Katılım bankacılığı tekniğiyle gıda fiyatı regülasyonu geliyor

Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri'nin üzerinde çalıştığı yeni modele göre, katılım bankacılığı anlayışı sektöre adapte edilecek. Böylece tarladan sofraya giden gıdanın 7 aşaması da fonlama imkanına kavuşacak. Model piyasayı doğal bir şekilde regüle etmiş olacak. (Hüseyin Gökçe)

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

HÜSEYİN GÖKÇE

Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Genel Müdürü Fahrettin Poyraz, katılım bankacılığı sistemini sektöre adapte ederek, ürünlerin tarladan tüketiciye ulaştığı tüm aşamaların fonlanmasını sağlayan bir sistem kurmayı öngördüklerini söyledi.

Ürünün tarladan çıkıp sofraya kadar geçirdiği 7 aşamanın tamamını katılım bankacılığı tekniğiyle fonlayabileceklerini anlatan Poyraz, "Zaten bu süreçleri fonlayacak yapı oluşturulduğu zaman, piyasalar da otomatikman regüle olur. Tarım sektörünün her aşamasını destekleyecek katılım bankasının ülkemizin gıda arz güvenliği kapsamında önemli olacağını düşünüyorum" diyerek, "Enflasyonla mücadelede ne görev verilirse yaparız" vurgusu yaptı.

Genel Müdür Poyraz, katılım bankacılığı konusunda İslam Kalkınma Bankası ile görüştüklerini de kaydederek gelinen noktayı ayrıntılı bir şekilde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a iletme hazırlığı yaptıklarını belirtti.

Şu ana kadar ortaklarının girdi ihtiyacını karşılamaya ağırlık verdiklerini kaydeden Poyraz, bundan sonra ürünlerin değerlendirilmesine de odaklanacaklarını aktardı. Milli Savunma Bakanlığı, Kredi Yurtlar Kurumu ve bazı üniversitelerin ana tedarikçisi oldukları bilgisini veren Poyraz, ortaklarından yaptıkları alım miktarının 800 milyon liraya ulaştığını, önümüzdeki dönemde bunu 5 milyar liraya yükseltmeyi öngördüklerini belirtti. Makarna ve meyve suyu üreticileriyle anlaşarak çiftçilerden onlar adına alım yaptıklarını söyleyen Poyraz, bu işten hem üretici hem de sanayicinin kârlı çıktığını dile getirdi.

Ankara Sohbetlerine konuk olan Fahrettin Poyraz, Genel Yayın Yönetmenimiz Hakan Güldağ ile Ankara Temsilcimiz Ferit Parlak'ın sorularını cevaplandırdı.

 ● Gıda fiyatları önemli bir tartışma konusu. Enflasyonla mücadele noktasında, özel görev verilse yapabilir misiniz?

Enflasyonla mücadelede ne görev verilirse yaparız. Türkiye'nin ithal ettiği ürünler de var, biz bunları niye ürettirmiyoruz? Geçen sene sırf denemek için susam üzerine çalışma yaptık. Susam deyip geçmeyin, her şeye yarıyor. Türkiye'de çok ilginç bir yapı var. Türkiye'nin susamı, dünyanın en kaliteli susamı. Bunun mekanizması kurulmuş. Doğrudan Japonlar ve Güney Koreliler alıyor. Türkiye'deki susam bittikten sonra Türkiye'nin ihtiyacı olan susamı, Sudan, Etiyopya, Bangladeş, Pakistan, Afganistan gibi ülkelerden ithal ediyoruz. Yani kendi susamımızı satıyoruz, daha fazlasını ithal ediyoruz. Ancak ithal susamın kalitesi tartışılır. Burada örnek bir şey yaparak susamın iç piyasaya arzını cazip hale getirmemiz lazım dedik. Piyasa ile toplantı yaptık, pilot uyulama yapalım dedik. Ülke genelinde yaklaşık olarak 160 bin ton susam ihtiyacı var. Biz iç piyasadan 600 ton susam aldık. Kendimiz helva yaptık ve çok tutuldu. Sözleşmeli üretim kapsamında yapılan anlaşma neticesinde dış ticaret açığının kapanmasında ve gıda güvenliği konusunda katkı sağlayacak. Özel sektörle, Türkiye'nin ihtiyacı olan susamı ürettirelim, bunun için proje hazırlayalım, konusunda mutabakata vardık. Bizim önerimiz; gerekiyorsa sizin adınıza da ürettirelim istediğimiz kadarını, sonra biz sizin adınıza alım yapalım. Ne kadar ihracat yapacaksanız dedik.

 ● Susam ve meyve suyu örnekleri diğer ürünlere yaygınlaştırılabilir mi?

Bizim yapmamız gereken, talebe bağlı bir üretim planlamasıdır. Bunu bütün Türkiye için yapabilir miyiz? Tek başımıza yapamayız, ama yapabildiğimiz ölçüde piyasayı regüle etme anlamında da girdilerde olduğu gibi, tüketici tarafında da sistemi oturttukça, piyasa oturacaktır. Arz talep dengesizlikleri ve fiyat hareketleri minimize olacaktır.

4 yılda bir ekim nöbeti ile yetiştirilen şeker pancarı için de benzer bir modelin uygulanabileceğini düşünüyorum. Şeker pancarının ekilmediği yıllarda seçilecek ürünler, aynı zamanda toprağın gübre ihtiyacını da karşılayan azotlu ürünler. İyi bir planlama ile gübre tüketimi azalacağı gibi, ihtiyacımız olan ürünlerin üretimi de artacak.

 ● Ürün değerlendirmesi noktasında hedef büyütüyorsunuz yani?

Evet hedef büyüttük. Bu yıl ortaklarımızdan 1 milyar lira civarında ürün almayı, önümüzdeki dönemde ise önce 1.2 milyar lira, nihai olarak da 5 milyar liralık işlem hacmine ulaşmayı öngörüyoruz. Sözleşmeli üretim modeliyle bunu yaparken, üreticinin getireceği her ürünü almamız gerektiği gibi, bunları satmak için de pazar oluşturmamız gerekiyor. Bunları yaptığımızda piyasada belirleyici noktaya geleceğiz.

Gelinen noktada marketlere de öneride bulunuyoruz. Türkiye'de büyük market zincirleri var. Bunların piyasaya doğrudan doğruya üretim kanalında da aktör olarak girmeleri lazım. Şimdi Türkiye genelinde 10 bin marketi olan zincirlerin, 2018'de sattığı, 2019- 2020'de satacakları ürün belli. 2020'nin planlamasını 2019'da yapabilirler. Nohut, fasulye, makarna, un, salça, gibi ürünlerin satış miktarları belli. Dolayısıyla bunlar doğrudan doğruya kendileri de girebilirler. Veya biz onlarla makarna sanayicileriyle yaptığımız gibi belli işbirlikleriyle bunu modelleyebiliriz. Bunu yaptığımız zaman aracılar sıkıntı yaşayabilir. Ancak, zaten şu anda sıkıntı yaşıyorlar. Bu marketlerde ürün satmak kolay değil. Piyasayı takip edin. Aracıların karlılık oranları nasıl? Dolayasıyla burada süreç zaten ona doğru gidecek. Yani bu aradaki fiili olarak marketler zaten aracıların kâr marjlarını iyice baskıladılar.

"Aracılar kalkacaksa piyasaya birinin girmesi lazım"

Aracıları yavaş yavaş ortadan kaldıracaksak, buraya birisinin girmesi lazım. marketlerin bu politikaları belki tüketici açısından kısa vadede avantaj sağlıyor ama orta ve uzun vadede sorun olarak karşımıza çıkacak. Eğer üreticilerle doğrudan doğruya planlamayı yapacak bir yapı ortaya konmazsa, fiyat oynaklıklarından kaynaklanan mağduriyetler artacak. Bir şeyin daha farkına vardık. Bu süreçler üretimin girdisinden başlayıp sofraya gelene kadar ürün 6-7 aşamadan geçiyor. Bunun tamamında ciddi mal sirkülasyonu var.

 ● Tarım Kredi Kooperatifleri'nin yıllardır banka kurma planları vardı. Son dönemlerde katılım bankacılığı ile ilgili çalışmalar yaptığınızı duyuyoruz…

Bugün katılım bankaları, mevduat toplamakta sıkıntı yaşamıyorlar. Mevduatı değerlendirme noktasında sıkıntıları var. Yani belli hassasiyetleri olan, bu çerçevede parayı faizle ilişkilendirmeden değerlendirmek isteyenler var. Riske girmek istemiyorlar, mevduatı ağırlıklı inşaat sektörüne boca ediyor. İnşaat 36 ay vadeden başlıyor, 10 yıla kadar geri dönüşü oluyor. Halbuki biz, Vakıf Katılımla örnek olarak müşareke uygulaması yaptık. Adıyaman Kahta'da fıstık işleme fabrikası var. Ürün alırken bize para lazım, çünkü para olmazsa fon kullanmak mecburiyetinde kalıyorum. Aldığım ürünü işliyorum, finans maliyetini de ekleyerek pazara sunuyorum.

Oysa; ürün, fabrika ve pazar hepsi bir arada. Onlara, "ürünü birlikte alalım, işleyip satalım, masrafları düştükten sonra kârı paylaşalım" önerisinde bulunduk.

Biz sadece fıstığı konuştuk ama piyasada domates, buğday, makarna gibi onlarca ürün var.

Bünyemizdeki; Gübretaş yanı sıra, ilaç, yem fabrikaları, hammadde alırken fon kullanıyor, bunları işleyen sanayiciler fon kullanıyor, tüketiciler de kredi kartı ile alışveriş yaparken fon kullanıyor.

Kısaca biz bir ürün tarladan çıkıp sofraya kadar geçirdiği 7 aşamanın tamamını katılım bankacılığı tekniğiyle fonlayabiliriz. Zaten bu süreçleri fonlayacak yapı oluşturulduğu zaman, piyasalar da otomatikman regüle olur. Tarım sektörünün her aşamasını destekleyecek katılım bankasının ülkemizin gıda arz güvenliği kapsamında önemli olacağını düşünüyorum. Mevcut katılım bankalarının bizim gibi, Türkiye geneline yayılmış altyapıları, depoları, işleme ve pazara taşıma kabiliyetleri yok. Onların bize, bizim de onlara ihtiyacımız var.

Katılım bankası konusu başlı başına üzerine çalışılması gereken bir şey. Bu konuda İslam Kalkınma Bankası ile görüştük. Geldiğimiz noktayı sayın Cumhurbaşkanına ileteceğiz.

Bence tarımsal desteklerin bir kısmı bu alana kaynak olarak kullandırılırsa, çiftçilere de doğrudan dokunulmuş olur. Biz mevcut kaynaklarımızla bunu yerine getirmekte zorlanırız.

2018'de 9 milyar lira kredi kullandırdık

●Türkiye'deki tarım sektörü ve Tarım Kredi'nin bunun içindeki konumundan bahseder misiniz? Tarımı her zaman için ayrı bir başlık altında değerlendirmek gerekiyor. Esasen ekonominin en asli unsurlarından birisi. Bir tarafta 3 milyon civarında çiftçi varsa, bir tarafta da bunlardan doğrudan doğruya etkilenen 80 milyon insanın oluşturduğu bir sektörden bahsediyoruz. Bir de bu sektöre dünyada yaşayan 7.5 milyar insanı da eklemek lazım. Neticede burada üretilen bir değerin ve mamulün merkezinde insan olan bir üretim sürecinden geçtikten sonra pazara arzını ve tüketilmesini konuşuyoruz. Dolaysıyla bu açıdan bakıldığında toplumun her kesimine temas eden bir yapı söz konusudur. Şimdi öncelikle belirtmem gerekir ki tarımsal üretim noktasında en verimli olan ve çiftçiyi güçlü kılan örgütlü yapı, kooperatif yapısıdır. Dolaysıyla kooperatifler üretim ve üretilen mamulün pazara taşınma sürecinde inanılmaz sorumlulukları ve görevleri olan yapılardır. Bu yapıları doğru şekilde kurgulayan ülkelerde ekim yapan çiftçilere baktığımızda aslında, tarımsal üretim sürecinin gerek üretim aşamasında, gerek ürünlerin işlenmesi gerekse nihai tüketiciye ulaştırma aşamasında daha az problem yaşadığını görüyoruz.

Bugün Almanya başta olmak üzere; Avrupa, Rusya, Uzak Doğu ülkeleri incelendiğinde, tarımsal üretimin ve bu üretimin pazara arzının bütün aşamalarında önemli oranda kooperatiflerin sorumluluk aldığını görüyoruz. Ancak Türkiye'ye baktığımızda, maalesef kooperatiflerin çok başarılı olduğunu söylemek mümkün değil. Zira Konut yapı kooperatiflerini de eklersek, 80 binden fazla kooperatifin, 8 milyon civarında ortağı var fakat üretim süreci ve üretilen ürüne baktığınızda, sorunsuz işleyen bir yapının neredeyse olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla STK veya örgütlü bir yapı özelinde baktığınız zaman da şu anda bizim kadar tabana yayılmış ikinci örneğin olmadığını göreceksiniz. Diğer kooperatifler genellikle belirli coğrafi bölgelerde veya ürünlerin yoğunlaştığı yerde faaliyet gösteriyor.

 ● Ortaklarınıza ne gibi destekler sağlıyorsunuz?

2018 yılında 9 milyar lira kredi kullandırdık, bunun yüzde 70'i ayni kredilerden oluşuyor. Ortaklarımızın, tohum, gübre, mazot, ilaç, sulama sistemleri, sera ürünleri, fide, fidan gibi tarımsal her nevi ihtiyacını karşılıyoruz. Bunu yaparken de; ortaklarımıza kendilerine tanımlı limitleri kadar kredi kullandırıyor, hasattan sonra gelip tahsil ediyoruz. Söz konusu 9 milyar lira kaynağın yaklaşık 5 milyarını özkaynaklarımızdan, kalan kısmını da Ziraat Bankası kaynaklarından temin ediyoruz. Yakın zamanda bu faizin biraz daha düşürülmesi üzerine görüşmelerimiz sürüyor. Tarım Kredi, tamamını çiftçilerimizin oluşturduğu bir örgüt, üretim öncesi girdilerinin tedariki noktasında işleri kolaylaştırmak, bunu düşük maliyetlerle çiftçilere aktarmak amacıyla kurulmuş bir yapıyız. Dolayısıyla az önce bahsi geçen 9 milyar lira aslında bizde değil ortaklarımızda duruyor. Ürününü satınca da borcunu kapatıyor.

 ● Peki ortaklarınızın ürünlerini değerlendirme noktasındaki çalışmalarınız neler?

Bizim yeni dönemde cevabını aradığımız soru şu; girdi tedarikini bir aşama olarak kabul edelim, evet orada varız, ancak üretim sonrasındaki süreçlerde, ürünün alınıp işlenmesi ve pazara taşınması süreçlerinde ne kadar varız? Tarım Kredi önceki dönemlerde bu noktada çok fazla sorumluluk üstlenmemiş, üstlendiği sorumluluk sadece kendi şirketlerinin ihtiyacı kadar olmuş. Mesela Tarım Kredi Yem'in 10 fabrikası var, yem üretimi noktasında girdi ihtiyacı var. Gerek yurt içinden gerek yurt dışından onu karşılamış, Tareks Tohumculuk şirketimiz var, kendi ihtiyacı kadarını almış Tarım Kredi Birlik Marketlerimizde, nihai ürün haline getirmek üzere mütevazi ölçekte alımlar yapmışız. Yeni dönemde, nasıl girdilerin temini tedarikinde sorumluluk aldıysak, ürünün pazara arzında da daha fazla sorumluluk almayı ve görev üstlenmeyi hedefliyoruz. Bunun için önce kendi yapımızı gözden geçirmemiz gerekiyordu, buna da hızla başladık. Merkeze talebe bağlı üretim planlamasını koyduk ve başarılı olabilmek için özellikle talep kısmında yer almamız lazım dedik. Ürünlerimizi hangi pazarlara hangi miktarda taşıyabiliriz diye yola çıkarak kendi pazarımızı oluşturalım, pazarda tutunalım, ondan sonra ortaklarımıza bu pazarlara yönelik üretim yaptıralım ve onlardan bu ürünleri alalım dedik. Kendimize hedef olarak koyduğumuz bu program için somut adımlar attık.

Milli Savunma Bakanlığı ve 800 öğrenci yurdunun tedarikçisi

Milli Savunma Bakanlığıyla ülke genelindeki bütün kışlaların gıda ihtiyacını karşılamak üzere, yakın zamanda da Ege ve Anadolu Üniversitelerinin mutfaklarında ihtiyaç duyulan gıdaların tedariki noktasında ana tedarikçi olarak protokol imzaladık. Celal Bayar, Gazi, 9 Eylül, Namık Kemal, Kırıkkale Üniversiteleriyle de ile de protokol aşamasındayız. İhale Kanunu, ortaklarımızın ürünlerini kamu kuruluşlarına ihalesiz verebilmemize imkan sağlıyor. Hem bakanlıktaki çalışanlarımızı, hem diğer kurumlarda çalışanları da iş yükünden kurtarıyoruz. Her gün onlarca gıda ihalesi yapmak, malların teslimini yapmak, ödemelerini gerçekleştirmek sıkıntılara yol açıyordu. Dedik ki ihtiyaç duyulan ürünleri doğal ve sağlıklı çiftçi ürünlerini piyasa fiyatlarından ihtiyacı ola kurumlara teklif edelim… Bu düşünceyle de üniversitelerin yanı sıra KYK'da kalan öğrencilerimizin gıda ihtiyacını karşılamak üzere protokol imzaladık ve tek tedarikçisi olduk. Bugün itibari ile ülke genelindeki 800 yurdun, tek tedarikçisiyiz. Üstelik sadece yurtlardaki değil, dışarıdan hizmet satın aldığı yemek pişiren firmanın da tedarikçisi biziz. Yani öğrencilere verilecek yemekte ne kullanılacaksa, tüm ürünleri biz veriyoruz. Şu anda iyi başlangıç yaptık ve önemli mesafeler kat ettik.

Bu alımlarınızın ekonomik boyutu nedir?

Geçen sene ortaklarımızdan yaptığımız ürün alımı 450 milyon lira civarındaydı. Bu sene yaklaşık 800 milyon liraya çıkardık. Ülkemizin potansiyelinin farkındayız büyümek istiyoruz fakat özkaynak problemi yaşıyoruz. Kooperatif olmamız sebebiyle, ticaretimizi hem kooperatif, hem şirketlerimiz ayağında para kazanmama esasına göre bir ticaret kurguluyoruz. Bu şu anlama geliyor, yem şirketimiz var, geçen sene yaklaşık 1 milyar 450 milyon lira cirosu var. Gübretaş 2018'in 9'uncu ayı itibariyle KAP'a açıklanan 2 milyar lira cirosu var ama karlılık oranlarına baktığımızda çok düşük. Çünkü kooperatif şirketi olması sebebiyle piyasayı regüle etme sorumluluğu var. Özel sektör bizim fiyatımızın altında satmak zorunda. Ciddi anlamda piyasa yapıcılığı görevi görüyoruz. Bu gerçekler de yeni yatırım yapma, özkaynağı artırma noktasında bizi kısıtlıyor. Yani piyasada talep olmasına, kâr marjını yukarı taşıma imkanımız olmasına rağmen, fiyatları artırmadığımız gibi defaten aşağı çektik. Hal böyle olunca da ister istemez bu rakamlar biraz daha mütevazi ölçekte büyüyor. Yani enflasyondan arındırdığınızda kârlı olup olmadığımız soru işareti. Hatta bu sene enflasyonla mücadele programı başlamadan önce yüzde 15'lere varan indirimler yaptık.

"Sanayicilerin maliyetini düşürüp işini kolaylaştıracak çalışma yapıyoruz"

Pazarda ısrarlı şekilde yer tutmaya çalışıyoruz. Sanayicilerin de işini kolaylaştırmak için pilot projeler yaptık. Meyve suyu üreticileriyle geçtiğimiz yaz, Kütahya'da vişne alımı yaptık. Örneğin, üretici 1 liraya satıyordu, sanayici 3 liraya alıyordu. Yani sanayici pahalı alıyor, çiftçi ucuza satıyordu. Biz piyasaya girdik, 1.6 liradan aldık, başka illerde fiyat 1.2'ye düştü. Sanayiciye de 1.9 liradan verdik. Şimdi biz de kazandık, çiftçi de kazandı, sanayici de kazandı. Meyve suyu üreticileri projeyi başarılı buldu ve 4 ürün için daha 2019' yılında birlikte çalışalım dediler. Vişne, kayısı, şeftali ve kirazda da aynı şeyi yapacağız. Onların talep ettiği ürünleri biz gidip alacağız. Bizim alım yaptığımız yerde hiçbir tüccar bizim fiyatımızın altına inemez. Makarna firmalarıyla da benzer bir işbirliğine gittik, tüm makarna sanayicileriyle protokol imzaladık. Yıllık 3 milyon ton civarında buğday talepleri var, bunun 600 bin tonu ithal. Onlar adına tüm Türkiye'den alım yapacağız ortaklarımızdan. Makarnalık sert buğdaydan bahsediyoruz.

"Perakende sektöründe daha fazla yer alacağız"

Biz bunun ötesinde market zincirleriyle de çalışma yaptık. Perakende sektöründe yer alacağız desek ve istesek Türkiye'de 3 yıl içinde 3 bin market açabiliriz elbette ancak şu anda bütün marketler bizim. Diğer firmalar, ürünü bu büyük marketlere satayım diye cebelleşirken, raf parası ile uğraşırken, Tarım Kredi olarak, doğrudan size çiftçi ürününü vereceğiz diyoruz ve marketler bizlere kapılarını açıyor. Şu anda büyük marketler, yerel market zincirleriyle konuşuyoruz. Kendi ürünlerimizi göndermeye başladık. Tarım Kredi Birlik şirketimiz var, onun markasıyla üretim yapıyoruz. Tarım Krediden zeytinyağı aldığınız zaman tağşişsiz zeytinyağı alırsınız diyoruz. Fason üretim yaptırdıklarımız da var. Bizimki farklı fason. Biz her ürün için yatırım yapalım, fabrika kuralım diye derdimiz yok. Türkiye'de bir sürü un fabrikası var, makarna fabrikası var, domates biber salçası fabrikası var. Çiftçiden aldığımız buğday, domatesi verip, kendi markamızla işlenmiş olarak geri alıyoruz. Burada hem atıl kapasite kullanılıyor, hem biz çiftçinin ürünü alıp işletiyoruz.

"Yaş meyve sebze için de özel çalışma yapıyoruz"

Biz piyasaya girdiğimiz zaman tüccarların üreticilere yapacağı ödemelerde vade kısalıyor. Ürün değerinde alınıyor. Biz çiftçiyi tüccardan daha çok düşünüyoruz. Tüccar bir şekilde hayatını devam ettirir. Piyasalarda aktörlerden biri çekilir, biri girer. Çiftçi piyasadan çekilince, tecrübeli bir kesimi kolay kolay bulamazsınız. Biz yaş sebze meyve üzerine kafa yormaya başladık. Burada israf ve fiyat dalgalanmaları çok fazla. Bunu mümkün olduğu kadar pilot uygulamalarla, yetiştiricilerin yoğun olarak bulunduğu yerlerde çalışma yapıyoruz. Biz bir taraftan oyun kuruyoruz, bir taraftan da oyunun kurallarını oluşturuyoruz. Bakliyat, hububat gibi ürünlerde işimiz kolay. Çünkü bunların depolama şekilleri biraz kolay. Ancak iş yaş sebze meyveye geldiğinde soğuk zincir altyapısı gerekiyor. Eleme, paketleme tesisleri gerekiyor. Önümüzdeki dönem bunlara da ağırlık vereceğiz.

Bu konularda ilginizi çekebilir