Sırada yapısal reformlar ve sistemik sorunlar var

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Türkiye ve Kafkaslar Yönetici Direktörü Elisabetta Falcetti, Türkiye’de özel sektörün çok güçlü olduğunu ve çok büyük bir potansiyel barındırdığını söyledi. Türkiye’de elde ettikleri tecrübe ile Sahra Altı Afrika ve Irak'ta da büyüyeceklerini anlatan Falcetti, DÜNYA’ya bankanın büyüme stratejisini ve Türkiye ekonomisine yönelik beklentilerini aktardı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Jülide YİĞİTTÜRK GÜRDAMAR

Türkiye ekonomisine bu­güne kadar 21 milyar euronun üzerinde yatırım yapan ve mevcut portföyü bugün 7 milyar euronun üzerinde bu­lunan Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), büyük potansi­yel gördüğü Türkiye’de büyüme­sini sürdürecek. Bankanın büyü­me yolculuğunda 5 yıllık strateji­si de belirlenmiş durumda.

Avrupa İmar ve Kalkınma Ban­kası (EBRD) Türkiye ve Kafkas­lar Yönetici Direktörü Elisabet­ta Falcetti, yeni görevine ağustos ayında başladı. Oldukça heyecan­lı… Çünkü Türkiye onun için bir anlamda yuvaya yeniden dönüş. Nitekim, “Türkiye ile bağlarım eskiye dayanıyor” diyen Falcet­ti, EBRD'nin Türkiye’de faaliyet göstermeye başladığı ilk günler­de de görev almış bir isim.

DÜNYA’ya Türkiye ekonomi­sinin son dönemdeki değişimi ve gelişimini değerlendirirken uy­gulanan Ortodoks politikalardan oldukça memnun olduklarını ak­taran Falcetti’ye göre riskler de henüz masadan kalkmış değil. Nitekim Falcetti, Türkiye’nin ha­la riskler barındırdığını kayde­derek, “Ortodoks ekonomi poli­tikalarına yönelik atılan adımları memnuniyetle karşılıyoruz.

An­cak, hâlen zorluklar bulunuyor” diyor. Sıcak gündemle ilgili ola­rak Suriye’deki yapılanmaya yö­nelik değerlendirmelerini sordu­ğumuzda da Falcetti, “Henüz bu konuda konuşmak için çok erken. Gelişmeleri takip ediyoruz” ifa­delerini kullanıyor.

Yüksek enflasyon, jeopolitik gerilimler risk oluşturuyor

“Türkiye'nin büyük avantajla­rı ve potansiyeli var” diyen Fal­cetti, “Türkiye, geniş yenilene­bilir enerji potansiyeli ve stra­tejik coğrafi konumu sayesinde bir enerji ticaret merkezi hâline gelebilir. Türkiye'nin beşerî ser­mayesi sağlam ve demografik özellikleri elverişli. Bu da ülkeye potansiyel olarak önemli bir kar­şılaştırmalı ve rekabetçi avantaj sağlıyor” açıklamasını yaptı.

Türkiye'nin altyapısı ve konu­mu, birden fazla bölgesel pazara erişimini sağladığını ve bölgesel bir taşımacılık ve lojistik merke­zi hâline gelmesine zemin hazır­ladığını ifade eden Falcetti, Tür­kiye ekonomisine yönelik şunları söyledi: “Türkiye'nin hedeflerine ulaşması ve potansiyelini gerçek­leştirmesi için özel sektörün kar­şılaştığı zorlukların üstesinden gelmesi gerekiyor. Yetkililerin ya­pısal reform gündemini yeniden canlandırması ve ülkenin uzun vadeli büyüme potansiyelini et­kileyen sistemik sorunları ele al­ması gerekiyor.

Bu, 2024-28 yıl­larını kapsayan 12. Kalkınma Pla­nı ve 2024-26 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program'da belirtilen politikaların hayata geçirilmesini gerektiriyor. Son dönemde orto­doks ekonomi politikalarına yö­nelik atılan adımları memnuni­yetle karşılıyor ve temel yapısal reformların uygulanmasıyla bir­likte daha fazla ilerleme kayde­dilmesi için önemli bir potansi­yel olduğuna inanıyoruz.

Ancak, hâlen zorluklar bulunuyor. Sü­regelen yüksek enflasyon, Avru­pa'da yavaşlayan büyüme, bölge­de artan jeopolitik gerilimler ve sıkı küresel finansman koşulları (özellikle Türkiye'nin önemli kı­sa vadeli dış finansman ihtiyaç­ları ışığında) ekonomi üzerinde risk oluşturmaya devam ediyor.”

Merkez Bankası ve yargıdaki özerklik yatırımcı güveni için hayati önemde

Elisabetta Falcetti’ye göre, Türkiye’de en önemli sıkıntıların başında enflasyon geliyor. “Enf­lasyonun kontrol altına alınması en önemli öncelik olmaya devam etmeli ve ısrarla yüksek seyreden oranlara yönelik etkili tedbirler alınmalı” diyen Falcetti, “Reform yapılması gereken bir diğer kri­tik alan ise Merkez Bankası, de­netim organları ve yargı gibi kilit kurumların özerkliği. Bunların bağımsızlıklarının korunması, yatırımcı güveninin sürdürül­mesi ve ekonomik dayanıklılığın teşvik edilmesi açısından hayati önem taşıyor” diye konuştu.

Enflasyon düşene kadar sıkı duruş sürmeli

Haziran 2023'ten bu yana, de­zenflasyon sürecine öncelik ve­rilmesi ve ortodoks ekonomi po­litikalarına dönüş sonucunda Haziran 2024’ten bu yana enflas­yonun düştüğünü ifade eden Fal­cetti, “Ancak, beklenenden daha yavaş düşüyor ve bu sebeple TC­MB'nin 2024 sonu için enflasyon hedefini artırması gerekti. Ayrı­ca, aylık enflasyonun yüksek kal­maya devam ettiğini görüyoruz. Politika duruşundaki gevşeme­nin zamanlaması çok önemli ola­cak. Biz enflasyon düşene ve enf­lasyon beklentileri çıpalanana kadar genel duruşun sıkı tutul­ması gerektiğini düşünüyoruz” uyarısında bulundu.

Artan yabancı ilgisinden memnun

“Son 18 ayda ortodoks politika­lara dönüş, yatırımcı güveninin artmasını sağladı” diyen Falcetti, “İki kademeli not artışları, CDS spread'lerindeki düşüş, sermaye akışlarının geri dönmesi ve euro tahvil ihraçlarına ilginin artması bunun kanıtı” dedi.

Zorlu ve çetin dönemlerde Türk ortaklarımızla çalıştık

“Son beş yılda Türk özel sek­törünü küresel salgın, ekonomik şoklar ve doğal afetler karşısın­da destekledik. Zorlu ve çetin dönemlerde Türk ortaklarımız­la birlikte çalışma konusunda güçlü bir geçmişe sahibiz” diyen Falcetti sözlerini şöyle sürdür­dü: “Yatırımlar elbette istikrarlı ve öngörülebilir ortamlarda ra­hat gerçekleşiyor. Kolaylaştırıcı bir ortam, öngörülebilirlik, şef­faflık ve iyi yönetişimin sağlandı­ğı durumlarda projelerimiz Tür­kiye'nin ilerlemesine gerçek an­lamda katkıda bulunabilir.”

Falcetti, iklim değişikliğinin azaltılması ve yeşil yatırımla­rın Türkiye için, özellikle de kü­resel rekabet güçlerini artırmayı ve sürdürmeyi hedefleyen şirket­ler için önemli bir fırsat olduğuna inanıyor. Falcetti, Türk özel sek­törüne yönelik şu ifadeleri kul­landı: “Türkiye'nin özel sektörü, canlılığı, direnci ve yeşil dönü­şüm için artan iştahı ile muaz­zam bir potansiyele sahip. Bu ka­rarlılık hem özel sektörde hem de kamu sektöründe kendini göste­riyor.

Örneğin Türkiye, EBRD ta­rafından desteklenen ve bugüne kadar türünün en büyüğü olan, 5 milyar euroluk yatırımı harekete geçirme potansiyeline sahip En­düstriyel Karbonsuzlaştırma Ya­tırım Platformu'nu kısa bir süre önce tesis etti. Ayrıca Yeşil Şehir­ler Programımız aracılığıyla ye­rel belediyelerle kapsamlı bir iş­birliği içindeyiz. İstanbul, İzmir, Ankara, Gaziantep ve Bursa gibi şehirler iklime dirençli kentsel alanlara yönelik aktif olarak ça­lışıyor ve sürdürülebilir kentsel kalkınma için güçlü bir örnek teş­kil ediyor.”

Yatırımlar, toplumsal cinsiyet ve yeşil girişimlere

EBRD, 2021 yılından bu yana, yıllık yatırımlarının yarısından fazlasını yeşil dönüşümü destek­leyen projelere yönlendirilmiş durumda. 2023 yılında, kısmen depremden etkilenen bölgeye yö­nelik yatırımlarla Türkiye'de 2,5 milyar euroluk rekor bir yatırım gerçekleştirdi. Falcetti, “Bu ya­tırımların yüzde 50'sinden faz­lası yeşil girişimlere ayrılırken, yaklaşık yüzde 60'ı kapsayıcı ve sürdürülebilir kalkınmaya olan bağlılığımızı yansıtan toplumsal cinsiyet odaklı bileşenler içeri­yordu. 2024 yılında bugüne kadar 2 milyar euronun üzerinde yatı­rım yaptık ve yılı güçlü bir perfor­mansla kapatmayı bekliyoruz” diye konuştu.

Türkiye’de uzmanlaştı, Sahra Altı’nda genişleyecek

Türkiye, EBRD'nin toplam portföyünün yaklaşık %15'ini temsil ediyor ve son dört yıldır en çok yatırımın yapıldığı ülke konumunda bulunuyor. Türkiye'nin yanı sıra Avrupa, Kafkasya, Orta Asya, Güney ve Doğu Akdeniz bölgelerini kapsayan 35 ülkede daha faaliyet gösteriyor.

Falcetti, “Türkiye, faaliyet gösterdiğimiz ülkelerde elde etmeyi hedeflediğimiz dönüştürücü etkiyi ortaya koyan, banka için gerçekten kritik bir Pazar” diyerek, EBRD’nin büyüme planlarını şu şekilde anlattı: “Kısa bir süre önce Guvernörler Kurulumuz Sahra Altı Afrika ve Irak'ta da ölçülü bir genişlemeye onay verdi. EBRD, 2025 yılından itibaren beş yıllık bir süre içinde Sahra Altı Afrika'da altı ülkeye yatırım yapma yetkisine sahip olacak. Türkiye'deki kapsamlı çalışmalarımızdan edindiğimiz değerli derslerden yararlanarak uzmanlığımızı ve kaynaklarımızı bu yeni bölgelere taşıyacak olmaktan heyecan duyuyoruz.”

5 yıl 4 temel alanda büyüyeceğiz

“Biz talep odaklı bir bankayız ve yatırımlarımız için hedefler veya bütçeler belirlemiyoruz” diyen Elisabetta Falcetti, Türkiye’ye yönelik 5 yıllık yatırım stratejilerini şöyle özetledi: “2024 ve 2029 yılları arasında dört temel alana odaklanacağız: yeşil girişimlerin hızlandırılması, beşerî sermayenin geliştirilmesi, ekonominin küresel rekabet gücünün artırılması ve sürdürülebilirlik ile bölgesel entegrasyonu teşvik eden altyapı projelerinin ilerletilmesi.

Ayrıca, depremden etkilenen bölgeyi destekleme konusundaki kararlılığımızı da sürdürüyoruz. Buna özel sektöre sürekli destek sağlanması ve bölgenin önemli altyapı ihtiyaçlarının giderilmesi de dâhil. Bu bağlamda, bir önceki ülke stratejimiz kapsamında yaklaşık 10 milyar euroluk yatırımı başarıyla gerçekleştirdik. Bu temel üzerine inşa ettiğimiz yeni stratejimizin Türkiye genelinde kalıcı ve anlamlı bir etki yaratacağından eminiz.”

Türkiye 2025’te yüzde 3 büyüyecek

“Büyüme faktörlerinin yeniden dengelenmesi ve Haziran 2023'ten bu yana ortodoks ekonomi politikalarına dönüşün ardından yatırımcı güvenindeki artışın etkisiyle 2024'te yüzde 2,7 olan büyümenin 2025'te yüzde 3,0'e yükselmesini bekliyoruz.”

Elisabetta Falcetti'den şirketlere öneriler

-EBRD yatırımları stratejik hedefleri takip ediyor. Misyonumuz, sürdürülebilir ve müreffeh bir geleceğin önünü açan daha yeşil, daha dirençli ve daha kapsayıcı ekonomiler inşa etme konusunda faaliyet gösterdiğimiz ülkeleri desteklemek. Bunu yaparken kararlarımızı üç ilkeye dayandırıyoruz: sağlam bankacılık, geçiş etkisi ve katma değer.

-Türk şirketleri ekonomik istikrarsızlık karşısında gerçekten büyük direnç göstermiş durumda. Ancak, gelecekteki şoklara daha iyi dayanabilmek için, dayanıklılıklarını güçlendirecek tedbirlere yatırım yapmaları elzem. Özellikle yenilikçilik yoluyla verimliliğin artırılması bir zorunluluk olmaya devam ediyor.

-Türk şirketleri ayrıca beşerî sermayenin geliştirilmesine öncelik vermeli, toplumsal cinsiyete duyarlı girişimleri benimsemeli, iyi yönetişimi geliştirmeli ve rekabetçiliği teşvik etmeli. Ayrıca, katma değerli üretim ve güçlü ihracat kapasitesi, ekonomik belirsizlik dönemlerinde hayati tamponlar olarak işlev gösterebilir.

-En önemlisi, Türk şirketleri ikiz dönüşüme (küresel yeşil dönüşüm ve dijitalleşme) aktif olarak katılmalı. Bunlara uyum sağlanamaması, yakın gelecekte fırsatların kaçırılmasına ve maliyetlerin artmasına neden olabilir. Bu dönüşüm çalışmalarını benimsemek sadece bir gereklilik değil; aynı zamanda bu şirketlerin uzun vadeli büyümesi ve küresel anlamda rekabet gücünü artırabilmeleri için de bir fırsat.