Şirketler oyunun kurallarını değiştirecek
Yönetim Kurulunda Kadın Programı'nın Türkiye Yöneticisi Hande Yaşargil "Şirketler; ortak akılla çalışmadıkça hiçbir şeyin daha iyi olamayacağını anladıkları için, oyunun kurallarını değiştirecekler" diyor
Yönetim Kurulunda Kadın Programı, ekonomimizi yönlendiren kurumların en üst karar mercilerinde daha fazla kadın olabilmesi için başlatılmış bir inisiyatif.
Liderlik gelişimi alanında hizmet veren Praesta Türkiye ve Orta Doğu ofisi ile Forbes Türkiye dergisi işbirliğiyle ve iş dünyası liderlerinin gönüllü katılımıyla yürütülen program, “şirketlerarası mentorluk” uygulamasını hayata geçiriyor. Yönetim kurulu başkanları ve CEO’lardan oluşan mentorlar, kendi tecrübeleri ışığında mentilere içgörü ve rehberlik sağlıyor.
SPK’nın yönetim kurullarında yüzde 25 kadın üye oranı hedefi doğrultusunda, bir yandan donanımlı ve bu alanda görev almaya hevesli kadın aday havuzu geliştiren program, diğer yandan kadın adayların yönetim kurullarına atanabilmeleri için çalışmalar gerçekleştiriyor.
Programın Türkiye Yöneticisi ve Praesta Türkiye ve Ortadoğu Yönetici Ortağı Hande Yaşargil, iş dünyasında kadın oranının az olmasını önyargılara bağlıyor. “’Kadın, aile sorumlulukları sebebiyle yap(a)maz’ diye düşünülüyor” diyen Yaşargil, “Kadınlara, ‘Gel sen de oyna ama kurallar böyle’ denmiş. Oyunun kuralları değişecek. Şirketler; daha çok kadına ihtiyaç duydukları ve kadınlarla erkekler beraber ortak akılla çalışmadıkça hiç bir şeyin daha iyi olamayacağını anladıkları için, oyunun kurallarını değiştirecekler. Bence bu kaçınılmaz” yorumlarını yapıyor.
Kurallar ne kadar erken değişirse o kadar iyi. Hande Yaşargil’in dediği gibi; “Kadınlarla erkeklerin birlikte yönettikleri kurum sayıları arttıkça, topluma, dünyaya, çocuklarımıza daha güzel bir miras bırakabileceğimizi ve görünen tehdit ve zorluklardan onları daha çok koruyabileceğimize inanıyorum. Zira yeni fikirler farklılıkların bir arada olduğu ortamlarda yeşeriyor.”
Sözü Hande Yaşargil’e bırakalım ve kadını güçlendirmek adına yaptıklarını dinleyelim:
>> Türkiye’nin ilk koçluk şirketini 2002 yılında kurdunuz. Türk iş dünyası “koçluk” kavramına hazır mıydı?
Dünyada koçluk mesleğinin yeni geliştiği bir dönemdi ve dışarıdaki trendin çok farkında olmayanlar tarafından biraz yadırgandığımı söyleyebilirim. Başarılı bir yöneticilik kariyerinden sonra böyle pek de müşterisi olmayan bir alanda ortaya çıkmam beni seven insanlarda kaygı yarattı. Risk aldığımı biliyordum, bununla ilgili kendime de bir zaman vermiştim ve bedelini ödemeye razıydım. Bir iki güzel iş yapıp kredimizi oluşturmaya başladıkça, referanslarımızla büyüdük. Aynı dönemlerde başlayan birkaç meslektaşım da benzer adımları atınca hizmet bilinir olmaya başladı. Takiben dünyadaki iki önemli meslek örgütünün Türkiye kuruluşları gerçekleşti. EMCC Türkiye’yi bizzat biz kurduk.
>> Praesta’nın çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz?
İngiltere’de, Fransa’da ve İrlanda’da network bağlantılı olduğumuz üç şirket ile bir araya gelerek uluslararası bir koçluk şirketi olmak üzere Praesta International’ı kurduk. Biz Türkiye ve Orta Doğu Bölgesi’nin sahibiyiz.
Praesta alanının en kurumsal, üst düzey yönetici koçluğunda en iddialı şirketlerinden birisi. Londra ofisi en büyük ofis. Oradaki ortaklardan birisi 2005 yılında FTSE 100 şirketleri arasında Mentorluk Programı’nı başlattı. Yönetim kurulunda daha çok kadın olmasını hedefleyen program çok başarılı oldu. Biz de esinlenerek burada yola çıktık.
>> Dünyanın en prestijli okullarından INSEAD Business School’da çalışıyorsunuz. Orada yaptığınız koçluktan bahseder misiniz?
Koçluk yapmaya başladıktan altı sene sonra uzmanlığımı derinleştirmek için INSEAD’da koçluk ve danışmanlık üzerine Executive Master Programı’nı tamamladım. “Örgütsel klinik psikoloji” programı, liderliğe de kurumlara da klinik bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Böylece bir psikolog olarak kendimi ait hissettiğim bir ortam bulmuş oldum. Global Liderlik Merkezi’nde koçluk yapmaya davet edildim. Yılda yaklaşık 10-12 programda INSEAD Executive Education programları kapsamında bir iki günlük grup koçluğu yapıyorum. Beş yılda dünyanın çalışmadığım ülkesinden, sektöründen, fonksiyonundan insan kalmadı diyebilirim.
>> Yönetim Kurulunda Kadın projesi ne zaman oluştu? Proje nasıl çalışıyor?
2009’da İngiltere’deki programı incelemek üzere Forbes Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Burçak Güven ile birlikte bir toplantıya katıldık. O sıralar kızıma hamileydim, fakat proje bizi çok heyecanlandırdı. Doğum izninden hemen sonra harekete geçtik. Esas olan iş dünyasının güçlü liderlerinin bu işe inanması ve sahip çıkmasını sağlamaktı. Sevgili Murat Ülker bize inanan ve destek veren ilk kişi oldu. Hemen takiben Sevgili Cem Boyner Danışma Kurulu’muzun ilk başkanı olmayı kabul ederek bizi çok güçlendirdi. Onların davetleriyle Agah Uğur, Tayfun Bayazıt, Lucien Arkas, Muzaff er Akpınar gibi iş dünyamızın çok etkili liderleri Danışma Kurulu’muzu onurlandırdı. Mentorlar, Danışma Kurulu tarafından programa davet edilen yönetim kurulu başkanları, üyeleri yada global şirket bölge başkanlarından oluşuyor. Mentileri, mentorlar aday gösteriyor.
>> Proje her sektörde uygulanıyor mu?
Biz sektör farkı gözetmiyoruz ama elbette kadınların daha çok olduğu sektörlerden daha çok olumlu dönüş alıyoruz. Bizi programın ikinci döneminde üzen konu, Anadolu şirketlerimizin katılımlarının istediğimiz seviyeye ulaşmamış olması. Sonuçta ülkemizin karar mekanizmalarını güçlendiriyor; ekonomimiz, geleceğimiz adına iyi bir şey yapıyoruz. Bu işten kazanan sadece kadınlar değil.
>> Kadınlar üst düzeye yaklaştıkça, ışığa uçan pervane misali, geri düşüyorlar. Bu cam tavan neden var?
Önyargılar. Tüm dünyada toplumlarda var olan cinsiyetlere dair önyargılar. Kadınlar CEO olma yolunda engelle karşılaşıyorlar: “Aile sorumlulukları sebebiyle yap(a)maz” diye düşünülüyor ve bu pozisyonlar teklif edilmiyor. Eğer teklif edilir ve kazayla kabul edelirse, bu kez de iyi bir eş ve anne olmamakla yargılanıyorlar. Çocuklarımızı içimize sinen şekilde büyütmek, ailemizle birlikte yaşamak istiyoruz ve aile dengelerimizi bozan seçenekleri istemiyoruz. Peki böyle olmak zorunda mı? Aslında değil. Böyle süregelmiş, çünkü bu oyun erkeklere göre düzenlenmiş. Sonra da kadınlara, “Gel sen de oyna ama kurallar böyle” denmiş. Oyunun kuralları değişecek. Şirketler, daha çok kadına ihtiyaç duydukları ve kadınlarla erkekler beraber ortak akılla çalışmadıkça hiç bir şey daha iyi olamayacağını anladıkları için, oyunun kurallarını değiştirecekler. Bence bu kaçınılmaz. Ama ne kadar erken olursa, krizlerden kaçınmak, daha çok değer yaratan ve toplumsal sorumlu şirketlere sahip olmak, daha güzel örneklerle ekonomiyi ülkeyi mümkün olur. Onun için biz farkındalık yaratmaya tüm gücümüzle devam edeceğiz.
>> Projenizin sonucu olarak yönetim kurullarına giren kadınlar oldu mu?
Program sonucu diyerek kızkardeşlerimin başarılarından kredi almak istemeyiz. İlk dönem 40 mentimizden biri mentorunun şirketine bağımsız YK üyesi olarak, altısı kendi çalıştıkları grup şirketlerine, üçü de önemli bir vakıfa YK üyesi olarak atandı. Yeni dönem mentilerimizden bir kişi, önemli bir mesleki dernekte Yönetim Kurulu üyesi oldu. Bu süreçte payımız varsa ne mutlu bize.
Yeni fikirler, farklılıkların bir arada olduğu ortamlarda yeşeriyor
>> Yönetim kurulunda kadın sayısının artması, iş dünyasında kadın sayısının artması; iş hayatını, rekabeti ne yönde değiştirecek?
Kadınlar olarak satın alma gücümüzün farkındayız. Esas değişimlerin arkasındaki itici rüzgar, güç. Güç farkındalığın ötesinde, birlikten geliyor. Bizim tavanı kırıp çıktığımız yeni seviyede birbirimizi görmemiz, elimizi tutmamız, aşağıdan gelenleri görüp elimizi uzatmamız, örnek olmamız, destek olmamız sayımızın daha da artmasını sağlayacak. Biz bu programda bir araya geldiğimizde, birbiriyle çok sıkı rekabet eden kurumlardaki kadınların bile daha önemli değerler etrafında birbirleriyle nasıl işbirliği içinde olabildiklerini gördük. İnanıyorum ki kadınlar çoğaldıkça, daha çok içime sinen bir başka ifadeyle “kadınlarla erkeklerin birlikte yönettikleri kurum sayıları arttıkça” topluma, dünyaya, çocuklarımıza daha güzel bir miras bırakabileceğimizi ve görünen tehdit ve zorluklardan onları daha çok koruyabileceğimize inanıyorum. Zira yeni fikirler farklılıkların bir arada olduğu ortamlarda yeşeriyor.