Adana sektörel çeşitlilikle büyüyor
Tarım, tekstil gibi geleneksel sektörlerinin yanına enerjiyi de ekleyen Adana, farklı sektörlerde güçlenerek büyüyor. Türkiye’de işsizlik oranı ortalamanın üzerinde olan Adana aynı zamanda çektiği yeni yatırımlarla da umutlanıyor
Recep ŞENYURT
BELMA BAĞRIK
ADANA - ‘Üreten Kentler Anlatıyor’ yazı dizimizin son durağı olan Adana, sektörel çeşitlilik ile ekonominin her alanında kendini göstermeyi başarıyor. Son dönemlerde özellikle kimya ve enerji sektöründe atağa kalkan Adana, sanayileşmesinin bel kemiği olan tekstilde de yeni yatırımlara sahne oluyor.
Adana’da ekonominin bel kemiğini tarımın yanı sıra tekstil, kimya, enerji ve plastik sektörlerindeki gelişmeler oluşturuyor. Büyük yatırımlara da ev sahipliği yapan kent, teşvikte 2’nci Bölge’de olmanın dezavantajını özellikle organize sanayi bölgesinde farklı sektörlerdeki yatırımlarla avantaja dönüştürüyor. DÜNYA Gazetesi, Anadolu iş dünyansın nabzını tutmaya ‘Üreten Kentler Anlatıyor’ yazı dizisiyle devam ediyor. DÜNYA Gazetesi yazarı Dr. Rüştü Bozkurt ile Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı ve Bölgeler Yayın Koordinatörü Talip Aktaş’ın katıldığı incelemelere, Adana Sanayi Odası ev sahipliği yaptı. Cuma günü ilk bölümünü yayınladığımız inceleme, bugün de devam ediyor. Adana’nın dinamik şirketleri yazı dizisi kapsamında sorularımızı yanıtladı.
[PAGE]
Sasa, inovatif ürünlerle sektöre öncülük ediyor
Pamuk diyarı Adana’da sentetik pamuk üretme iddiası ile kurulan Sasa, bugün sektörde piyasa yapıcısı konumunda. Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşları arasında yer alan Sasa, Avrupa’nın da önemli üreticileri arasında yer alıyor. Farklı stratejisiyle sektöre yön verdiklerini söyleyen Sasa Polyester Polyester Sanayi AŞ Genel Müdürü Toker Özcan, “Bizim en büyük farkımız ve avantajımız insan kaynağımız, bilgi birikimimiz ve tecrübemiz. Sektörde bilgi birikimi bu seviyede olan dünyada 3-4 şirketten biriyiz. Biz daha çok uygulama yaratma çabasındayız. Polyesterin girmediği yeni ürün ve pazarda öncü olma, insanlara yol gösterme anlamında bir strateji çiziyoruz. Şuan sektörümüzde kendi coğrafyamızda lideriz ve piyasa yapıcısı haline geldik. Yenilikleri, standartları biz belirliyoruz” diyor.
Son 20 yılda Türkiye ile birlikte Sasa’nın da çok değiştiğini aktaran Özcan, milli gelir büyüdükçe emek yoğun işlerden çıkarak daha geriye doğru entegre olmaya başladıklarını vurguladı. Özcan, dünyada teknolojinin çok kolay ulaşılabilir hale geldiğinin altını çizerken, “Farklılık yaratmadan sadece hacme oynarsanız zorlanırsanız. Biz de stratejimizi ölçeğe oynamak yerine kalabalıktan ayrılıp çok daha farklı bir kulvarda yeni bir yön çizme üzerine kurduk. Hacmimiz aynı kalmakla birlikte ciromuz her yıl büyüyor” dedi. Her yaptıkları işte liderlik ve değer yaratma iddialarının olduğunu aktaran Özcan, “Fark yaratamadığımız sektörlerden planlı ve stratejik olarak uzaklaşıyoruz” şeklinde konuştu. Özcan, Ar-Ge tanımının doğru anlaşılarak ve doğru yorumlanarak değer yaratacak şekilde yeniden konumlandırılmasına ihtiyaç olduğunu belirtirken, aksi takdirde Türkiye’nin büyüme modelinde Ar-Ge’ye ayrılan değerli kaynakların yeterince verimli kullanılamayacağına dikkat çekti. Özcan: “Ar-Ge yerine inovasyonla ülkenin yetkinlikleri daha iyi değerlendirilebilir. Biz de Sasa olarak bu anlayışla bir üretim modeli oluşturuyoruz” dedi. Sasa olarak Ür-Ge ve Mür-Ge’ye (Müşteri Geliştirme) yöneldiklerini dile getiren Özcan, Mür-Ge’ye Ür-Ge’den daha çok önem verdiklerini anlattı. “Çünkü yıllardır yünle yapılan işi polyesterle nasıl yapacağını öğretiyoruz müşterilerimize” diyen Özcan, böylece iki tarafa da katma değer yarattıklarını aktardı.
Özcan, altyapılarına uygun olarak suni pamuğun yanına 2007 yılında özel kimyasallar ve polimerler bölümü kurduklarını dile getirirken, bu alanda tamamen özel ürünlerin olduğunu ve Türkiye’deki ve dünyadaki trendleri takip ederek üretimlerini buna göre şekillendirdiklerine işaret etti.
Şuan doğada çözünen plastik üretiminin müthiş bir trend haline geldiğini belirten Özcan, bunun hammaddesini üretmeye başladıklarının altını çizdi. Özcan, ambalaj sektörü için de farklı bir ürün geliştirdiklerinin bilgisini verirken, OPP yerine petten mamul olan hammadde tedarik edeceklerini söyledi. Özcan: “Uzakdoğu’dan gelen petlerin içerisinde ağır metaller var. Biz bu ağır metalleri kullanmadan pet yapabilen dünyada 2 firmadan biriyiz. Birinci önceliğimiz kökü Türkiye’de olan işlere bakıyoruz. Körfez bölgesinden gelen petrol türevlerini alıp başka bir ürüne dönüştürmek yerine hammaddesi bu ülkede olan işlere bakmak istiyoruz” diye konuştu.
Kullan-at ve sağlık önemli trendler
Tüketici davranışlarındaki değişikliklere çok önem verdiklerini kaydeden Özcan, şöyle devam etti: “Dünyada 5-6 tane büyük eğilimler tespit ettik. Avrupa’da yaş ortalaması çok yukarıda ve ömür beklentisi uzamış, bu büyük bir eğilim, sağlığı öne çıkartıyor. Biz de diyoruz ki ürettiğimiz ürünlerin içerisinde ağır metal yok. Ürünlerimiz bakteri, mantar, böcek içermez. Bunları sertifikalandırıyoruz ve müşteriye sunuyoruz. Ayrıca insanlar artık daha geç evlenmeye başladı. Bunun için de hızlı gıda tüketim alışkanlıkları çok fazla. Ambalajlı gıdaya olan talep artıyor. Mikrodalga veya derin dondurucuya girebilen plastik hammaddeleri üretiyoruz. Diğer bir eğilim ise mobilite yani hareketlilik. Bu eğilim beraberinde kullan-at’a kadar gelen bir değişim getiriyor. Ucuzlamış tişörtler var artık. Yıka, kullan ve at. Biz de elyafları daha hafif ve ince üretiyoruz. Gıdada organik üretebilmek önemli. Diğer önemli eğilim ise su. Su kaynaklarımız kıt olduğu için suya yönelik çalışmalarımız da çok fazla.”
İhracattan 200 milyon dolar geliyor
Toker Özcan, ticarileşmiş 150 ürünlerinin olduğunu ifade ederken, ihracatta öncelikli pazarlarının Avrupa olduğunu aktardı. Özcan, “Çünkü Avrupa’daki müşterilerin talebi çok yüksek. Bu talebi karşılayacak bilgi birikimi ve know-how yarattığınız sürece şirketi dinamik tutabilirsiniz. Sasa olarak 200 milyon dolarlık ihracat yapıyoruz. 600 milyon dolar da ciromuz var” dedi.
[PAGE]
Abdioğulları, niş ürünlere yatırım yaparak büyüyor
Abdioğulları’nın ambalaj sektöründe Türkiye’nin önde gelen firmalarından biri olduğunu söyleyen Abdioğulları Plastik Ambalaj AŞ Bekir Sütcü, gerek kapasite, gerek teknoloji, gerek istihdam rakamları ile sektörde fark yarattıklarını ifade etti.
İstanbul Sanayi Odası’nın üretimden satışlara göre belirlediği Türkiye’nin İkinci 500 sanayi kuruluşu arasında 176. sırada yer aldıklarını dile getiren Sütcü, ayrıca TİM’in açıkladığı ilk 1000 ihracatçı arasında olduklarını belirtti. Sütcü, “Her geçen sene üretimden satışlarımız da ihracatımız da istikrarlı bir şekilde artıyor. Geçen yıl ihracatta 200 sıra yükseldik. TEPAV’ın açıkladığı en fazla büyüyen 100 şirketin arasında yer aldık. Bu listede Abdioğulları ve Filpa şirketlerimizin ikisi de vardı. Sürekli yeni yatırım yapıyoruz ve ürün çeşitliliğimizi artırıyoruz” dedi.
Sanayi alanında çimento, alçı, kömür, şeker torbası ürettiklerini ifade eden Bekir Sütcü, tarım sektöründe ise un, yem, narenciye, soğan, patates gibi ürünlerin ambalajlanmasına yönelik torbalar ürettiklerini anlattı. Sütcü, ayrıca sert çekirdekli meyve bahçelerinin üzerinde dolu önleyici tül ve güneş kırıcı gölgelik örtüler gibi ürünlerinin de olduğunu dile getirirken, “Türkiye’de ilk defa bu örtüleri biz ürettik. Önceden ithal ediliyordu. İnşaat ağları, dekorasyon amaçlı güneşlikler, turistik bölgeler için güneşlikler gibi çok çeşitli ürün grubumuz var. Seraların naylonunun üzerinde güneş kırıcı ve arının kaçmasını önleyen ve iyi döllenmesini sağlayan arı tülü üretiyoruz. Daha çok niş ürünler üretiyoruz” şeklinde konuştu. Firmalarını rekabette üstün kılan en önemli özelliğin tecrübe ve pazarlama olduğunu ifade eden Sütcü, ayrıca sektörde dünyadaki en son teknolojiyi kullandıklarını anlattı. “Yeni yatırım yaparken dünyanın en son teknolojisi neyse onu alıyoruz” diyen Sütcü, Abdioğulları olarak eğer kapasite olarak ilk üçe gireceksek o alana yöneldiklerine işaret etti. Sütcü, “Hedefimiz başlangıçta küçük olabilir ama ileriye dönük piyasa yapıcısı konumunda olma iddiasındayız. 2015 yılındaki en büyük hedefimiz ilk 500 içerisinde olmak. Abdioğulları olarak şimdiye kadar koyduğumuz hedeflerin hepsine ulaştık” dedi.
Kalifiye eleman sorunu yatırımı ertelettiriyor
Sanayicilerin ne büyük sorununun nitelikli iş gücü eksikliği olduğunu vurgulayan Bekir Sütcü, “Nitelikli iş gücü bulabileceğimize inansak daha fazla yatırım yaparız” dedi. Bu durumun sanayicilerin yatırım kararlarını etkilediğinin altını çizen Sütcü, “Girişimcilerin hevesi kırılıyor. Milyonlarca dolar yatırım yapılacak ancak kimi çalıştıracak? Abdioğulları olarak yeni bir yatırım yaptık ve yeni bir ürünle çıkacağız. Ancak bundan sonra en az 1,5 yıl yatırımda bekleme kararı aldık. Çünkü nitelikli eleman bulamıyoruz” şeklinde konuştu.
[PAGE]
Oğuz Tekstil’den 40’ıncı yılında 40 milyon metre kumaş kapasite
Manifatura ticareti ile tekstil sektörüne adım adan Oğuz Tekstil, şimdi dünyanın en büyük giyim markalarına kumaş ihracatı yapıyor. Firma, 40’ıncı yılına ulaştığı 2014’te 40 milyon metre kumaş kapasitesine ulaşırken, önümüzdeki 5 yıl içinde Türkiye’nin en büyük 200 şirketi arasına girmeyi hedefliyor.
Poli-viskon hammaddesinden bayan ağırlıklı olmak üzere dış giyimlik kumaş ürettiklerini anlatan Oğuz Tekstil Yönetim Kurulu 2. Başkanı İsrafil Uçurum, 2 yıl önce iplik yatırımı yaptıklarını ve iplik üretimiyle birlikte tam entegre bir tesis olarak hizmet verdiklerini kaydetti. Uçurum, üretimlerinin yüzde 40’ını ihraç ettiklerini ve geçen yıl 40 milyon doların üzerinde ihracat yaptıklarını vurgularken, “Bu sene de bu rakamı aşmak istiyoruz. 30’a yakın ülkeye ihracat yapıyoruz. Avrupa, ABD, Rusya ve İran’dan oluşan bir ihracat pazarımız var. Aynı zamanda yüzde 60 iç piyasaya çalışıyor görünsek de bunun da en az yüzde 60’ı konfeksiyon olarak ihracata gidiyor. Üretimimizin aslında yüzde 80’inden fazlası direkt ve dolaylı olmak üzere ihracata gidiyor. Bin 200’ün üzerinde istihdamımız var. 2012’nin cirosuyla İSO İkinci 500’de 13’üncü sırada yer aldık. Bu listede cirosunu en çok artıran firmalar arasında da ilk 10’da yer aldık. 2012’de gerçekleştirdiğimiz iplik yatırımı sayesinde kapasitemiz oldukça arttı ve bin 200 kişilik istihdamımızın 450 kişisi bu yatırımdan sonra gerçekleşti. Yatırım sayesinde hem üretim hem de ciromuz arttı. 2013’de ilk 500’e girmeyi hedefliyoruz. TİM’în ihracat listesinde ise ilk 500’deyiz” şeklinde konuştu. 2013 yılında da ilave yatırımlarım yaptıklarını aktaran Uçurum, önümüzdeki 5 yılda Oğuz Tekstil’i Türkiye’nin ilk 200 firması arasında yer almasını sağlamak istediklerini belirtti.
Ar-Ge ile en ekstrem kumaşı üretebiliyoruz
“İşimizi severek yapıyoruz. Yeni kuşağımızı da bünyemizde harmanlamak istiyoruz” diyen Uçurum, aile şirketi olmanın avantajlarını kullanmanın yanı sıra profesyonel çalışanlarına da çok önem verdiklerini kaydetti. Uçurum, yönetimsel kararları sadece aile olarak vermediklerini, işlerini profesyonel kadroyla yürüttüklerini vurguladı. Uçurum, Türkiye’de herkesin ürettiği ürünü değil, özellikli ve teknik tekstil üretimi yaptıklarının altını çizerken, şöyle devam etti: “Dünyanın en önde gelen en büyük 10 markasına ürün satıyoruz. Sektörde ilerleyebilmek için herkesin yaptığından fazlasını yapmak durumundasınız. Poli-viskonun kullanıldığı her tür kumaşı üretebiliyoruz. Müşterilerimizin isteklerine çok önem veriyoruz. Ar-ge çalışmalarımızla en uç kumaşı üretebiliyoruz. Ekiplerimizi ve makine parkımızı da buna göre kurduk.” Poli-viskonun halk arasında bilinen bir hammadde olmadığını aktaran Uçurum, ancak özellikle bayanların giydiği pantolon, ceket, palto, kaban gibi kıyafetlerin hammaddesinin yüzde 80’ni poli-viskon olduğunu dile getirdi.
Uçurum, takım elbise, kaban ve eteklikte poli-viskonun çok düzgün durduğunu kaydederken, ayrıca çok sağlıklı bir ürün olduğuna işaret etti. “Kabanlar eskiden hep yünlü olurdu. Artık 100 kabandan en az 95 tanesi poli-viskondur ve bunu Oğuz Tekstil başardı” diyen Uçurum, Türkiye’de poli-viskon tekstil üretiminde en yüksek kapasiteye sahip olduklarını ifade etti. Uçurum, 40. yılında üretim kapasitelerinin dünyanın çevre uzunluğu kadar yani 40 milyon metreye ulaştıklarına dikkat çekti.
[PAGE]
Zahit Alüminyum ‘enerji’ ile Ar-Ge’ye başladı
Alüminyum profil ve kompozit panel üretiminde uzun yıllardır faaliyet gösteren ve kendi markalarını oluşturan Zahit Alüminyum, enerji sektörüne odaklandı. “Alüminyum ihtiyacını karşılayacak yeni sektör ararken güneş enerjisi sektörüyle karşılaştık” diyen Zahit Alüminyum San. ve Tic. AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Zahit Balbay, sektörde yeni olmalarına rağmen verimliliği artırmak için hemen ar-ge çalışması başlattıklarını ifade etti.
Güneş paneli üretimi ile enerji sektöründe emin adımlarla ilerlediklerini söyleyen Balbay, Türkiye’nin en büyük güneş paneli üretimi kapasitesine sahip olduklarını anlattı. Solarfield markasıyla piyasaya sundukları güneş panellerini Avrupa pazarına ihraç etmeyi hedeflediklerini aktaran Balbay, Haziran ayında üretime başladıklarını ve 65 MW ile Türkiye’deki en yüksek kapasiteye sahip olduklarının altını çizdi. Ürettikleri panelde 10 yıl ürün, 25 yıl enerji üretme garantisi verdiklerine işaret eden Balbay şunları söyledi: “İlk 10 yıl yüzde 90, on yıldan sonra yüzde 80 üretim garantisi veriyoruz. Tesisimizde bunları test etmek için yaşlandırma, darbe testlerimiz var. Şuanda firmaların çoğu 20 yıl garanti veriyor. Biz 25 yıl vermek için çalışıyoruz. Bu garantiyi vermek çok kolay değil. Biz en son teknolojiyle donatılmış bir tesis kurduk. Makinelerimizi Almanya’dan aldık. TÜV Rheinland ile yaptığımız çalışma sayesinde ürünlerimiz uluslararası bir akreditasyona sahip olacak.”
Tarım sektörüne de üretiyor
Sektörde yeni olmalarına rağmen verimliliği artırmak için hemen Ar-Ge çalışması başlattıklarını aktaran Balbay, panelin hücresinde verimlilik oranının yüzde 15 civarında olduğunu, bunu 17’ye çıkarmak için bir proje başlattıklarını aktardı. Balbay, “Fuarlara gittiğimizde yüzde 21 verimlilik oranı olan panel de gördük ancak onlar çok özel çalışmalar ve ticari değil. Biz bunu ekonomik hale getirerek seri üretim yaptığımız zaman öne geçebiliriz. Bu alandaki bütün gelişmeleri Almanya yaptı. Çin bu alanda kendini geliştirmek yerine sadece kazanıma baktığı için sektördeki ölçeğini büyüttü. Gelişme biraz yatırıma bağlı. Biz alüminyum kökenli olduğumuz için sektörü öğrenmemiz gerekiyordu ve o yüzden panel üretiminden başladık işe. Tabi ileride hedefimiz hücreyi üretebilmek” şeklinde konuştu.
Balbay, üretime başlarken hedef kitlelerinin sadece sanayi sektörü olduğunu ifade ederken, ilerleyen zamanda spesifik olarak çok farklı alanlarda pazar oluşturabileceklerini gördüklerini aktardı. Balbay, özellikle tarım sektöründe araştırmalarının olduğunu anlatırken, kanal sulamalarında mazot yerine güneş enerjisinden faydalanılabileceğini vurguladı. Ayrıca seralarda da güneş enerjisinin kullanılabileceğine dikkat çeken Balbay, hedef kitlelerinin arasında çiftlik, yazlık, bağ ve dağ evlerinin de olduğunun altını çizdi.
Destek bizde 13 Avrupa’da 20 cent
Türkiye’de güneş enerjisi sektörünün henüz istenilen seviyede ilgi görmediğini aktaran Balbay, lisanslı ve lisanssız üreticiler üzerine iki kanun çıktığını anlatırken, lisanssız olanların bir MW’ya kadar, lisanslı olanların ise bir MW üstünde üretim yapabildiğini aktardı. Balbay şunları kaydetti: “Her iki kanunda da eksiklikler var. Lisanslı olanlarda 600 megavat gibi çok küçük bir güçle ihaleye çıkıldı. Ancak 17 kat müracaat var. Ne kadar az olduğu ortaya çıkıyor ve hemen yeni ihalelerin daha çıkması gerekiyor. Lisanslı veya lisansız olarak megawat sınırı koymadan izinler verilmeli. Bunun yanı sıra 13 centlik teşvik çok az. Avrupa teşviklerine yaklaştırılmalı. Avrupa’da 20 cent düzeyinde. Rakiplerimizle eşit şartlarda üretim yapabilirsek rekabet etme şansımız artar.”