‘Temel sorunumuz güven ve güvenlik!’
Güven olmadan yatırım, harcama ve büyümenin mümkün olamayacağı uyarısında bulunan Symes, “İvedi olarak güvenin tesisine ihtiyaç var” dedi.
Özlem ERMİŞ BEYHAN
“Türkiye ekonomisi, öngörülebilirliğin azaldığı, güven ve güvenlikte olağanüstü sıkıntıların yaşandığı bir süreçten geçiyor." Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Cansen Başaran Symes’ın içinde bulunduğumuz duruma dair saptaması bu. Başaran Symes, “Kısa vadeli tedbirler ve uzun vadeli reformlar el ele ilerlemeli” diyor ve aksiyon çağrısı yapıyor. Geçtiğimiz hafta Yatırım Danışma Konseyi toplantısına katılan Başaran Symes, hükümetten bu anlamda pozitif sinyaller aldığını anlatıyor. Türkiye’nin gerekli hamleleri ivedilikle yaparsa önünde bir fırsat olduğunun altını çizen TÜSİAD Başkanı, “Mali disiplini kaybedersek çok şeyi kaybederiz. Acil kısa vadeli tedbirlerle ticari hayattaki güven erezyonun ortadan kaldırılması gerekiyor” uyarısı yapıyor.
15 Temmuz'un reel sektöre etkisi kademeli geliyor
► Ekonominin genel gidişatını, yaşanan son gelişmelerin etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Küresel krizin etkileri dünyada hala devam ediyor. Bu çok önemli bir temel veri. Türkiye’de de büyüme önemli ölçüde yavaşladı, son dört yılda ortalama yüzde 3 civarında düşük ama istikrarlı diyebiliriz. Tabii biz yurtdışı temaslarımızda yüzde 3’ü hala gururla söyleyebiliyoruz. Dünyadan bakıldığında yüzde 3 iyi ama Türkiye’nin şartlarında hiç yeterli değil. Son 1-1,5 yılda oluşan siyasi belirsizlik ve güvenlik sorunlarının ön plana çıkması büyümede etkili. Rusya ile yaşanan gerginlik ve terör saldırıları turizm başta olmak üzere pek çok sektörde sıkıntı yarattı. Buna bir de 15 Temmuz olayları eklendi. Yıl sonuna kadar bir miktar daha yavaşlama olacağını düşünüyoruz. 15 Temmuz sonrası ekonomide birtakım olumsuz etkilerin ortaya çıkması aslında kaçınılmazdı. Finansal piyasalardaki etki oldukça kısa sürdü biliyorsunuz. Ama asıl olan reel sektör. Reel sektörde ise yansıma biraz daha zamana yayılıyor, kademeli geliyor. Ben içinde bulunduğumuz dönemde ekonomi açısından iki temel sorun görüyorum; “güven ve güvenlik”.
► Bu “güven ve güvenlik” sorununun etkilerini siz nasıl gözlemliyorsunuz?
Bu reel sektöre yansıyor elbette. Firmalar arasında, özellikle Anadolu’da küçük firmalarda güven sorunu yaşanmakta. Ticari hayatta güven zinciri çok önemli. İş yaparken, finansman sağlarken, mal alıp satarken karşınızdakine güvene ihtiyaç var. Normalleşme için önce güvenin yeniden tesisi gerekiyor. Güven olmadan ne yatırım, ne harcama, ne de büyüme olması mümkün değil. Tüm kurumlar bu konuda endişelerini Ankara’ya iletiyor, ivedi olarak bu güvenin yeniden tesis edilmesine ihtiyaç var.
Güvenlik açısından ise çok zor bir dönemdeyiz. Çeşitli terör örgütleri ile aynı anda mücadele ediyoruz. Şehit haberleri hepimizi olağanüstü bir üzüntüye boğuyor. Terör sorunu başta Güney Doğu olmak üzere tüm ülkede ekonomiyi etkiliyor. Bu yıl turizm sektöründen kaynaklı kayıplar, gıdadan perakendeye, lokantadan eğlence sektörüne pek çok alana yansımış durumda ve tüm tedarik zincirini etkiledi. Acil kısa vadeli bazı tedbirler alınması gerekiyor. İş dünyası için bu dönemde temel hedef Türkiye’de ekonomik, siyasi ve sosyal ortamın bir an önce olağanlaşması. Bir yandan da yapısal reformlara devam etmemiz gerekiyor. Uzun ve kısa vade el ele gitmeli.
► Olağanlaşmadan OHAL’in kaldırılmasını mı kastediyorsunuz?
OHAL’i de kastediyoruz elbette. Ama normalleşme için kamu kurumlarında liyakat bazında ayrımcılık gözetmeyen istihdam politikası oldukça önemli ve gerekli . Hukuk devleti normlarının güçlendirilmesi, hukukun öngörülebilir olması, özgürlük alanlarının genişletilmesi gibi acil ihtiyacımız olan uzun dönemli reform alanlarımız ciddiyetini koruyor. Normalleşme derken dünyayı da ayrı tutmuyoruz, dünyada da olağanüstü bir durum var ama biz diyoruz ki biz içerde hukuk ve özgürlükler alanı dâhil yapmamız gerekenleri yapalım; o zaman bu ortamda göreceli olarak gelişmekte olan ülkeler arasında bir adım öne çıkabiliriz. Dünya konjonktüründe farklılaşmak için Türkiye açısından bir fırsat var, bunu değerlendirmeliyiz. Dünyada para bolluğu var, sermaye adres arıyor. Bu sermayeyi çekebiliriz. Yalnız güven ve sağduyuya ihtiyaç var.
Yargı reformu ihtiyacı bize göre ''acil üstü''
► Geçtiğimiz hafta yapılan Yatırım Danışma Konseyi’nde TÜSİAD da yer aldı. Orada bu anlamda hangi reformlar öncelikli olarak ortaya çıktı?
Bir problemi çözmek için önce kabul etmek lazım. Gördük ki tüm sunumlarda orta gelir tuzağına düştüğümüz ve bunu aşmak için yapmamız gerekenler yer aldı. Bunu aşmak için bir ortak aklın çözüm aradığını söyleyebiliriz. Kapanış bildirgesinde önemli yapısal reformlar sıralandı. Biz de oradaydık ve katkı yaptık. Eğitimin niteliği son derece önemli. Bunu tekrar vurguladık. Dijital dönüşümü gerçekleştirmek için en temel gereksinim eğitim. Geleceğin ihtiyacı olan işgücünü ihmal etmeyelim. İş dünyası işgücünde güvenceli esnekliği ciddi bir şekilde talep ediyor, Konsey’de bu da ortaya çıktı açıkçası. Gerekli altyapının sağlanması, adil ve rekabetçi bir vergi düzeni acil ihtiyaçlar... Yatırım ortamı deyince bir ekosistem olarak görmeliyiz, hepsi birbiriyle ilgili olduğu için tüm reformları bir arada yapmak durumdayız. Söylenecek şeyler belli, artık aksiyon zamanı. “Yeni bir hikaye” gündemi buradan çıkıyor. Bütün reformlar, ancak adil bir yargı sistemi varsa sonuç verir. Onun için yargı reformuna acil hatta acil üstü diyebiliriz.
► Üretim ve yatırımları canlandırmaya yönelik açıklanan son teşviklere bakışınız nedir?
Neredeyse her gün ardı ardına teşvik paketleri açıklanıyor. Elbette teşvikleri olumlu buluyoruz. Talebin daraldığını açıkça hissettiğimiz bu dönemde ekonomiye soluk aldıracak politikalara ihtiyaç var. Ancak içinde bulunduğumuz olağanüstü durum daha koordineli, öngörülebilir, sistemli bir yaklaşım gerektiriyor. Bazen bir röportaj ya da konuşmada müjde olarak duyurulan teşviklerin daha ne yasasının ne mevzuatlarının hazır olduğunu görüyoruz. Bu da ilk aşamada yaratılan heyecan ve güveni olumsuz etkiliyor. Paketler açıklanıyor, arkasında mevzuat boş kalıyor, birden gündem değişiyor ve momentum azalıyor. Güney Doğu için de son dönemde yeni teşvik ve paketler hazırlandı ancak can ve mal güvenliği sağlanmadan bölgede yatırımları artırmak mümkün görünmüyor. Yeni yatırımlar kadar, bölgede mevcut ekonomik yapının desteklenmesi de önemli. Biz her şeye rağmen BORGİP projemize hiç kesintiye uğratmadan ısrarla devam ediyoruz.
“TÜSİAD Başkanlığını konuşmak için erken”
Cansen Başaran Symes, zor bir dönemde TÜSİAD başkanlığı yaptı. Seçimler, bölgede kriz, başbakan değişikliği, darbe girişimi... Symes, “Evet günlük gelişmeler bizi başka şeylerle meşgul etti ama kısa vadeye cevap verirken ülkemiz için önemli olduğunu düşünerek gündemimize aldığımız her konuyu aksatmadan çalıştık. Dolayısıyla çift efor olmuş bir dönemdir. Bu nedenle bütün çalışma arkadaşlarımı tebrik ediyorum” diyor. Peki yeni dönemde kim başkan olacak? Başaran Symes, “Bu ocakta yapılacak Genel Kurul’un işi” diyerek sorumuzu yanıtsız bırakıyor.
Yabancıları kongre için bile getiremiyoruz
► Peki içinde bulunduğumuz ortamı yatırımcı, özel olarak da yabancı yatırımcı nezdinde nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öngörülebilirliğin ciddi biçimde azaldığı bir dönemdeyiz. Şu anda gördüğümüz çabalara baktığımızda Ankara da bunun bilincinde. Açıkçası yabancıları değil tatil için kongre için dahi İstanbul’a gelmeye ikna etmekte zorlanıyoruz. TÜSİAD çalışma gruplarından bize aktarılana göre Türkiye kongre turizminde 6. sıradan 60. sıraya geriledi. Kongrelerde rezervasyonlar 2 sene önceden yapıldığı için 2017 – 2018’de ciddi kayıplar var. Bu algıyı değiştirmemiz şart. Yatırımlara gelince, kısa vadede sorunlar olmasına rağmen yabancı ortaklarımız Türkiye’yi uzun vadede hala potansiyeli olan bir pazar olarak görüyorlar. Bunu 15 Temmuz olayları ile ilgili gerçekleştirdiğimiz yurt dışı ziyaretlerde de gördük. Zaten uzun zamandır Türkiye ile iş yapıyorlar. Dolayısıyla uzun vadeli planlarda çok büyük bir değişiklik yok. Ancak kısa ve orta vadede onlar da bu yaşananlardan ciddi şekilde etkileniyorlar elbette. Öngörülebilirliğin azaldığını ve güvenlikle ilgili kaygıları onlardan da duyuyoruz. Türkiye’nin Avrupa’yla da Amerika’yla da göründüğünden daha sağlam ilişkileri var, birbirinden asla kopmayacak sosyal ve ticari ilişkiler var.
Biz FETÖ ile hukuk ve insan hakları sınırları içindeki mücadeleyi destekliyoruz
15 Temmuz sonrasında kayyum düzenlemesine ilişkin dile getirdiğiniz hassasiyetler ne ölçüde karşılık buldu?
Bizim kayyumla ilgili rahatsızlığımız öncelikle kayyum atama uygulamasının terör dışında, basit ticari suçları da içerecek şekilde genişletilmesiyle ilgiliydi ve bu 15 Temmuz öncesindeydi. Bu kapsamda olumlu karşılık bulduk diyebiliriz. Son dönemdeki el koyma ve kayyum atamaları ise farklı. Biz FETÖ ile mücadeleyi son derece önemli buluyoruz, hukuk ve insan hakları sınırları içinde kalan mücadeleyi destekliyoruz. Ancak ticari hayattaki endişe ve güven kaybının bedeli ağırlaşmadan, en kısa zamanda bu şirketlerle ilgili sorunların hukuk çerçevesinde çözümlenmesi sürecinin başlamasını bekliyoruz. Bu şirketlerin yaşatılması, üretmeye devam etmesi hem kısa vadede ekonomide bir şok etkisi yaşanmaması açısından hem de burada yaratılan istihdam ve katma değerin ülke ekonomisi için değeri açısından önemli. Bazı şirketlerde küçük yabancı ortaklıklar var, bunlara özenli davranmak gerek. Bir yandan yurtdışında algıyı düzeltmeye çalışırken, buralarda bu işe bulaşmamış aktörlerin mağdur edilmemesi gerekiyor.
'Finansal kurumlarımıza gözbebeğimiz gibi bakmalıyız'
“Finansal okuryazarlık konusunda ülkemizde her düzeyde önemli bir seferberliğe ihtiyaç var. Bileşik kaplar esası, bir yerden aldığınızda bir yerden veriyorsunuz... Kaynaklar hepimizin. Burada şunu da söylemeliyim: En önemli varlığımız olan finansal sistemi, bankacılık sistemini kısa vadeli çıkarlar için zayıflatacak hiçbir şey yapmamalıyız. Çok net ve direkt söylüyorum. Gözbebeğimiz gibi bakmalıyız finansal kurumlarımıza.”
İfade özgürlüğü OHAL ile askıdayken anayasa ve başkanlık nasıl tartışılacak?
Başkanlık ve bu bağlamdaki yeni anayasa tartışmalarına TÜSİAD’ın yaklaşımını sorduğumuz Cansen Başaran Symes şu yorumu yaptı: “Başkanlık sistemi önerisi ülkemiz için yeni bir öneri değil. Bu tartışmaların neredeyse 30 yıllık bir geçmişi var. Bu uzun geçmişte herkes başkanlık sistemi hakkındaki görüşünü bir şekilde beyan etti. Bizim de 90’ların ikinci yarısından bu yana gerekçeleriyle ortaya koyduğumuz yaklaşımımız biliniyor. Bülent Tanör ve Zafer Üskül TÜSİAD raporları parlamenter rejimin muhakkak revizyona tabi tutularak geliştirilmesi yönünde önerileri içermektedir, bu pozisyonlar TÜSİAD pozisyonlarıdır. Ben konunun bu sefer gündeme gelişini farklı yönlerden ele alıyorum: Bu önerinin geldiği zamana ilişkindir. OHAL döneminde, ifade özgürlüğü askıdayken, hukuk güvenliği ile ilgili tedirginlik varken, neredeyse 15-20 yıldır beklediğimiz 21. yy anayasasının bu dönemde çalışılması herhalde çok arzu ettiğimiz bir durum olamaz. Başkanlık konusu bu pakette olsun ya da olmasın, bu taslak çok daha sağlıklı bir toplumsal atmosferde tartışılsa ve yapılsa çok daha anlamlı olacaktır.
İtibar, istikrar ve refah yaratan bir dış politikaya ihtiyaç var
"Siyaset ve ekonominin, iç siyasetle dış siyasetin yakın etkileşimini inkâr edemeyiz. AB ile üyelik müzakerelerini yürüten, Batı ile tarihten gelen güçlü ortaklıklarını koruyan ve geliştiren bir Türkiye’nin ekonomik öngörülebilirliği artacaktır. 'Dostlarımızı artırıp düşmanlarımızı azaltma' hedefi hiç şüphesiz ki ekonomik sonuçları itibarı ile de son derece olumlu. Bölgesel ve güvenlik kaygılarına daha duyarlı ve dayanışmacı bir Türkiye, aynı zamanda evrensel standartlarda özgürlüklerin tanındığı, laik bir hukuk devleti kimliğine sahip çıktığı ölçüde doğal bir ekonomik çekim merkezi olacaktır. Bize göre ortak değerlerimizin ön plana çıkması ortak çıkarlarımızı da daha iyi gösterecektir. İtibar, istikrar ve refah yaratan dış politikaya ihtiyaç var, iş dünyasının ölçütleri bunlardan ibarettir. Şunu da söylemeliyim: Uluslararası oyuncular oldukça rasyonel Türkiye’ye bakarken. Sorunların derinleşmemesini de sanıyorum bu sağlayacaktır."