Çaresizlikten doğan yaratıcılık
İnsan zihni zorunluluk halinde, normal kapasitesinin üzerine çıkarak bir çözüm yaratmaya çalışır. Organizasyonlar, şirketler ve kişiler olarak zaman darlığı, bitirmek zorunda olmak, belli bir kalite üzerinde bir iş yaratmak için esner ve genişleriz. Öyle ki sonuç şaşırtıcı derecede iyi olabilir...
AYŞE NAZMİYE UÇA
Bir parça stresin herkes için iyi olduğu ve motivasyon kaynağı olduğu söylenir. Fakat bu stresin dozajı çaresizliğe döndüğünde, kişinin kontrol sistemi çökebilir ve tam tersi hiçbir şey yapamaz hâle gelebilir.
İşte tam da böyle anlarda kendimize acımak ya da kendimiz için endişelenmek yerine; o güne kadarki düşüncelerimizden sıyrılıp çok farklı bir çözüm arama yoluna girdiğimizde artık zihnimiz farklı seviyelere çıkmış demektir.
Son umudun da yittiği anlar birçok buluşun kaynağıdır
İnsan zihni zorunluluk halinde, normal kapasitesinin çok çok üzerine çıkarak bir çözüm yaratmaya çalışır. Hollandalı psikolog Adriaan de Groot, satranç oyuncularının köşeye sıkıştıklarında buldukları bir yöntem olarak açıklamış bu durumu. Saatteki kum bitmek üzereyken artık son kurtuluş hamlesini yaratacak çözümün alışılmışın çok dışında bir hareket olması gerekir. Bu Garry Klein’ın “Seeing What Others Don’t: The Remarkable Ways We Gain Insight” kitabından bir değerlendirme.
Kitapta yaratıcı çaresizliğe verilmiş çarpıcı örnekleriden biri, büyük bir orman yangını sırasında 15 kişilik yangın söndürme ekibinin lideri olan Wagner Dodge’nin hikâyesi… Ekip, rüzgârın yön değiştirmesi ile kendilerini hızla büyüyen yangının ortasında bulur. Yangından kaçış için hiçbir yol yoktur. Bu çaresizlik anında yarattığı düşünce kendisinin önündeki arazide yangın çıkarmasıdır. Bir yandan önündeki araziyi ateşe verirken diğer yandan ekibine de aynı şeyi yapması için bağırır. Ancak ekip onun ne yapmak istediğini anlayamayacak kadar paniklemiştir. Wagner zaten yanmış olan araziye yatar, yanacak bir şey kalmamış olan araziyi alevler atlayarak geçer. Ne yazık ki onun ne yapmak istediğini anlayamamış olan ekip üyeleri alevler tarafından yutulurlar.
Herkes için böyle olabilir mi?
Tabii ki hayır, en azından benim için öyle. Sınavın bitimine 20 dakika kaldığını biliyorsam ve sınava katılan diğer kişilerde herhangi bir panik belirtisi görülmüyorsa... Sınavın benim için başarısızlıkla bittiğini varsayarak strese girerim. Saatin tiktakları ilerledikçe stres büyüyerek normal zamanda makul ve mantıklı olarak çözebileceğim konularla arama bir sis bulutu gibi girer, performansımın neredeyse yüzde 10’u ile sınavı tamamlayabilirim.
Bu konu birçok kişi için böyledir. Çaresizlik durumlarında, kişilerin stres seviyesi artar. Bu da performans kapasitelerinde düşüşe yol açabilir.
Ancak her türlü olumsuzluğa ve performans düşüklüğüne rağmen çaresizlik içinde dibe vurma durumları, insanlara tam performansını yakalama şansı verir.
Bunun en yakın örneğini 2008 ekonomik krizinde yaşadım. Kriz sırasında tüm enerjimi endişelenmek için kullandığımdan, bu, kendi uzmanlık alanım olan mali işler konusundaki çok iyi bildiğim konularda zaten kendimde olan ‘knowhow’ı kullanamamama neden oldu. Bu konuda bir uzmana danışma gafl eti göstererek kendimi uzun bir süre devam edecek sorumluluğun içine attım. Ardından kendimi bir parça toplayarak kriz bulutunun içinde görmediklerime odaklanmayı başarabildim ve kendi özüme döndüm. Benzer konuyu mali işler becerimle ilkinden çok daha iyi bir metotla çözdüm. Ancak uzman tarafından çözülen konu bana hâlâ sorun yaratmaya devam ediyor. Bundan sonraki iş ve özel hayatım için ise kendime ders çıkardım, durum ne kadar umutsuz gözükse bile içimizde saklı olan enerjimiz sorunlarımızı aşmak için sıra dışı
"Sınırları aşmak zorundasın..."
Büyük bir tehlike ya da çaresizlikle karşılaştığımızda bizlerin, tüm canlıların yaptığı gibi karşılarında üç seçenek vardır.
- Kaçıp kurtulmak.
- Kaderine razı olarak tüm enerjisini bırakmak ve başına geleceğe hazır olmak.
- Ya da son bir enerji ile çözüm bulmak. Tamamen dibe vurduğumuz ve son umudun da yitip gittiği o anda; insan, potansiyelinin çok çok üzerine çıkarak yaratıcılığıyla mucizeler yaratabilir.
Performansları birçok ulustan farklı olan Japonlar, çaresiz bir durumla yüz yüze gelen ve bu durumdan çıkamayacağını, çünkü bunu başaramayacağını düşünen kişiye “Demek ki şimdi sınırlarını aşmak zorundasın” diyorlar. Çaresizlik anları, zihnin kapasitesinin çok üzerine çıkılmak zorunda kalınan anlardır. Bir proje hazırlığı içindeysek bütün bir yıl aklımıza gelmeyen fikirlerin yerine, belki de “canım çok da iyi bir fi kir değil” diye düşünerek kenara attığımız fikirleri kullanmak zorunda kalırız ve ortaya, bizi çok gururlandıran “Vay be nasıl yapmışım” dediğimiz projeler, işler çıkar. Ya da kriz anlarında çaresizlik içinde o denli odaklanır ve olaya farklı açılardan bakarız ki son derece parlak fi kirler yaratırız. Organizasyonlar, şirketler ve kişiler olarak da zaman darlığı, bitirmek zorunda olmak, belli bir kalite üzerinde bir iş yaratmak için esner ve genişleriz. Bu sürecin bitiminde cidden söz konusu döngüyü başarı ile tamamlamışsak, bu anlar bizim kapasitemizi genişlettiğimiz, büyüdüğümüz hatta kaderin değiştiği anlardır.