Dopdolu bir sanat yolculuğu

Sanat uzun, zaman kısa! O yüzden Pera Müzesi’ne kültürle yoğrulacağınız en az yarım günü ayırmanızda fayda var. Osman Hamdi’ler başta olmak üzere Oryantalist resim koleksiyonu bile başlı başına bir roman...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

NERMİN SAYIN

Öyle bir yer ki bir zamanlar Bristol Oteli'ne ait olan zarif dış cephesini seyrede seyrede önüne gelip kocaman kapısından içeri girdiniz mi Pera'nın bütün keşmekeşini, trafiği, hemen arkanızda akıp duran İstiklâl Caddesi'nin gürültüsünü, yazın sıcağını, hepsini hepsini geride bırakabilirsiniz. Artık renklerin, biçimin, dokunun ve tarihin hüküm sürdüğü bir vahadasınız... Bu binada 2005'ten beri mevsimlerden kültür, saatlerse daima sanatı gösteriyor! Suna ve İnan Kıraç Vakfı'nın “nitelikli ve geniş ölçekli kültür-sanat hizmeti vermek” amacıyla 2005'te kurduğu özel müze, geride bıraktığı 10 yılı aşkın sürede, sanatseverlerin etkinliklerini merakla takip ettiği yaşayan bir mekân olmayı başardı. İsterseniz gelin, bu “Hafta Sonu Molası”nda Pera Müzesi'ni ziyaret edip şöyle sanat dolu bir gün geçirelim...

Önce koleksiyonları görün...

Sinan Genim’in hazırladığı proje çerçevesinde tarihi Bristol Oteli’nin öncephesini yaşatarak tarihe verdiği önemi daha binasıyla ortaya koyan müzede, üç sürekli koleksiyon ve bunlardan yaratılan capcanlı sergiler var. Öncelikle onlardan bahsedelim dilerseniz. Suna ve İnan Kıraç Vakfı’na ait bu koleksiyonlar “Oryantalist Resim”, “Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri” ve “Kütahya Çini ve Seramikleri.” Hafta sonu molamızda yol göstermesini rica ettiğim Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür İşletmeleri Genel Müdürü Özalp Birol, müzelerindeki en önemli 7 eseri bir güzergâh olarak sıralarken, resimlere öncelik verdi, yani ilk olarak Sevgi ve Erdoğan Gönül Galerisi’ne uğramamız lâzım. Bir tadilattan geçen ve çok kısa bir süre içinde açılacak olan bölümün en gözde eseri, hiç kuşkusuz satın alındığında ülkemizin en pahalı resmi olan “Kaplumbağa Terbiyecisi.” Özalp Birol, Osman Hamdi Bey’in 1906 tarihli eserinin fiyatının yanında hikâyesi ve kendisine atfedilen değişik okumalarla, vakfın koleksiyonundaki en dikkat çekici eserlerden biri olduğunun altını çiziyor ve ikinci dikkat etmemiz gereken yapıtın “Yusuf Agâh Efendi” tablosu olduğunu söylüyor. Birol’un yorumu şöyle: “Osmanlı döneminde İngiltere’deki ilk daimi büyükelçimiz olan Yusuf Agâh Efendi’nin bilinen yegâne tuval üzerine yağlı boya resmi. Daha sonraları Avrupa’nın önde gelen portre ressamlarından biri olacak Carl Frederik von Breda tarafından yapılmış olması da dikkat çekici..." Kaçırmamanız gereken üçüncü resim yine bir Osman Hamdi; “İki Müzisyen Kız”, dördüncü ise Venedik Balyosu Gritti’nin Sultan III. Ahmed’i ziyaretini anlatan dört tabloluk Jean-Baptiste Vanmour seti. “Lâle Devri’nin görgü tanığı olarak bilinen Vanmour’un yaptığı, birbiriyle bağlantılı dört güzel resimden oluşan set, adetâ film şeridi gibi... Bize o dönemin çok önemli detaylarını veren paha biçilmez belgeler bu resimler” diyor Özalp Birol ki tabloları inceleyince ona katılmamak elde değil.

Geçmişin tanığı bu resimlerden ayrılmak zor, ama bizi bekleyen öbür eserler de onlardan aşağı kalmaz! Hadi bir kat aşağı inelim ve kendimizi ticaret dünyasında bulalım... Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri Koleksiyonu, özellikle ticaretle uğraşan sanatseverler için zengin ve mutlaka görülmesi, incelenmesi gereken parçalar içeriyor. MÖ 2 bin yılından bugüne Anadolu’da kullanılan başlıca ağırlık ve ölçü aletlerini kapsayan koleksiyon, bu alandaki en önemli birikimlerden biri. “Orta Tunç Çağı’nda Ticaret”- ten başlayarak “ekin”lerin arasına yerleştirilmiş LCD ekranlarla zenginleştirilmiş hoş bir sergi tasarımı bulacaksınız bu katta. Benim en çok “Uyuyan Ördek Başlı Bronz Ağırlıklar” ilgimi çekiyor; 98.30-3.33 gram ağırlığındalar. Bir de Athena, Herakles, Mercurius ve âşık kemiği biçimli ağırlık setleri var ki kolay kolay başka bir müzede göremeyeceğiniz kesin. Özalp Bey’in bize çizdiği “görülecekler güzergâhı”nın beşinci sırasında da kapağımızda görebileceğiniz “Herakles Büstü Biçimli Kantar Ağırlığı” var. “Estetik açıdan çok güzel ve değerli bir eser ve ayrıca, o dönemde, satıcıların mitolojik, soylu ya da popüler figürlerden oluşan heykelimsi kantar ağırlıkları kullanarak alıcıda güven uyandırmaya çalıştığını gösteren çok önemli bir belge” diyor Özalp Birol, MS 2. yüzyıldan kalma, geçmişin estetik dünyasını anlatan gerçekten etkileyici bu eser için. Müzeden görmeden çıkmamanız gereken diğer önemli parçalarsa Kütahya kahve fincanları ve gülabdanlar. Özalp Bey’in deyişiyle “Çini ve seramik sanatının bir ölçüde ihmal edilmiş alanı olan Kütahya’nın, Türk kahve kültürüyle ilintili son derece zarif örnekleri” ni içeren bu bölümün sergilenişini de çok seviyorum ben. Özellikle peksimetini kahveye banmak üzereyken resmedilen hanımefendinin LCD ekranda bu muradına erdiğini görünce, gülümsüyorum her seferinde...

MARIO PRASSINOS’UN “BALKONUNDA”

Pera Müzesi, düzenlediği organizasyonlarla bir kültür merkezi de. Bu etkinliklerin en yenisine ben de katıldım. 30 Temmuz, halen ağırladığı Prassinos’un 100. doğum günüydü ve serginin küratörü Seza Sinanlar Uslu’nun emeğiyle bu özel günü, bir daha kolay bulunmayacak bir buluşmaya çevirdi müze. 6 yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul'dan ayrılan Prassinos'un önce sergisini gezdik. Ardından da Uslu'nun ressamın aile arşivindeki birkaç fotoğraftaki detaydan yola çıkıp adetâ bir dedektif gibi iz sürerek bulduğu evine gittik. İşte Seza Hanım, küçük Mario'nun “balkonunda” anlatıyor, yandaki ise babasının çizimleriyle o günlerin Mario'su.

Osman Hamdi ve tambur nasıl çalınır?

Pera Müzesi’nin resim bölümünde binlerce hikâye gizli ve tuvaller, ayrıntılarına kulak verirseniz onları ziyaretçilere anlatmakta pek ketum değiller. Ama bize, Pera Müzesi’ndeki en önemli 3. eser dediği “İki Müzisyen Kız”la ilgili bu öyküyü, Özalp Birol aktardı: “Osman Hamdi Bey’in çok rafine bir eseri. Tate Britain’ın, 2008 yılında Londra’da açtığı Britanya Oryantalizmi sergisi için ödünç almak istediği, fakat ilgili kanunda yer alan, o ülkede sergi süresince bir Türk komiser bulundurma zorunluluğunun getirdiği çok yüksek bütçe nedeniyle, ne yazık ki vazgeçip sergiye alamadığı bir resim. Bir başka anısı daha var, bir gün üstat Alâeddin Yavaşca ile sergiyi gezerken, resmi gördükten sonra her zamanki zarafetiyle kulağıma fısıldayarak, bana ‘Özalp Beyciğim harika bir resim, ancak küçük bir sorun var, tambur ayakta değil de oturarak çalınır...’ demişti.”

“Bilgisayarın atası” Rubu Tahtası

Şimdi gelelim Pera Müzesi'ndeki bir anlamda bilim tarihine ait çok özel bir esere; İbn-i Şeyh'in “Rubu Tahtası”na (1753.) Ahşap ve pirinç malzemeden yapılma bu parça, Özalp Birol'a göre “Erken dönem Osmanlı bilgisayarları diyebileceğimiz Rubu tahtalarının koleksiyonlarındaki en eski ve en güzel örneklerinden biri.” Rubu Tahtası, İstanbul'un da aralarında yer aldığı 41 derece enleminde kullanılmak üzere, zamanı ve kıble yönünü belirlemek amacıyla yapılmış bir parça.

Yeni sezonun ilk sergileri

Pera Müzesi, önümüzdeki ay açacağı iki yeni sergiyle yeni sezona başlamaya hazırlanıyor. Sergilerin ilki Katherine Behar’ın. Heykel, performans ve video alanlarında çalışan sanatçı , teknoloji ile sanatı buluşturduğu “Veri Girişi”yle Türkiye’de ilk kez Pera Müzesi’nde sanatseverlerle buluşuyor. Diğeri ise “Karşılaşmalar.” Sergi Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ni konuk ediyor. Her iki sergi de 8 Eylül’de açılacak ve 16 Ekim’e kadar devam ediyor.

Bristol Oteli’nden...

Müze, İstanbul’un kalbinde. Bu bölge, özellikle Orient Ekspress yolcularının şaşaayla ağırlandığı İstanbul’un “oteller bölgesi” desek, yanlış olmaz. Pera Müzesi’nin yerinde de 1893’te hizmete giren Bristol Oteli vardı ki mimar Sinan Genim, müze için bu otelin ön cephesini muhafaza eden şık bir bina tasarladı. İçindeki şık kafede Maria Callas’a babasının armağan ettiği piyanoyu görebilirsiniz. Öyküsünü anlatmayacağım, kahvenizi içerken okursunuz...

Bu konularda ilginizi çekebilir