Sabancı Vakfı’ndan klasik müziğimizin yarınına yatırım
Sabancı Vakfı’nın Genel Müdürü Zerrin Koyunsağan’la buluştuk ve Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası'nın (TUGFO) bir araya getirdiği gençlerden konuştuk...
NERMİN SAYIN
Türkiye’deki tüm konservatuarlardan sınavla seçilen 100 başarılı genç müzisyenden oluşan Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası (TUGFO) şu sıralar hummalı bir çalışma içinde. Önce yoğun bir kamp süreci geçirecekler, ardından Uniq İstanbul’da 27 Temmuz’da dinleyici karşısına çıkacaklar. İstanbul’dan alkışları toplar toplamaz da yola düşecekler, çünkü Portekiz ve İspanya’da bir dizi konser vererek ülkemizi; gençlerimizi tanıtacaklar. TUGFO’nun 8 yıldır ana destekçisi olan ve pek çok projeyle “insana dokunma” misyonunu yerine getiren Sabancı Vakfı’nın Genel Müdürü Zerrin Koyunsağan’la buluştuk ve orkestranın bir araya getirdiği gençlerden konuştuk...
- Sabancı Vakfı’nın faaliyetleri içerisinde kültür sanatın özel bir yeri olduğunu tüm sanatseverler biliyor. TUGFO da en heyecan verici çalışmalarınızdan biri... Önce ilk günlere gidelim istiyorum; orkestrayla işbirliğiniz nasıl başladı?
Cem Mansur TUGFO’yu başka bir adla -Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası’ydı o zaman- 10 sene önce kurmuştu ve 3. senesinde bize geldi. Biz 2008’den beri ana destekçisiyiz. O zaman geldiğinde “Böyle bir proje var, destekler misiniz?” dedi. Biz de tabii amacımızı, var olma nedenimizi “Toplumsal potansiyelin gelişimini sağlamak ve toplumsal sorumluluk bilincini gelecek nesillere aktarmak” olarak belirlemişiz. Ve bu kapsamda kadın, engelli, genç olarak üç alanda çalışmalar yapıyoruz. Tabii gençler alanlarımızdan biri olduğu için bu proje bize çok uydu; gençlerin henüz okuldayken profesyonel bir sahnede yer almaları çok ilginç geldi bize. Bir taraftan da bu kadar genci bir araya toplamışken, sosyal sorumluluk bilincimizi unutmadan “Başka ne yapabiliriz?” diye baktık. Dolayısıyla bir Demokrasi Laboratuvarı yapılıyor bu kamp sırasında ve bir de Sabancı Spastik Çocuklar Merkezi’ndeki engelli çocuklarla buluşma. Yani sosyal sorumluluk işlerini de unutmadan bu projeyi götürmek istiyoruz... Gençler bir taraftan müzik eğitimi alıyor, bir taraftan da sosyal sorumluluğunu geliştirmeyi öğreniyorlar proje kapsamında. Dolayısıyla bizim için çift tarafl ı bir kazan/ kazan kısmı var. Diğer taraftan baktığımızda da bu, ülkenin tanıtım projesi. Gençler yurtdışına gidiyorlar, orkestrada yer alıp Türk çocuklarını tanıtıyorlar. Bunun yanında bir de Türk bestecilerinin eserlerini çalıyorlar. Dolayısıyla bir sürü açıdan “Türkiye’nin tanıtımı projesi” diyebiliriz buna.
- Ülkenin her yerinden gençler katılıyor değil mi?
Farklı kültürlerden gençler bir araya geliyorlar. Ülkenin her yerindeki 16 konservatuardan seçilen gençler bunlar. Farklı kültürler; 3 hafta boyunca her anları birlikte geçiyor. Bu da çok önemli bir kazanım tabii ki, birbirleriyle yaşama kültürünü, yaptıkları Demokrasi Laboratuvarı'nda birbirlerini dinlemeyi; anlamayı öğreniyorlar. Müzik aletleriyle yapıyorlar bunu. Cem Mansur anlatırken “Flüt sen şimdi sus” diyor, “keman çalıyor, onu dinle.” Bunu müzik aletleriyle yapıyor ama, bir taraftan gerçek hayattan bir prova bu aslında. Orada bir şey geliştiriyorlar ve onu hayatlarına adapte etmeleri çok mümkün. Dolayısıyla birçok açıdan çok uygun geldiği için biz bu projeyi ana destekçisi olarak desteklemeye başladık ve bugünlere geldik.
- Kampa pek çok genç katıldı bugüne kadar. Aralarında belli bir başarıya ulaşan ya da sizin farklı çalışmalarınızda işbirliği yaptıklarınız var mı?
Hande Küdem vardı -bundan 5-6 sene önce olması gerekir- çok başarılı bir başkemancıydı; bu kızımız Berlin Filarmoni’de çalıyor. Hakikaten çok büyük bir şey bu. Geçen sene de Sinem Altan diye Almanya’da yaşayan piyanist ve besteci bir genç kızımızdan Berlin Senatosu bir eser sipariş etti. “Hafriyat” adlı bu eserin dünya prömiyerini de geçen sene TUGFO yaptı. Bu da çok önemli. Bir taraftan da şunu üstlenmeye başladı çocuklar: Meselâ, geçen sene pazara çıktılar, kısa bir video çektiler. Müzik aletleriyle klasik eserler çaldılar ve insanlara “Bunu tanıyor musunuz?” diye sordular. Kapı zili meselâ, telefon melodisi... Sordukları “Evet, ben bunu biliyorum” diyor, ama “Kimin?” diye sorduğunuzda bilmiyor. Halkın o kadar da klasik müziğin dışında olmadığını gösterdiler aslında. Halk zannediyor ki “Klasik müzik çok sofistike bir şey, ben ona ulaşamam, anlamam.” Bir şekilde bunu anlatmaya çalışıyorlar. Şimdi de yurtdışında çalacaklar. Geçen yıl Avrupa Ulusal Gençlik Orkestraları Federasyonu’nun üyesi oldu TUGFO. Bu şöyle bir kapı açıyor çocuklara: Ülkelerarası sanatçı değişimi programına girebiliyorlar. Nasıl eğitim sırasında Erasmus gibi programlar var, aynı şekilde. Gidip orada bir orkestrada çalma, oradaki çocukların da burada çalma imkânı var.
- Halen bu senenin kamp süreci yaşanıyor, sonra da heyecan verici bir turne onları bekliyor... Bu yılki kamp ve turne sürecinin detaylarını da öğrenebilir miyim?
Bu sene 9 Temmuz’da girdiler kampa... 3 hafta boyunca oradalar. Hem çalışıyorlar, hem bir taraftan Demokrasi Laboratuvarı'nı yapıyorlar, bir taraftan da sanatçı sağlığı gibi konuları uzmanlarından öğreniyorlar. Aralarında liseliler de olduğu için bir ablalık-abilik de gelişiyor.
- Birkaç kez katılmak mümkün mü kampa?
Katılabiliyor, ama orkestranın yaklaşık yüzde 30-40’ı her sene yenileniyor. Çünkü kazanılmış hak olarak bakılmamasını istiyoruz, Cem Mansur da bunu istiyor. Hani “Ben bir kere burayı kazandım, her sene bu kampa gelirim” değil, her sene kendini ispat etmesi, çalışması lâzım. Bu sene de kamp 29 Temmuz’a kadar devam ediyor. 27 Temmuz’da Uniq Maslak’ta olacak ilk konserleri. Tabii bir arada yaşıyor ve her şeyi birlikte başarıyorlar, dolayısıyla enerjileri de çok yüksek oluyor konserde. Bir klasik müzik konseri dinlemiyorsunuz aslında, aynı zamanda gençleri izliyorsunuz. O da çok keyifl i. Birbirleriyle göz temasları... Sonra da İspanya ve Portekiz’de 5 ile gidiyorlar, hepsi gençlik festivalleri. Lizbon var, Madrid var...
- Pekiyi, diğer projelerinizle ilgili duyurabileceğiniz yeni gelişmeler var mı?
Sanat alanında çok yakında ayrıntılarını açıklayacağımız bir projemiz var. Toplumsal konuların sanatla dile getirilmesiyle ilgili bir proje... Bir kısa film yarışması... Sanat çok güçlü bir araç, dolayısıyla bunu kullanmak istiyoruz. Bu kadar yetenekli ve toplumsal konulara duyarlı gencimiz de varken.
“İNSANA DOKUNMAK” HER PROJENİN ODAĞINDA
- TUGFO odağındayız ama, genelleştireceğim: Sabancı Vakfı’nın desteklediği tüm projelere baktığımızda “insana dokunma”nın özellikle öne çıktığını gözlemliyorum. Bu çok zor kurulan bir şey... Neler söylersiniz?
Sabancı Vakfı’nın “insana dokunma” prensibi en baştan konulmuş. Baktığımızda Sabancı Topluluğu’nun odağında da insan var. Biz de o kültürden gelen bir vakıf olduğumuz için, doğal olarak bunu yapıyoruz. Ve de biz şuna inanıyoruz aslında: İnsan odağımızda olmalı. İnsanların hayatında fark yaratmak için bu toplumsal meselelere bakıyoruz ve onların hayatında bir fark yaratabilmek istiyoruz. Toplumsal gelişme çok önemsediğimiz bir konu vakıf olarak bizim, bunun da bireylerin potansiyellerinin ortaya çıkarılmasıyla mümkün olabileceğine inanıyoruz. Dolayısıyla bireye dokunuyorsunuz. TUGFO’daki çocuklar meselâ; eğitim alıyorlar konservatuarda evet ama, biz bunu bir tık ileri götürmek için kampa sokuyoruz, yurtdışına gönderiyoruz, orkestrada yer almalarını sağlıyoruz.