Girişim kafası
Bazı karakterler baktıkları her yönde bir girişimin izlerini görürler. Karşılaştıkları sorunlardan, kendilerinin ya da başkalarının başlarına gelen olaylardan ya da hobilerinden girişim yaratabilirler...
AYŞE NAZMİYE UÇA
"Değersiz!" "İmkânsız!" "Aptalca!"
Sizin iş fikirleriniz bu tepkiler ile karşılandı mı?
O zaman doğru bir iş fikri üzerinde olabilirsiniz.
Girişimci kafası diye bir şey vardır. Bazı karakterler baktıkları her yönde bir girişimin izlerini görürler. Karşılaştıkları sorunlardan, kendilerinin ya da başkalarının başlarına gelen olaylardan ya da hobilerinden girişim yaratabilirler. Geçtiğimiz yıl okuduğum Daniel Isenberg’in “Worthless, Impossible and Stupid” isimli kitabında girişimciler, karşılaştıkları sorunlar ve girişimciler konusundaki mitler anlatılıyor.
Mitlerden başlarsak:
Girişimciler inovasyon yaratan kişiler olmalıdır...
İnovasyon odaklı düşünen birçok kişi vardır. Birçok konuda yenilik yaratabilir, sosyal yaşantılarımızı değiştirebilirler, ancak bunu bir iş fikrine ya da yatırıma çevirenler daha çok girişimcilik kafası ile düşünenler olur. Bu açıdan bakarsak ne Steve Jobs ne de Elon Musk kendi fikirlerinden yola çıkmışlardır. Ancak, bu inovasyonları kullanma vizyonları ve yola çıktıktan sonra karşılaştıkları yüzlerce zorluğu yenmeyi başarmış olmaları onları birer girişimci hâline getirdi.
Girişimciler konularında uzman olmalıdır...
Uzman olmak ve kendi işinizi yaparken özellikle az bulunan başka bir yeteneğe bağlı olmamak en iyisi. Ama yine de uzman olduğumuz konuda bir girişim yapacağız diye bir kural yok.
Kitapta bunun örneği Clutch Grup, hukuk işlemleri konusunda bir outsourcing şirketi. Amerika’da 400 avukat istihdam eden şirketin kurucusu bir hukukçu değil! Hukukçu olmayanların hiçbir şekilde yanaşmadığı, hatta yaklaşmanın bile korkutucu geldiği bir alan hukuk. Ancak şirketin kurucusu Abhi Shah, hukuk konusunda uzmanlığının olmamasının insanları dinlemesini sağladığını, bu sayede başarılı olduğunu söylüyor. ABD’de yıllarca çok pahalı ve büyük hukuk firmaları tarafından yapılan işleri kendini geliştiren yazılımını, uluslararası network’ünü kullanarak çok ucuz fiyatlara yapabiliyor örneğin.
Girişimciler genç olmalıdır...
Sanırım bu en büyük mittir. Bu düşünce benim için de fazlası ile geçerli idi, insanlar ancak genç yaşlarda risklere atılabilirler, çünkü deneyimsiz olduklarından kendilerini bekleyen tehlikelere göğüs gerebileceklerini düşünürler. Bir kısmı da bunların üstesinden gelir. “Tecrübe, kişileri çoğu zaman daha temkinli hale getirir ve yeni maceralara cesaret edemezler” diye düşünürdüm. Kim bilir, belli bir yaştan sonra insanlar daha konforlu yaşamak ister, kendilerini yormazlar. Oysa yıllar içinde kazanılan deneyimler, öngörüler, boşu boşuna koşturma ve haliyle deneme yanılma, içine sinmeme durumları tam da 50’li yaşlardan sonra gündeme gelir. Üstelik çocuk bakmak, aile kurmak ve akşamları eğlenmek zorunluluğu olmayan zamanlar bu yaşlardan sonradır. Yani tam girişim çağı!
İyi bir fikrin raf ömrünün, bir muz kadar olduğunu söyleyen Bill Gates’e kulak vermekte fayda var. Siz adımınızı atana dek, başkasının o rafa uzanamayacağının garantisi yok! Doğru zaman, belki de “şimdi”dir…
Neler yapılabilir?
Mitler sıralandığına göre şimdi gelelim Daniel Isenberg’in önerilerine…
“Kalabalıklardan kaçının...”
Herkesin çok iyi bir fikir olarak düşündüğü bir şey varsa özenle uzak durun. Kalabalıklar tarafından tekrar edilen, çok fazla kişinin içinde olduğu pazarlar yatırım için iyi değildir.
“Başkaları tarafından biraz kaçıkça bulunan fikirler üzerinde düşünün...”
Başarılı olan birçok girişim, ilk aşamalarda başkaları tarafından aptalca, çılgınca ve değersiz bulunmuştur. Girişim fikriniz başkaları tarafından değersiz ve saçma bulunmuşsa bu fikir üzerinde düşünmeye başlamanızda yarar var. Çok değersiz gözüken bir alan belki girişim için çok ideal olabilir. Kitapta bunun örneği olarak verilen Tobago Wild şirketinin sahibi her yıl balık tutmak için gittiği Trinidad’daki balıkların satışında kullanılan dağıtım sistemini tersine çevirmeyi düşünerek işe başlıyor. Ve doğrudan balıkçılarla anlaştığı bir iletişim ağı kurarak balıkları doğrudan NewYork’un ünlü restoranlarına iletmeyi başarıyor. Bu konuda balıkçıların ön yargılarını kırmak ve yeni bir dağıtım zinciri oluşturmak hiç kolay olmuyor ama. Sonuçta çevreye uygun, balıkçılar için sürdürülebilir bir iş yaratıyor. Bir düşünün: 91 yaşında, geçtiğimiz hafta vefat eden IKEA’nın kurucusu Ingvar Kamprad paketli mobilya satma fikrinden 1950 yılında ilk bahsettiğinde ne tepki aldı dersiniz?
“Sorun çözen fikirler yaratın...”
Büyük fikirler ve girişimler insanların sorunu olan konulara çok makul bir çözüm getirdiğinizde oluşur. Bu çözümler belki de çok basittir. Dominos Pizza’nın sektör rekabetine giriş başlangıcı pizzasının diğerlerinden daha lezzetli, iyi veya kaliteli olması üzerine şekillendirilmedi. Bildiğiniz üzere pizza ısmarlayan kişilerin en büyük sorunu acıkmış olmaları ve bir an önce yemek istemeleridir. Dominos Pizza bu konuda belli bir süre limiti vererek o süre zarfında yemeğinizin size ulaşacağının garantisini sunarak istediği yere erişti. Üstelik daha doğru olanı yaparak, gerekli gördüğü an bu sözünü geri çekip müşteri sadakatinin ne ölçüye vardığını gösterdi.
“Ekstra değerin nereden yakalanacağını fark edin...”
Girişim fikri düşünen birçok kişi doğrudan kendisi için bir değer yaratma çabası içindedir. Oysa yaratılan değer çok farklı kaynaklardan gelebilir. Bir ürünü ve hizmeti doğrudan satarak değer kazanma yerine, birçok farklı yerden elde edilen gelir modeli de sağlıklı sonuca ulaşabilir. Facebook örneğinde olduğu gibi. Sosyal medya platformu, bize bedava sunulan bir hizmettir. Ancak onun etrafında oluşmuş ekosistem, yani Facebook’u kullanarak iş ve yatırım yapanlar, farklı sistemlerin onunla birleşme özelliği sayesinde Facebook’u çok büyük ve çok farklı bir platforma dönüştürmüştür. Facebook, kendisine üye olanlardan aidat alarak işe başlasa idi ne olurdu?