Sonbaharda bir nefes Silifke
Mersin’in doğası, tarihi, kültürü ve mağaralarıyla öne çıkan ilçesi, güz renkleriyle süslenmeye başladığı şu günlerde de keyifli bir mola vadediyor. Büyük kentlerin yoğunluğundan kısa bir süreliğine olsa bile kaçmak istiyorsanız, Silifke aklınızda bulunsun...
DÜRDANE KIRÇUVAL
Doğayla kültürel zenginliklerin iç içe geçtiği renkli bir durakta, Silifke'de “Hafta Sonu Molası” vereceğiz bu defa... Mersin’in bu şirin ilçesi, Türkiye’nin en güneyindeki yerleşim yerlerinden... Tarihi kentler bakımından zengin, ilginç mağaralara sahip, iklim ve bitki örtüsüyle eşsiz bir yer... Ekimin ortasında olsak da yaz aylarını hatırlatan bir havanın hüküm sürdüğü güney beldelerinde sonbahar tatili belki daha da keyifl i. Mersin-Antalya karayolu ile Konya karayolunun kesiştiği noktada bulunan Silifke’nin kıyı şeridinde, bugünlerde de doğa ve tarihle iç içe, kabalıktan uzak ve bütçeye uygun tatil yapmak için birçok merkez bulunuyor. Hadi, bu hafta hep birlikte sonbaharda bir nefeslik Silifke turuna çıkalım...
Akdeniz ikliminin sıcaklığıyla...
Silifke, İyon medeniyetine ait birçok antik yapıyla Anadolu uygarlıklarının mirası pek çok kalıntıyı koruyarak günümüze taşımış durumda. Güzel Akdeniz ikliminin içinde birbirinden masalsı adalarda denizle buluşabileceğiniz, keyifl i sofralarda farklı ve taptaze deniz ürünlerini tadabileceğiniz, çok ilginç mağaraları gezebileceğiniz, binlerce yıllık tarihe tanıklık edebileceğiniz keyifli mi keyifli bir yer. Akdeniz iklimi, pırıl pırıl denizi ve yemyeşil doğasıyla su sporları, doğa yürüyüşleri gibi pek çok aktivite için uygun olan Silifke, aynı zamanda Caretta Caretta ve Yeşil Kaplumbağa’ların sayılı üreme alanları içerisinde. İlçe, Göksu Deltası gibi bir alana ev sahipliği yaptığından dünya kuşları için çok önemli bir göç yolu üzerinde. Akdeniz Keşiş Foku “Monachus Monachus”un, mavi yengeçin ve lagos balığının yaşam suları yanında Silifke topraklarında birçok endemik bitki türü de yükseliyor.
Adını renginden alan nehir
Silifke’nin tam ortasından geçen Göksu, eski çağlarda Cleadnos adıyla bilinen, Akdeniz’e dökülen en önemli akarsulardan biri. Taşeli Platosu’ndan doğan, Toros dağlarından akarak Silifke ve Taşucu arasında vadi oluşturan Göksu, adı gibi gök mavi. İki yüz elli kilometreden uzun olan nehir, Seyhan ve Ceyhan’dan sonra bölgedeki en önemli akarsulardan... Kar ve yağmur sularıyla beslenen Göksu Nehri’nde birçok kuş türü görülebilirken dönem dönem rafting de yapılabiliyor.
Kale, Silifke’ye hakim bir noktada...
Yıllarca ev sahipliği yaptığı onlarca medeniyetin izini bugüne taşımayı başaran Silifke’de gidilecek birçok tarihi bölge var. Bunların belli başlılarından birisi elbette Helenistik veya Erken Roma Dönemi’ne ait olduğu düşünülen Silifke Kalesi... Yapı, geçirdiği onarım ve değişiklikler sonucu bugün bir Ortaçağ kalesi görünümünde. Silifke’ye hâkim, 185 metre yüksekliğinde bir tepe üzerinde yapılmış olan, etrafı kuru hendekle çevrili, oval biçimdeki kalenin içinde kemerli galeriler, su sarnıçları, depolar ve diğer yapı kalıntıları bulunmakta. Bence Silifke’de görülmeye değer yerlerin başında gelenlerden...
Halk oyunlarına değinmeden olmaz!
Tabii biraz da ilçenin köklü kültüründen bahsetmek lâzım... Anadolu’nun her bölgesine, hemen hemen her kentine özgü halk oyunları, ülkemizin en önemli kültürel varlıkları arasında yer alıyor. Bunların en özgünlerinden biri ise Silifke yöresine ait. “Silifke’nin Yoğurdu” türküsüyle oynanan halk oyunu kaşıkla eda ediliyor; oldukça hareketli ve neşeli. Benim de üniversite yıllarında oynama fırsatı bulduğum bu oyunu izlemesi de oynaması da çok zevkli. Tarihi ve kültürel dokusu çok yoğun olan Silifke aynı zamanda birçok şenlik ve festivale ev sahipliği yapıyor. "Silifke Çağla Festivali ve Kültür Şenliği”, “Uluslararası Silifke Müzik ve Folklor Festivali” ve “Silifke Yayla Şenliği” bunlardan birkaçı...
Uzun lafın kısası; sonbaharın soğuk yüzünün yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığı şu günlerde, büyük kentlerden bir “Hafta Sonu Molası”nda olsun güneye kaçmak isterseniz, Silifke alternatifi aklınızda bulunsun!
Yörük kahvaltısı leziz...
Yörük kültürünün hakim olduğu bölgede, organik hayvancılığın yapılması etli yemeklerinin lezzetine lezzet katıyor. Herhangi bir lokantaya gidin; kaburga, tantuni veya patlıcan musakka sipariş edin, emin olun yediğiniz her lokmadan memnun kalacaksınız. Et yemekleri dışında pide, künefe ve cezerye de çok güzel. Elbette keçi sütünden yapılan meşhur yoğurdunun ve ayranının tadına da bakmadan olmaz. Silifke’ye gitmişken yörük kahvaltısı yapmadan dönmeyin, derim.
“Cennet” çöküğüne 452 basamakla iniliyor
Doğal yollarla oluşan “Cennet” ve “Cehennem” obrukları, dünyanın dört bir yanından ziyaretçi çekiyor. Silifke’ye 21 kilometre uzaklıktaki bölge, Narlıkuyu mahallesine 2 kilometre. Cennet obruğu bir yeraltı deresinin yol açtığı erozyonla kireçtaşı mağarasının tavanının çökmesi ile oluşmuş; 135 metre derinliğinde. Yeri gelmişken uyarayım: İneceğiniz 452 basamağı, dönüşte çıkacağınızı unutmayın! “Cennet” çöküğü antik çağlarda yaşam alanı olarak kullanılmış, hatta burada küçük bir kilise de mevcut. Kilisenin kitabesinde ibadethanenin 5. yüzyılda Paulus adında biri tarafından Meryem Ana’ya ithafen yaptırıldığı yazılı. Kiliseye 300. basamakta varılıyor. Bugünlerde kilise ve oraya ulaşımı sağlayan basamaklar restorasyonda. “Cennet”in içinden geçen akarsuyun çıktığı Yapraklı Koyu da yazın sıcak günlerinde buz gibi sularıyla vazgeçilmez...
“Cennet” obruğunun 75 metre kuzeyindeki “Cehennem” çukuru da kimyasal erozyonun yol açtığı çökme sonucu oluşmuş. Ağız çember çapları 50 ve 75, derinliğiyse 128 metre. Kenarları içbükey olduğu için içerisine inmek mümkün değil. Ancak küçük seyir terasından "Cehennem" obruğunu görmek çok keyifl i. Mitolojiye göre; Zeus, alevler kusan yüz başlı ejderha Typhon’u burada yenmiş ve onu Etna Yanardağı’nın altına sonsuza dek kapatmadan önce bir süre "Cehennem" çukurunda hapsetmiş.
Sarkıt ve dikitlerle süslü
Cennet” ve “Cehennem” obruklarının hemen yanı başındaki “Astım Mağarası” (Damla) da ışıklandırması ile ile ayrı bir görsel şölen sunuyor. İçine helezonik bir merdivenle inilen mağaranın oluşumu Üçüncü Jeolojik Dönem’e kadar uzanıyor. Birbirine bağlantılı, toplam uzunluğu 200 metreyi bulan galeriler silis minerallerinin birikmesiyle oluşmuş çok ilginç şekilli dev sarkıt ve dikitlerle süslü... Mağarada nem oranı yazın yüzde 85’e, kışınsa yüzde 95’e kadar ulaşıyor. “Cennet” ve “Cehennem” obrukları gezintilerinde sıcaktan bunalmışken girilen bu mağarada gezerken, nefesinizin giderek açıldığını hissediyorsunuz. Bence, mutlaka görülmesi gereken doğa harikası bir yer... Yine Silifke’ye 20 kilometre kadar uzakta yer alan Narlıkuyu’ya da uğrayın. Buradaki balık lokantalarında keyifli bir mola verebilirsiniz.
Susanoğlu’nda günbatımı eşsiz!
Silifke’nin en uzun plaja sahip yeri olan Atakent’in Susanoğlu Mahallesi, Başkent Ankara’nın yanı sıra Doğu-Güneydoğu illerinde yaşayan yerli turistin bildiği, ilgi gösterdiği bir tatil yöresi. Ben de annemlerin ilk görüşte âşık olduğu ve evlatlarının desteğiyle aldığı yazlık dolayısıyla bölgeyi tanıdım. Mersin’i Antalya’ya bağlayan D-400 karayolu üzerinde bulunan Susanoğlu, uzun plajı, incecik kumu, sığ deniziyle ailelerin çocuklarıyla birlikte keyifle tatil yapacağı bir bölge.
Susanoğlu’nda, Caretta Caretta’larla yüzmek ve özellikle sabah erken saatlerde çarşaf gibi deniz doyumsuz. Üstelik bölge ucuz bir tatil için çok uygun. Sonbahar havasında üşümeden deniz havası almak için de ideal... Susanoğlu sahili akşam saatlerinden itibaren dönüşüme uğrayarak, sokak lezzetlerinden hediyelik eşyalara, giyim kuşama kadar her şeyin bulunabildiği bir çarşıya dönüşüyor. Küçük kafe ve lokantalardan taşan müzik sesleri, lunaparkı ve közde kahve keyfi ile yöreye özgü meyve ve “bici bici” adı verilen lezzetleri tatmak için de bir akşam gezintisini öneririm. Üstelik Susanoğlu, doğa harikaları Cennet, Cehennem ve Damla mağaralarına dolmuşla 5-10 dakikalık mesafede bulunuyor.