göre fazla bir değişim olmadığını gösteriyor. Demek ki talepteki gerilemeye karşın insanlar enflasyondan korunma amacıyla konut talep etmeyi sürdürüyorlar.
Otomobil ve hafif ticari araç satışlarında düşüş var: Piyasadaki canlılığı gösteren önemli göstergelerden biri de otomobil ve hafif ticari araç satışlarındaki satış verileridir. 2024 yılı ikinci çeyrek satışları 10 yıllık ortalamaların hâlâ üzerinde seyretmekle birlikte geçen yılın ikinci çeyreğine göre satışlarda gerileme söz konusu. Bu da bize piyasa talebinde gerileme olduğunu anlatıyor.
Ödemeler dengesi verileri düşüşü gösteriyor: Cari açık ikinci çeyrekte 4,1 milyar dolar olarak geçekleşti. Geçen yıl aynı dönemde bunun üç katı büyüklükteydi (12,1 milyar dolar.) Bu düşüşün bir bölümü altın ithalatına getirilen kısıtlamadan kaynaklanıyor olsa da önemli bir bölümü yurtiçi talep düşüşü nedeniyle sermaye malları ve ara malı ithalatının düşmesinden doğuyor. Bu da bize talepteki düşüşün sanayi üretimini olumsuz etkilediğini ve bunların sonucu olarak ithalatın ve dolayısıyla cari açığın düştüğünü anlatıyor. Bu gelişmelerin sonucu olarak da büyümenin düştüğü tahminini yapabiliyoruz.
İşsizlikte artış söz konusu: İşsizlik oranı peş peşe düşüşler gösterdikten sonra Haziran ayında sert bir artış sergiledi. İşsizlik oranı yüzde 8,4’den 9,2’ye geniş işsizlik oranı da yüzde 25,4’den 29,2’ye sıçradı. Özellikle geniş işsizlik oranındaki artış önemli çünkü Türkiye’de gerçek işsizlik oranını en doğru ölçen veri o. Bu gelişme bize arzdaki düşüşün emek piyasasına, işten çıkarmalar şeklinde yansımaya başladığını gösteriyor.
Faiz artırmasak bugüne gelebilir miydik?
Bu verilerden hareketle 2024 yılının ikinci çeyreğinde Türkiye ekonomisinin stagflasyona girmiş olduğuna ilişkin işaretlerin var olduğunu, esnafın, sanayicinin ve tüccarın süregiden durgunluk şikâyetlerinin sözde şikâyet olmadığını ve gerçek durumu yansıttığını söyleyebiliriz.
Bu aşamada bana yöneltilen bazı soruları da yanıtlayayım:
Faizi artırmasaydık stagflasyona girmeden kurtulabilir miydik?
Faizi artırmasak bugüne kadar bile gelemezdik. Hatırlarsanız enflasyon yüzde 80’leri aşmıştı, döviz rezervleri tükenmiş, eksiye dönmüştü, cari açık hızla artıyordu, KKM hesapları her geçen gün şişiyordu. Özetle çıkışı olmayan bir yolda gidiyorduk. Faiz artışı, ekonomiyi duvara çarpmaktan kurtarmıştır. Doğru bir hamleydi.
Büyümeden fedakârlık etmeden enflasyonu düşüremez miydik?
Bunu yapabilmenin bir tek yolu var: Geleceğe yönelik beklentileri olumlu hale getirmek. Onu da faizi artırarak yapmak kolay değil. Daha doğrusu ekonomik, siyasal ve sosyal altyapısı nispeten sağlam, enflasyonu ve riskleri düşük ekonomilerde faizi artırmakla ve/veya para basarak piyasaya destek olmakla çözüme ulaşılabilir. Nitekim ABD ve gelişmiş ülkelerin çoğu böyle yaptılar.
Buna karşılık bizim gibi enflasyonu ve riskleri yüksek, siyasal ve sosyal altyapısı sağlam olmayan ekonomilerde sadece faizle veya kurla oynayarak geleceğe ilişkin olumlu beklenti yaratmak mümkün olmuyor. Türkiye, 2001 krizi sonrasında bazı yapısal reformları yaparak (bankacılık reformu, kamu mali disiplininin sağlanması ve AB ile tam üyelik müzakeresine başlanması) geleceğe ilişkin beklentileri olumlu yöne soktu ve sonuçta enflasyonu düşürürken büyümeyi de artırmayı başardı.
Faizler bu düzeyde ne zamana kadar tutulur?
Bu sorunun yanıtı: “Büyüme eksiye düşene ve işsizlik artışı kritik hâl alana kadar” şeklinde verilebilir. Yani faizlerin bu düzeyde tutulması bir süreye değil bu iki göstergenin nasıl gelişeceğine bağlıdır. Çünkü Türk siyasetçisinin korktuğu konu yüksek enflasyon değil düşük büyüme – yüksek işsizlik oranı çiftidir.
Stagflasyondan sonrası ne olur?
Bu aşamada iki varsayım yapalım: (1) Türkiye, temel yapısal reformları yapar. (2) Türkiye, yapısal reformları yapmadan böyle devam eder. İlk varsayıma göre yola devam edersek tıpkı 2001 krizi sonrasında olduğu gibi birkaç yıllık sıkıntıdan sonra buradan çıkar ve yolumuza devam ederiz. Buna karşılık bugün yapmamız gereken yapısal reformların 2001’de yapılanlardan çok daha fazla olduğunu, ekonomi dışı alanlarda da birçok reformu yapmamız gerektiğini vurgulayalım.
İkinci varsayıma uygun hareket edersek yılsonuna doğru bir sonraki aşamaya yani slumpflasyona geçeriz. Slumpflasyon (slump İngilizcede çöküş demek) ekonomik küçülmeye yüksek enflasyonun eşlik etmesi halidir ve çözülmesi en zor kriz hallerinden birisidir.