2B için herhangi bir gelir tahmini yok
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 2B ile alakalı bütçeye koydukları herhangi bir gelir tahmini olmadığını belirterek, 2B'den ne kadar ilave gelir olursa, ona göre ilave gelirin ne kadarını hangi yatırım projesine harcayacaklarını ele alacaklarını, bu gelirin bir kısmını borçların azaltılmasında kullanacaklarını bildirdi.
"Bizim şu anda IMF'ye 2 milyar doların biraz üzerinde borcumuz kaldı"
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'nin büyüme hızındaki yavaşlamaya ilişkin, "İnişten burada neyi kast ediyoruz? Eğer inişten kasıt, sıfır büyümeye değmekse uçak yukardayken, böyle bir şey yok" dedi.
Babacan, ABD'de düzenlenen IMF, Dünya Bankası ve G20 toplantılarına katılmak üzere Washington'a gitmeden önce Atatürk Havalimanı'nda düzenlediği basın toplantısında soruları yanıtladı.
IMF'ye ilişkin sorular üzerine Babacan, şu anda IMF'nin ihtiyacı olan ülkelere verebileceği rakamın 400 milyar dolar civarında olduğunu, fakat ileriye doğru problem yaşayan ve yaşayacak ülkelerin ne kadara ihtiyacı olur diye bakıldığında, bu rakamın 800-900 milyar dolar mertebesinde hesap edildiğini söyledi.
Bunun, IMF'nin 400-500 milyar dolar daha ilave kaynağa ihtiyacı olduğu anlamına geldiğinin altını çizen Babacan, geçtiğimiz hafta AB ülkelerinden açıklama yapanlar olduğunu, Japonya'nın 60 milyar dolar katkıda bulunacağını söylediğini anımsattı.
Şu ana kadar IMF'nin en büyük ortağı olan ABD'nin açıklama yapmadığına dikkati çeken Babacan, belki bu yıl ABD'nin somut bir rakam söylemesinin söz konusu olmayacağını, ancak diğer ülkelerden önemli ölçüde kaymağın oluşacağını düşündüklerini ifade etti.
AB'nin kendi güvenlik duvarını yükselttiğinin altını çizen Babacan, bunların hepsinin ilerde sorun yaşayacak, kaynağa ihtiyacı olan ülkeler için bugünden hazırlık anlamına geldiğini, ancak AB'nin güvenlik duvarının küçük çaptaki ekonomilere yeteceğini, İspanya veya İtalya bir sorun yaşadığında, söz konusu güvenlik duvarı için oluşturulan rakamın bu ülkelerin borç miktarını karşılamasının zor göründüğünü, dolayısıyla her ülkenin öncelikle kendisine düşen görevi yapması ve kendi ekonomisine çeki düzen vermesi gerektiğini söyledi.
"2013 Mayıs sonrası kararlarımızı ayrıca veririz"
Türkiye'nin Mayıs 2008'e kadar IMF'den kredi kullandığını hatırlatan Babacan, 2008 Mayıs'tan itibaren kredi kullanmadığını, borç geri ödediğini, aslında geri ödenen rakamların IMF için bir kaynak teşkil ettiğini vurguladı.
Başbakan Yardımcısı Babacan, "Yaklaşık bizim şu anda IMF'ye 2 milyar doların biraz üzerinde borcumuz kaldı.
Ödemeler devam ediyor. 2013 yılının Mayıs ayında da ödemelerimiz tamamlanacak. Dolayısıyla diyelim ki önümüzdeki bir yıl içinde yapacağımız 2 milyar doların üzerindeki ödeme, aslında IMF'nin başka ülkelere kullandıracağı kaynak anlamına da geliyor. Borcumuz tamamen biter, ondan sonra ne yaparız? Ona zamanı gelince bakarız" şeklinde konuştu.
IMF'ye kaynak sağlamanın modalitelerinin de değiştiğine dikkati çeken Babacan, şöyle devam etti:
"Yani IMF'ye kaynak sağlayan ülkeler, o kaynağı sağladıklarında örneğin o ülkenin rezervinden sayılacak mı? Mesela bizim Merkez Bankası, rezerv yönetiminde ne yapıyor? O rezervi bazı yatırım araçlarına yönlendiriyor. IMF'ye sağlanan kaynak, Merkez Bankamız açısından rezerv olarak kabul edilecek mi kabul edilmeyecek mi? Bunlarla ilgili modaliteler şu anda IMF tarafından çalışılıyor. Diyelim ki biz bir miktar kaynak düşünürsek, hem oraya kaynak sağlayıp, hem de o miktar aynı zamanda Merkez Bankamızın rezervi olacak mı? Bu, önemli bir nokta. Gerektiğinde IMF'ye sağlanan kaynaklar, kaynak sağlayan ülkelerin ihtiyacı olduğunda ne kadar hızda ve ne kadar miktarda geri çekilebilecek? Bunlar netlik kazandıktan sonra biz de 2013 Mayıs sonrası için Türkiye ile ilgili kararlarımızı ayrıca veririz. Zaten şu anda bizim yaptığımız geri ödeme, IMF'ye sağladığımız kaynak anlamına geliyor."
"Yüzde 4 dışında resmi rakamımız yok"
Ali Babacan, Türkiye ekonomisiyle ilgili kullanılan "yumuşak iniş" tabirine ilişkin bir soru üzerine de ekonomide, finansta terminolojinin çok, jargonun geniş olduğunun altını çizerek, "İnişten burada neyi kast ediyoruz? Eğer inişten kasıt, sıfır büyümeye değmekse uçak yukardayken, böyle bir şey yok. Ama öte yandan biz dedik; '2010 yılında yüzde 9,2, 2011'de yüzde 8,5 büyüdük. Ama 2012 yılında zaten yüzde 4 civarında büyümeyi bekliyoruz.' Piyasa oyuncuları, 2012 yılı için yüzde 2-4 arasında bekliyor. Onun dışında herkesin gönlünden geçen rakam eminim çok daha yüksek. Hükümetimizin resmi rakamı orta vadede açıkladığımız yüzde 4'tür. Onun haricindeki resmi bir rakamımız yok" yorumunu yaptı.
Büyüme tahmini yapan kuruluşların Kalkınma Bakanlığı, Hazine ve Merkez Bankası olduğuna değinen Babacan, bunların dışında bilimsel tahmin çalışması yapan kurumun Türkiye'de bulunmadığını, devletin resmi tahmininin buradan çıktığını anlattı.
"2B'de peşin olursa oran yüzde 56"
2B arazileriyle ilgili bir soru üzerine de Babacan, aradan çok uzun süre geçtiği, araziler defalarca el değiştirdiği ve vatandaşlar belli oranlarda bir bedel ödediği için rayiç bedelde indirimde yüzde 100 diyemediklerini belirterek, şöyle devam etti:
"Yüzde 100 diyemedikten sonra buna yüzde 50 mi, 60 mı 70 mi diyeceğiz? Bu da artık Meclis'teki tartışmalar içinde oluşan bir konu. Bizim hükümetten giden tasarıda rakam yüzde 70'di. Daha sonra Meclis Alt Komisyon üyesi milletvekillerimiz tarafından yüzde 50 olarak değiştirilmiş. Ama bu, hükümetimizin ve Sayın Başbakanımızın bilgisi ve iradesi dışında yapılan bir değişiklikti. Daha sonra Sayın Başbakanımızın talimatı ve bizlerin de görüşüyle tekrar orijinal hükümet oranı olan yüzde 70'e yükseltilmiş oldu. Kuşkusuz takdir, yetki Meclis'in... Ama taksitli ödenirse yüzde 70, peşin ödeyenler için oran yüzde 56'ya iniyor. Taksitle ödemek isteyenler için de rayiç bedelden indirim yüzde 70 olarak uygulanacak."
"Suriye ile olan rakamlarımız ihmal edilebilir"
Babacan, Türkiye'nin ihracatının hızla coğrafya olarak genişlediğini, daha çok sayıda ülkeye daha çok ihracat yapıldığını vurgulayarak, AB'ye olan bağımlılığın kriz öncesiyle mukayese edildiğinde nispeten daha azaldığını, ancak hala yüzde 45'in büyük bir oran olduğunu söyledi.
Dolayısıyla Türkiye'nin bir yandan hızla pazar çeşitlemesine gitmesi, bir yandan da AB'nin kriz döneminde ihtiyaçlarının değişeceği göz önüne alındığında oralarda da fırsatlar olabileceğini vurgulayan Babacan, "Rakamlar da olumlu. Reel olarak da miktar olarak da dolar olarak da ihracatımızda artış var" dedi.
Türkiye'nin çevresindeki bazı ülkelerde yaşanan sorunlara işaret eden Babacan, Suriye ile ilgili şunları dile getirdi:
"Bizim Suriye ile doğrudan yatırımımız hemen hemen yok. Suriye ile ticaret rakamlarımız zaten sınırlıydı. Türkiye'nin ekonomik büyüklüğü ve dış ticaret hacminin yanında Suriye olan rakamlarımız ihmal edilebilir boyutlarda. Suriye ile ticaretin tamamen durduğunu bile varsaysak, bu bile etkilemez. Bizim Suriye için kaygımız insanlık kaygısı, ekonomik kaygı değil. Biz orada bir insanlık trajedisi olduğunu düşünüyoruz ve bu insanlık trajedisine bir an önce çözüm bulmak için de çok yoğun gayret gösteriyoruz."
"Katı kural, büyüme üzerinde ciddi sorunlara yol açabilir"
Ali Babacan, Avrupalı bankaların önümüzdeki iki yılda kredileri hızla kesebileceğine ilişkin bir soru üzerine ise ortaya konan bazı hedefler ve rasyolar bulunduğunu, bunun belli takvim içinde tutturulmasının istendiğini söyledi.
G20'de sadece Avrupa'da değil, diğer ülkelerde de bilanço yapısında sorun olan bankaların ne yapıp edip sermaye artırımı yönüyle bu rasyoları tutturmaları yönünde tavsiyede bulunduklarını anlatan Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Zaten dünyanın pek çok ülkesinde ciddi büyüme sıkıntısı var. Avrupa, şu anda iki çeyrektir fiilen resesyona girmiştir. Böyle bir ortamda bir de bankaların kredi verme kapasitesini azaltacak yönde düzenleme yaparsanız, o büyümeyi daha çok vuracaktır. Bunun bütçe sonuçları olacaktır. Bizim Türkiye olarak G20'de ve Finansal İstikrar Kurulu'ndaki duruşumuz, bu hedeflere sermaye koyma yoluyla ulaşılması, bankaların kredi verme kapasitesinin düşmemesi. Bunun yanında zaten daha vahim bir durum ortaya çıkmasın diye Avrupa Merkez Bankası, bankalara 1 trilyon avronun üzerinde likidite sağlamış durumda. Bu likidite, adı üzerinde sadece likiditeyi bugün için çeviriyor, ama sermaye ile ilgili sorunları çözmüyor. Bankacılıktaki düzenlemeler iyi zamanda yapılır. Yani işler iyiyken bankacılık düzenlemesi yaparsınız. Testi kırılmadan yaparsınız yapacağınızı. Testi kırıldıktan sonra kırılan testiye ne yapsanız, etseniz çare yok. Dolayısıyla bizim Avrupalı dostlarımıza hep tavsiyemiz; 'Kötü zamanlarda evet bankalarla ilgili hedef koyun, ama aşırıya gitmeyin. İşler biraz toparlasın, biraz önünüzü görün ondan sonra bankalarla ilgili katı kuralları koyun.' Katı kuralları zamanında koyacaktınız. Zaten o kuralları koysaydınız bu duruma düşmezdiniz. Bu duruma düştükten sonra katı kural, bankacılık sistemi ve büyüme oranları üzerinde ciddi sorunlara yol açabilir."
(AA)