Tüm şehir, âdeta bir film seti
NERMİN SAYIN
NERMİN SAYIN
Bilirsiniz, çoğu kentte gezginlerin uğur belledikleri, yaparlarsa o şehre yeniden geleceklerine inandıkları “totem”ler vardır. Keşfettikçe en sevdiğim kentler sıralamasında hızla yükselen Budapeşte için, bu totem, nefis heykellerle süslü olan Matyas Çeşmesi’ni görmek... Birkaç yıl önceki ziyaretimde Buda, ya da bizim tabirimizle Budin tarafını adım adım dolaşırken elbette tarih ve sanatla kuşanmış Kraliyet Sarayı’na da uğramış ve bahçesindeki çeşmede “Mavi Tuna”nın ışıltılı kentine yeniden gelmeyi dilemiştim... Vee, dileğim yerine geldi, bu kez tüm ağaçları, parkları, bahçeleri sapsarı yaprakların süslediği bir havada “Hafta Sonu Molası” verdim Budapeşte’de... Sanatla, tarihle ve elbette mimariyle ilgiliyseniz, Orta Avrupa’nın bu nadide kentine siz de yolunuzu düşürün diye, iki günlük gezimden kısa notlar paylaşmak istiyorum bu defa...
Önce Tuna sefası...
Budapeşte’ye iş amacıyla dahi gelseniz, dünyayı süsleyen nehirler arasında adına beste yapılacak kadar cazibeli olanlardan “Mavi Tuna” nın civarına mutlaka düşüyor yolunuz. Düşmese de düşürün! Buda ve Peşte’nin ortasından azametle akan Tuna, kente gelen seyyahların da cazibe merkezi... Kenti hızlıca tanımak için, benim bu sefer gündüz saatlerinde yapabildiğim nehir turlarına -kimisi yemeklikatılın ve her iki yakanın da anıt binalarını hızlıca hafızanıza kazıyın... Bir not daha; eğer zamanınız müsaitse bu turu gece yapın, çünkü Budapeşte tarihi binaları için yaptığı aydınlatmayla da meşhur bir kent... Kraliyet Sarayı’nı ya da Parlamento Binası’nı o ışıklar altında görmek masalsı bir atmosferin içine çekiyor seyyahları. Zincir Köprü, Özgürlük Köprüsü, Elisabeth (nam-ı diğer Sisi) Köprüsü gibi anıt köprülerin birer gerdanlık gibi boynuna dizildiği Tuna’nın bir o yakasına, bir bu yakasına bakmaktan âdeta yorulayacaksınız. Çünkü görebilecekleriniz arasında; mimari güzellikleriyle dikkat çeken Kraliyet Sarayı ve Parlamento Binası’nın yanı sıra Citadella, Balıkçılar Tabyası, Matyas Kilisesi, Gellert, Teknik Üniversite ve Corvinus Üniversitesi gibi şehre kimliğini veren binalarla tepeler yer alıyor. Kısa bir süre önce restorasyondan geçen Gül Baba Türbesi ve Kültür Merkezi de kentin Buda tarafında... Köprüler, özellikle de Zincir Köprü de Budapeşte’de mutlaka fotoğrafl anacaklar listenizde üst sıralarda olsun...
Ardından tabana kuvvet...
Tuna turunuzu, Strauss’un valsini ıslıkla çalarak -ya da mırıldanarak- tamamladıysanız, aklınızda şehre dair nereleri yakından görmek istediğiniz canlanmıştır sanırım. Ben geçen sefer Buda’da tarihin kucağına bir yolculuğa çıkmış, Kraliyet Sarayı’nın içindeki sanat müzelerini de tabii ki atlamamıştım. Bu seferse, biraz da Parlamento Binası’nı yakından görmek için Peşte’yi tercih ettim ve Zincirli Köprü’nün “ağzı var, dili yok” aslanlarına selam verip uzun uzun yürüdüm bu kıyıda. Küçük bir anekdot da şurada dursun: Kont Szechenyi’nin yaptırdığı Zincir Köprü’nün mimarı, yaptığı esere o kadar güvenmiş ki “Eksiğini bulursanız kendimi Tuna’ya atarım” demiş açılışta, gururla. Tam o sırada bir çocuk “Anne, aslanların dili yok!” diye bağırmasın mı... Mimarın sahiden nehre atladığı rivayet edilmekte...
Eğer kentin Buda tarafını keşfetmek istiyorsanız, en güzel yollardan birinin bu köprüyü yürüyerek tepede Macar mitolojisinde önemli bir yeri olan Tuğrul kuşu heykelinin süslediği teleferiğe binmek ve Kale bölgesine çıkmak olduğunu da yazayım, yeri gelmişken...
Vaci'ye kadar durmak yok!
Peşte’de kaldıysanız benim gibi, nefis heykeller ve detaylarla süslü Parlamento Sarayı’nın ardından tam tersi yöne, Sisi Köprüsü’ne çevirin yüzünüzü... Birbirinden görkemli binalar -biri de Etnografya Müzesi- arasından kâh Tuna kıyısına inerek kâh ara sokaklara saparak Vaci Caddesi'ne kadar uzanın... Alışveriş meraklılarını hemen uyarıyorum: Caddeye ulaşacağım diye etrafınızdaki sanat eseri binalara ve sık sık rastlayacağınız heykellere kayıtsız kalmayın. Zira Budapeşte heykelleriyle ünlü bir şehir... Zincir Köprü’den Vaci Caddesi'ne kadar, kente gelenlerin mutlaka yanında fotoğraf çektirdiği Marton küçük prenses heykeli –ki tam arkası nehir ve Kraliyet Sarayı manzaralı-, köprünün resmini yapan Macar sanatçı Raskovics’inki, köpeğiyle oynayan kız heykeli ve Shakespeare var... Geçin yanlarına, çekin fotoğrafl arını çekebildiğiniz kadar...
Biraz alışverişe ne dersiniz?
Tüm seyyahlar gibi ben de bu benzetmeye bayılıyorum: Vaci, Budapeşte’nin İstiklâl Caddesi... Her yer rengârenk; hediyelik eşyacılar ve çeşitli markaların mağazalarıyla süslü. Hediyelik eşya dükkânlarında kırmızı biberle yapılmış çeşitli ürünlerin yanı sıra yerel kumaşlardan hazırlanmış giysiler, bunların giydirildiği bebekler ve meşhur fındıkkıranlar ağırlıkta. Tahta oyuncak da epey çok... Tarih meraklıları için küçük bir parantez açayım: 16. yüzyıldan kalma İç Kent Kilisesi de çok uzağınızda değil. Şu sıralarsa caddenin başladığı meydanda ağırlıklı olarak el yapımı ürünlerin satıldığı bir yeni yıl pazarı var. Zencefilli kurabiye ya da bir Macar usûlü keki tatmak için küçük bir mola verebilirsiniz burada... Söz alışverişten açılmışken, kentin çok ünlü bir caddesi daha var: Andrassy. Ünlü markaların mağazaların yanı sıra Teror Haza müzesi gibi kente gelen gezginlerin ilgi gösterdiği kimi binalarda bu upuzun cadde üzerinde...
Bu kutu sanatseverler için!
Andrassy Caddesi’nde yavaş yavaş, keyfini çıkara çıkara yürüdüyseniz, -ki uyarıyorum epey uzun- sonunda yol sizi Macaristan tarihine adanan Hösök Tere’ye yani Kahramanlar Meydanı’na getirecek... Meydanda anıtların yanı sıra karşılıklı konumlanan iki görkemli bina göreceksiniz. İlki Mucsarnok Sanat Galerisi. Burası ülkenin en büyük sergi salonlarından biri. 1895’te tasarlanan görkemli binanın içinde genellikle çağdaş resim ve heykel sergileri yer alıyor. Ayrıca çeşitli sanat etkinlikleri de düzenleniyor.
Tam karşısında ise Güzel Sanatlar Müzesi (Szepmuveszeti-yanda) var. Resim ve Mısır yapıtları koleksiyonu epeyce zengin olan müzede şu sıralar “Leonardo da Vinci ve Budapeşte” adlı, biniciliğe ve sanatta ata ayrılmış bir sergi sürmekte. Leonardo da Vinci’nin eserlerinin de yer aldığı sergi, Kahramanlar Meydanı’ndaki görkemli atlar ve binicilerin arasına çok yakışmış .
Kent turları bu meydandan başlıyor!
Budapeşte’ye bir turla geldiyseniz, ilk durağınız kuşkusuz bu meydan olacak: Hösök Tere. İsmi Türkçeye Kahramanlar Meydanı olarak çevrilen meydan, heykeller, anıtlar ve anıtsal binalarla süslü. 1896 Binyıl Kutlamaları’nın açılışına da ev sahipliği yapan alanda her milletten turisti çılgıncasına fotoğraf çekerken görebilirsiniz. Özellikle de detaylarıyla dikkat çeken heykelleri. Binyıl Anıtı olarak anılan yapıtın ara sütunlarında Macar tarihinin önde gelen isimlerinin heykelleri var. Tam ortadaki, önde Prens Arpad’ın yer aldığı atlılarsa Tuğrul kuşunun peşine düşüp Macaristan’a gelen ve bu toprakları yurt olarak seçen tarihi kişiliklermiş... Eğer meydanın hemen yanındaki Güzel Sanatlar Müzesi’ndeki “Leonardo ve Budapeşte” sergisini gezerseniz, atlara ve binicilere saygı duruşunda bulunan bu sergiden sonra atlı heykellerini de farklı bir gözle inceleyin mutlaka... Biliyorsunuz Budapeşte kaplıcalarıyla da ünlü bir kent. Avrupa’nın en büyük tesislerinden biri olan Szechenyi Kaplıcası’nın da buraya çok yakın. Etraftaki göl de zaten bu şifalı sulardan oluşmuş...
Macar mutfağı et ağırlıklı
Macar mutfağı, bizim damak tadımıza çok uzak değil. Özellikle de et seviyorsanız, yahni tarzı yemeklerin bolluğu sizi memnun edecektir. En meşhur yemekleri de tabii bu tarz; parça etten yapılan, bol soslu gulaş çorbası... Kümes hayvanları, özellikle ördek farklı yöntemlerle pişirilip sunuluyor (altta patates püresiyle servis edilenini görebilirsiniz.) Kaz da sık rastlayacağınız bir alternatif... Hediyelik eşya dükkânlarında bile rastlayacağınız kırmızı biber çok seviliyor, öyle ki bu sebze için Macar mutfağının sembollerinden demek hiç de abartılı olmaz. Pasta ve kekleri de epey ünlü, gitmişken denemenizi öneririm. Bizim şerbetli tatlılarımıza göre epey hafifl er...
Parkın içinde bir şato
Kahramanlar Meydanı’ndan yolun karşısına geçtiniz mi, müthiş bir park sizi bekliyor. Ben her köşenin sarı yapraklarla süslendiği kasım ayında oradaydım, çektiğim fotoğrafl arın şehrin içinde olduğunu kanıtlamaya bin şahit ister. Bu parktan devam ederseniz görkemli bir kaleyeşatoya çıkacaksınız: Vajdahunyad... Yine Binyıl Kutlamaları kapsamında yapılan bu bina pek çok sanat akımını bir arada yansıtan bir tarza sahip. Bahçesine girip Budapeşte albümünü zenginleştirmek şart! İçindeyse Tarım Müzesi ve çeşitli konularda sergiler yer alıyor.