Bilecik'ten 'dövizle borçlanma sınırı'na eleştiri: Fare için ev yakmak doğru değil

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Bilecik, şirketlerin dövizle borçlanmasına sınır getirecek düzenlemenin tekrar gözden geçirilmesini istediklerini belirterek, "Bir fare var diye bütün evi yakmak gibi bir pozisyon olmaması gerekir" diye konuştu.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Şirketlerin dövizle borçlanmasına üst sınır getirilmesi bir süredir ekonomi yönetiminin gündeminde. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, 'dövizle borçlanma sınırı' çalışmaları ile ilgili son yaptığı açıklamasında "büyük şirketlerin de döviz riskini iyi yönetemediğini' dile getirmişti. Şimşek, reel sektörün bu çalışmadan memnun olmamasına rağmen bu tedbiri almak zorunda kaldıklarını belirtmişti.

Ekonomi yönetiminin bu çalışmasına Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Erol Bilecik'ten eleştiri geldi. Bilecik, bu çalışmanın tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini, büyük ve kurumsallaşmış şirketlerin pek çoğunun bu riski iyi yönettiğini söyledi.

Erol Bilecik düzenlemeye ilişkin, "Büyük ve kurumsallaşmış şirketlerin pek çoğu bu riski iyi yönetiyor. Risk yönetmeyi başaramayanlar var diyerek, bütün iş dünyasına böyle bir uygulamanın ortaya konmasını doğru bulmuyoruz. Endişeler haksız demiyorum ama evin içinde bir fare var diye bütün evi yakmak gibi bir pozisyon olmaması gerekir." dedi.

Erol Bilecik, yaptığı değerlendirmede, şirketlerin dövizle borçlanmasına sınır getiren düzenlemeye tekrar bakmakta fayda olduğunu ifade etti.

Bu karara doğru giderken yapılan bütün çalışmalarda, özellikle orta ve küçük ölçekli firmaların döviz cinsinden borçlarını daha iyi yönetememe gibi bir problemlerinin olduğunun net şekilde tespit edilebildiğini aktaran Bilecik, ancak büyük ve kurumsallaşmış şirketlerin pek çoğunun bu riski iyi yönettiğini bildirdi.

Bir şirketin kur riskini iyi yönetip yönetmediğinin, iş modelinden risk stratejisine kadar detaylı incelemeden sadece birkaç kaba veriye bakarak anlaşılamayacağını belirten Bilecik, "Şu an hakikaten bu konudan dolayı mağdur olan firmaların haddi hesabı yok. Risk yönetmeyi başaramayanlar var diyerek, bütün iş dünyasına böyle bir uygulamanın ortaya konmasını tam doğru bulmuyoruz. Endişeler haksız demiyorum ama evin içinde fare var diye evi yakmak gibi bir pozisyon olmaması gerekir." diye konuştu.

Bilecik, "Bunun biraz daha iyi çalışılması gerekiyor. Bu konuda Sayın Başbakan Yardımcımızla yoğun bir mesai de yapıyoruz. Döviz cinsinden borçlanma meselesinin herhangi bir zapturapt altına alınmaması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

"Çözüm enflasyon ve faizlerin düşmesi"

Bilecik, bunun temel çözümünün enflasyon ve dolayısıyla Türk lirası faizlerinin mutlaka düşürülmesi olduğunu belirterek, zaten bu ikisi düşse hiçbir firmanın döviz cinsinden borçlanmaya gitmeyeceğini savundu.

Bütün tablolardaki gerçek net rakamlara bakıldığında Türkiye’nin dış finansmana ihtiyaç duyan bir ülke olduğunu aktaran Bilecik, şunları kaydetti:

“Yani iç kaynaklarımızdan bir finansman üretemiyoruz. Dolayısıyla dış kaynaklara ihtiyacımız olduğu sürece orada bunun bir maliyeti var. Dış dünyadaki kaynağın maliyeti, üzerine enflasyon ve arkasından da finans kurumlarının maliyetlerini ortaya koyduğunuza zaman faiz çıkıyor. Aradaki enflasyon bloğunu siz yüzde 5 ya da onun altına bir rakama indirirseniz, faiz otomatik olarak zaten tek haneye iner ki Türkiye’nin refah boyutu bambaşka bir konuma gelir. Faizin çok düşük seviyede olduğu bir ülkede yaşamak iş dünyası için muazzam derecede bir avantaj, müthiş bir konfor alanı. Ama enflasyonu düşürmeden faizi tek başına düşürmenin çok kolay olmadığını düşünüyorum.”

"Acaba bize bir avans veremezler miydi?’ sorusunu soranlardan biriyim"

Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu düşürmesini de değerlendiren Bilecik, "Ben Türk iş dünyasının bir üyesi olarak zaman zaman şunları düşünmüyor değilim; Türkiye’nin özellikle son 2 yılda yaşadığı müthiş derecede sıkıntılar neticesinde, ‘Acaba bize bir avans veremezler miydi?’ sorusunu soranlardan biriyim." yorumunu yaptı.

Bilecik, yabancı yatırımlar, fonlar ve şirketler için kredi derecelendirme kuruluşlarının raporları ve teknik yorumlarının neredeyse olmazsa olmaz nitelikte bulunduğunu aktararak, şöyle devam etti:

Yerli kredi derecelendirme kuruluşu yorumu: Kimse kendinin yargıcı olamaz

"Haksızlık da etmemek gerekir. Bu kredi derecelendirme kuruluşlarının tamamı, nihayetinde teknik sonuçlara bakıyor. Yani bizi severler sevmezler, ama siyasi bir iradeyle, teknik sonuçlara rağmen birtakım yorumlar yapma şanslarının olmadığını düşünüyorum. Çünkü enflasyon yüksek mi, dış borçlar artıyor mu, cari açık artıyor mu diye bakıldığı zaman maalesef buralarda iyi yanıtlar veremiyoruz. Yoksa sadece teknik analizi masaya koyduğumuz zaman maalesef notlarımız sıkıntı. Süreç yönetiminde onların daha sakin, sabırlı olmalarını isteyebiliriz ama bizim özellikle bu notun nasıl olduğundan çok temel makro ekonomik göstergelerimizi düzeltmemiz lazım. Ondan sonra notlar kendiliğinden düzelir. Öncelikle gerekli reformlara odaklansak, bunları yapsak, bunlarla bizim notlarımız otomatik olarak 5 yıldızlı hale gelir.”

Erol Bilecik, yerli kredi derecelendirme kuruluşu fikrine ilişkin soru üzerine ise “Şüphesiz biz yerli bir reyting kuruluşu kurabiliriz ama kendi kendimizi derecelendirdiğimiz zaman, yeteri kadar inandırıcı ya da güven veren bir yapı içerisinde olamayabiliriz. Nihayetinde, kimse kendi davasını yargıcı olamaz. Tabi ki yerli bir reyting kuruluşu çok uzun yılların neticesinde bu güveni verebilir, dünya ekonomik iklimine bu yapıyı kazandırabilir. Kısa vadeli bir çözüm olmayacağı çok net.” yanıtını verdi.

Bu konularda ilginizi çekebilir