Prof. Dr. Hakan Kara: Sanayi yavaşladı diye MB faiz indirmez
Eski TCMB Başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara, sanayi üretiminin yavaşlamasının tek sebebinin sıkı para politikası olmadığını ifade ederek, "Üretimdeki azalmanın arkasında ‘küresel ölçekte zayıf sanayi üretimi, dış talepteki düşüş, yüksek faiz nedeniyle firmaların stokların eritmeye çalışması ve dolayısıyla da az üretim yapması ve döviz kurunun seviyesi’ olmak üzere 4 faktör bulunuyor. Bütün bu faktörlere baktığımız zaman Merkez Bankası politikaları temel belirleyici değil. O yüzden sırf sanayi yavaşladı diye MB’nin faiz indireceğini sanmıyorum. Merkez Bankası enflasyona odaklanacaktır” dedi.
Eski TCMB Başekonomisti ve Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kara, ForInvest InvestTech Summit 2024’te Stratejist Tuğba Özay’ın sunduğu ‘Yatırım İpuçları’ programının zirveden yayınlanan özel bölümüne konuk oldu.
Enflasyonla mücadele konusunda Merkez Bankası’nın üzerine düşeni büyük ölçüde yapmaya başladığını söyleyen Kara, ancak bu boyutta bir enflasyonu kırabilmek için sadece para politikasının yetmeyeceğini çünkü son yıllarda uygulanan kamu politikaları ve özellikle Merkez Bankası’nın maceracı politikalara doğru girmesinden dolayı beklentileri yönetme kabiliyetinin azaldığını belirtti. Bu nedenle çok daha kapsamlı ve topyekûn bir mücadeleye ihtiyaç olduğunu belirten Kara, “Bu işin hem Merkez Bankası hem de Maliye politikası tarafının koordineli bir şekilde devreye girmesi önemli. Maliye politikası derken sadece bütçe dengesini kastetmiyorum. Burada, bütçe dengesinin kompozisyonu da çok önemli. Bütçe açığını düzeltiyorsunuz ama düzeltirken bunu dolaylı vergilerle mi yapıyorsunuz, yoksa harcama tarafından mı yapıyorsunuz? Enflasyonla mücadele açısından bu çok kritik. Ayrıca, sürekliliğe dair siyaset tarafından verilecek sinyaller çok önemli. Siyasetçilerin en üst düzeyde programı sahiplenmesi, yani biz bu programı uyguluyoruz, program ve aktörler kalıcıdır deyip beklentileri yönetmek lazım. Ayrıca bu süreci destekleyecek bazı kurumsal dönüşümler de gerekiyor.” dedi.
En önemlisi beklenti yönetimi
Enflasyonu tek haneye düşürmek için kısa vadede yapılabilecek bazı şeyler olduğunun altını çizen Kara, şunları anlattı: “Birincisi, beklenti yönetimi konusu bence çok önemli. 2018-2022 yılları arasında makro finansal politikaların çok maceracı bir politika bileşimine girmiş olması ve sürekli değişen başkanlar ile TÜİK’in enflasyon ölçümüne dair oluşan kaygılar nedeniyle insanlar açıklanan enflasyon hedefine inanmıyor. Ben, şahsen yakın dönemde TÜİK'in ölçümünün artık düzeldiğini düşünsem de bu algı devam ediyor. TÜİK tarafında bir özerklik artışı olsa veya kendi verilerini dışarıya açma, şeffaflaşma yönünde temel adımlar atılsa, Merkez Bankası Başkanına görev güvencesi sağlansa, beklentileri daha etkin yönetebiliriz. Eğer bunları yapmazsak sadece faiz üzerinden enflasyonla mücadelenin maliyeti çok yüksek olacak. Maliyetli olunca da toplumsal ve siyasi destek azalacak, o azalınca da bu defa enflasyonla mücadele motivasyonu ortadan kalkacak. Dolayısıyla beklenti yönetimini düzeltmek çok kritik diyebiliriz.”
Sanayi yavaşladı diye MB faiz indirmez
Türkiye’de ağırlıklı olarak yüksek faizlerle ilişkilendirilen sanayi üretimindeki düşüşe de değinen Kara, sanayi üretiminin yavaşlamasının tek sebebinin sıkı para politikası olmadığını vurguladı. Üretimdeki azalmanın arkasında ‘küresel ölçekte zayıf sanayi üretimi, dış talepteki düşüş, yüksek faiz nedeniyle firmaların stokların eritmeye çalışması ve dolayısıyla da az üretim yapması ve döviz kurunun seviyesi’ olmak üzere 4 faktör bulunduğunu ifade eden Kara; “Bütün bu faktörlere baktığımız zaman Merkez Bankası politikaları temel belirleyici değil. O yüzden sırf sanayi yavaşladı diye MB’nin faiz indireceğini sanmıyorum. Merkez Bankası enflasyona odaklanacaktır.” dedi.
Reel faiz enflasyonun 4-5 puan üzerinde olmalı
Türkiye’de enflasyona yönelik beklentilerin her kesimde çok farklılaştığını ve bu beklentiyi gerçek anlamda ölçmenin de çok zor olduğunu kaydeden Kara, bu nedenle reel faizi hesaplamanın da çok zor olduğunu vurguladı. Kara, şöyle devam etti: “Hane halkları, şirketler ve finansal sektörün beklentileri tamamen birbirinden ayrışmış durumda. Böyle bir ortamda reel faizi hesaplamak çok zor ve o yüzden para politikasının çok basit gitmesi lazım. Böyle dönemlerde gerçekten o enflasyonun belini kırmak için çok basit, anlaşılabilir, sade bir politika uygulamak gerekiyor; bu da politika faizini gerçekleşen enflasyonun üzerinde tutmak. Kritik olan soru şu, ‘hane halkının tekrar dövize kaymasını engelleyecek olan faiz nedir?’ Ya da ‘yabancı yatırımcının tekrar pozisyonu değiştirmesine yol açacak reel faiz nedir?’ Tam bilmiyoruz ama bence gerçekleşen enflasyonun ilk planda 4-5 puan üzerinde bir faiz gerektiğini söyleyebilirim. Yani şu anda yüzde 50 faiziniz varsa bu enflasyon 45’lerin altına düşene kadar bir faiz indirimine hiç kalkışmamak gerekiyor.”
Trump’ın gelmesi ham madde fiyatlarını düşürebilir
ABD’nin yeni başkanı olarak Donald Trump’ın seçilmesinin ardından ekonomi tarafında yaşanabilecekleri de yorumlayan Kara; Türkiye ekonomisinin en çok etkilendiği üç konunun yurt dışındaki risk iştahı, küresel ham madde fiyatları ve ihracat pazarlarımızdaki büyüme olduğuna dikkat çekti. Bu 3 konudaki gelişmelerin Trump’ın gelmesiyle çok net olmadığını anlatan Kara, şöyle devam etti: “Risk iştahı olumsuz etkilenebilir. Dış talep tarafına baktığımızda ise Trump Avrupa’yı iyice sıkıştıracak. O yüzden ihracatımız açısından da çok iyi haber yok. Ama Çin biraz daha batıdan uzaklaştırıldığı için Türkiye bölgede bir üretim üssü olabilir. Trump’ın gelmesi ile olumlu etkilenebileceğini söyleyebileceğimiz tek kanal bana göre ham madde ve emtia fiyatları. Trump’ın poltikaları Çin’deki büyümeyi iyice baskılayacak. Trump, petrol fiyatlarının çok yukarı gitmemesi taraftarı ve onun için belli bir tedbir alınacak gibi. Enerji fiyatlarının aşağı yönlü baskılanıyor olması, Çin’in de hızlı büyüyemiyor olması emtia fiyatlarından gelecek kötü şokları azaltacak. Bu da Türkiye açısından hem dış denge hem de enflasyon bakımından elverişli bir ortam yaratabilir. Zaten, içeride işleri düzelttiğimiz zaman ister Trump gelsin ister başkası gelsin, Türkiye’nin kendine özgü bir hikaye kurması durumunda olumlu ayrışması mümkün. Dolayısıyla bence önümüzdeki dönemde küresel gelişmelerden çok bizim kendi uyguladığımız politikalar daha belirleyici olacak.”
Sorun kurun seviyesi değil, öngörülebilirlik
İhracatçıların son dönemde en çok şikayet ettiği konuların başında gelen kurlar konusuna da değinen Hakan Kara, “Buradaki temel sorun aslında reel değerlenmenin fazla olmasından ziyade, öngörülebilirliğin düşük olması” dedi. 2018-2022 yılları arasında Türkiye’de TL’nin çok değersizken bir anda 2 yıl içerisinde tam tersi bir yere geldiğini hatırlatan Kara, şöyle devam etti: “Buradaki temel sorun şu, şirketler kesimi hangi ortama göre planını yapacak? 2018-2022 döneminde rekabetçi kur ve Çin modeli olacak denildi, şirketler ona göre bir model oluşturdu. Sonra bir anda ‘reel değerlenme rejimine geçiyoruz’ denildi. Şirketler kesimi, bu yeni durumu ‘yeni normal olarak mı alacağız?’ diyor. Ama bu dönem de geçici olabilir diyerek planlarını buna göre yapmıyorlar ya da yapmak istemiyorlar, belki de işlerine gelmiyor. Dolayısıyla asıl sorun öngörülebilirlik. ‘Orta vadeli bir yatırım yaptığımızda nasıl bir dünyaya göre plan yapacağız? Son 3-5 yılda uygulanan değersiz TL’ye göre mi yapacağız yoksa, son 2 yılda uygulanana göre mi yapacağız?’ Bunu bilmedikleri için şirketler kesimi zorlanıyor. Burada bana göre kritik olan kurun seviyesi değil verimlilik artışı.”