New York'ta bir modern çağ mucizesi
İki usta sinemacı, Clint Eastwood ve Tom Hanks, 2009'da New York'ta yaşanan ve mucizevi bir şekilde kimsenin zarar görmediği uçak kazasını filme taşıdı...
NERMİN SAYIN
Tarih 15 Ocak 2009... Tüm dünya haberlere kilitlenmiş durumda, çünkü; bir kaz sürüsüne çarparak iki motorunu birden kaybeden bir uçak, New York'un kalbindeki Hudson Nehri'ne iniyor; pilotun kahramanlığı ve görevli ekiplerin sadece 24 dakikada organize olmasıyla mürettebat dahil 155 kişi kurtarılıyor... O gün haberleri takip edenlerin kolay kolay hafızalarından silinmeyecek bu görüntüler, iki usta sinema adamının, Clint Eastwood ve Tom Hanks'in omuz omuza vererek oluşturduğu dramatik yönü de, belgesel tavrı da kuvvetli bir filme kaynak oldu. Daha sonra olayı anlattığı kitabı tüm dünyada çok satan kaptan pilot Chesley Burnet "Sully" Sullenberger'in lakabını taşıyan "Sully" adlı film, bu hafta sonu ülkemizde de vizyonda.
Yılların aktörü Clint Eastwood'u 86 yaşında yeniden yönetmen koltuğuna oturtan hikâye, bir modern çağ mucizesi, tıpkı o dev uçağın gökdelenlerle çevrili Hudson nehri üzerinde, kanatlarına tırmanmış yolcular varken gördüğümüz fotoğraf gibi. Eastwood'un gerçek hikâyeleri sevdiğini, takip eden bütün sinemaseverler bilir. Yönetmen koltuğuna oturduğu 40'a yakın filmin arasında gerçek ya da "gerçekten daha gerçek" öyküler ön plana çıkar hep. İşte "Sully" de hem Chesley Burnet Sullenberger'in anılarına dayanması, hem de daha ilk saniyelerden itibaren belli olan titiz arşiv çalışmasıyla "belgeselin draması" olarak anılabilecek bir film. İşin içine Tom Hanks gibi kurt bir aktör de girince, "Sully" yer yer insanı inanılmaz duygulandıran, yer yer de kendi hayatını; hayatında önemsediği şeyleri; yaptığı hatalar karşısında duruşunu ve onları kabullenişini; kısacası hayatı algılayışını sorgulatan bir film olmuş.
En çok hoşuma giden...
"Sully"de en çok hoşuma giden, çok yakın bir geçmişte yaşandığı için hemen herkesin hatırlayabileceği bu öyküyü anlatma biçimi oldu... Zaman sırası gütmeyen film, bazen bilinçakışını kullanarak kazayı, öncesini, kaza sonrasında halk ve medya kendisini kahraman ilan ederken bir yandan hakkında açılan soruşturmayı atlatmaya çalışan pilotun öyküsünü, bozulmaması için üstün çaba sarfettiği psikolojisini, ailesiyle iletişimini, medyanın "kahraman" a karşı adetâ saldırganlığa dönen ilgisini, çok küçük anıştırmalar şeklinde de olsa o uçağın yolcularının hikâyelerini; örneğin son saniyede uçağa binen golf meraklısı baba-oğulla, doğumgününe gitmekte olduğu torununa sürpriz yapmaya doymayan yaşlı kadının öyküsünü, hepsini hepsini birden anlatıyor. Ocak ayının soğuğuyla dondurucu bir etkiye sahip olan nehrin suları, bu gerçekçi bakış açısıyla dondurucu oluyor, siz de yerinizde biraz üşüyorsunuz, haberiniz olsun! Bu "gerçekçilikte" elbette Clint Eastwood'un bakışının payı büyük, ama adı anılması gereken bir başka isim daha var: Eastwood'la "American Sniper" da da birlikte çalışan görüntü yönetmeni Tom Stern...
Eastwood ve "minimal"
Eastwood'un "Sully"de çok sevdiğim bir tavrı daha var: Kaza olduğunda Sully'nin kaç yıldır uçtuğu gündeme geliyor ve o da "42, bütün ömrüm boyunca" diye yanıtlıyor. Bir sonraki zaman kaymasında onu henüz gençliğinin başındaki bir pilot adayı olarak görüyoruz, uçmaya sevgisini bir-iki dakikalık bir sahneyle seyirciye geçiriliyor. Film 96 dakika. Yani bu gibi sahneleri uzatsa, filmi, 120 dakikaya çıkarsa kimse bir şey diyemez. Ama Eastwood, kariyerinde geldiği noktada en çok "minimal"in önemini fark etmiş gibi. 1-2 dakikada hissettireceğini hissettirip geçiyor. Gerisi seyirciye kalmış.
HANKS YENİDEN ZİRVEDE...
İtiraf etmem gerekirse, 5 kez aday olduğu Oscar'ı 2 kez kazanan Tom Hanks ("Forrest Gump" ve "Philadelphia"yla) favori aktörlerimden biri değil, özellikle de son yıllarda... Fakat "Sully"de gerçekten o kadar sade ve temiz bir oyunculukla çıkıyor ki seyircinin karşısına, adetâ"Ben hâlâ buradayım, Robert Langdon'dan çok daha fazlasıyım" diyor. (Hatırlamayanlar için not, Dan Brown'ın romanları tüm dünyada çok satan simgebilim profesörü karakteri Robert Langdon'ı beyazperdede o canlandırıyor. Hatta çok kısa bir süre sonra bir bölümü İstanbul'da geçen "Cehennem"le tekrar beyazperdeye konuk olacak.) Bir yanda sorgusuz sualsiz kahraman, öbür yanda -ki bu yan bir mahkeme- neredeyse şarlatan kabul edilen; kariyerinin sonunda verdiği bu kararın bütün geçmişini etkilemesinden korkan, bir yandan sorgulasa da için için en doğrusunu yaptığı bilen pilotu, çok sade ama gerçekten akılda kalıcı bir yorumla sunmuş... İkinci pilotta Aaron Eckhart da onun kadar sade ve gerçek. Hatta yine makyajın ve bu sade oyunculuğun etkisiyle onun kadınların son yıllardaki en beğendiği aktörlerden biri olduğunu hatırlamak epey zor. Bu minimal filmde Sully'nin eşini ise Oscar adayı Laura Linney tam da yakıştığı gibi yapmacıksız oynuyor.