'Siyaset rehberlik yapmasa da Türkiye kendisini büyütecek girişimciye sahip'
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erdinç Yazıcı, siyaset kurumunun ekonomiye yeteri kadar rehberlik yapamasa bile Türkiye’nin doğal dinamikleriyle kendisini büyütecek, işadamı ve girişimciye sahip olduğunu söyledi
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erdinç Yazıcı, 7 Haziran’da Türkiye’nin politik tarihinin en önemli seçimlerinden birisinin yaşandığını söyledi. Türkiye’nin en kötü koalisyon olasılığında bile yüzde 1-2 büyüyeceğini belirten Yazıcı, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Erdoğan gibi karizmatik bir liderden sonra göreve gelmesinin şanssızlık olduğunu kaydetti. Seçim sonuçlarını değerlendiren Yazıcı, AK Parti’nin kendisini yenileyemediğini, CHP’nin ise Derviş ismini önceden deklare ederek hata yaptığını savundu. Ankara Sohbetleri'ne konuk olan Erdinç Yazıcı, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ve Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe’nin sorularını cevaplandırdı.
►Kısa süre önce tamamlanan seçim Türkiye’de nasıl bir siyasi ekonomik atmosferde gerçekleştirildi?
7 Haziran 2015 Türkiye’nin politik tarihinin en önemli seçimlerinden birisiydi. 2015 tesadüfen ekonominin en yoğun konuşulduğu, bunun paylaşım ve sosyal politika boyutlarıyla ele alındığı ve bütün partilerin de mutabakat sağladığı bir gündemle oluştu. Türkiye ekonomik büyüme ihtiyacı içinde olan bir ülke ve refahın adil şekilde dağıtılmasını talep eden bir halka sahip. Bugün 11 bin dolar civarında milli gelirin olduğu bir ekonomi ve bu geliştirilmeye muhtaç. Bunun problemleri var ve siyaset kurumu çözecek.
Türkiye, ithalata dayalı bir büyüme yaşıyor, teknoloji ve ara malı ithal eden bir ekonomiyiz. Büyük teknoloji ve sermaye açığı var. İnsan kaynağı açısından çok kötü durumda değiliz, bu açığı kapatmak üzereyiz. Ama iki açık daha yüksek performans üreten ekonomiye geçişte büyük engel.
►Sizce bu sorunları nasıl bir hükümet çözebilir?
Türkiye gibi ülkelerde koalisyonların acı tecrübeleri dikkate alındığında güçlü tek parti iktidarı, ileriye dönük istikrarı gerektirir. Seçim tablosu insanlara çok ümit vermiyor. Özellikle son 2-3 yılın yarattığı kamplaşma travmaları dikkate alındığında, siyasi hesaplaşmaların olacağı, daha yoğun rekabet ve çatışma dönemine girmemiz muhtemel. Seçim sonuçları 10 yıllık perspektifi fl ulaştırdı. Umarım yanılırız da koalisyon hükümetleri daha yüksek ekonomik performans gösterir. Türkiye tecrübesi bunu böyle olamayacağını gösteriyor. Seçimde 4 parti TBMM’ye girdi. Türkiye buradan iyi kötü bir iktidar çıkarır.
►Koalisyon olasılıkları konusunda ne düşünüyorsunuz? Örneğin AK Parti-MHP koalisyonu olur mu?
Bahçeli’nin Tayyip Erdoğan ve AK Parti karşısında edindiği pozisyon ve seçim akşamı yaptığı konuşmadan kapının kapatıldığına inanılıyor. AK Parti-CHP koalisyon olasılığında ise iktidar partisine büyük tepki gösteren tabana rağmen koalisyon çok zor görünüyor. Teorik olarak bir sürü alternatif varken, fiilen alternatifin son derce zayıf olduğunu görüyoruz.
►HDP’ye kim oy verdi?
HDP’ye kendi seçmeni dışında AK Parti'den muhafazakar Kürtler, CHP’nin politikalarından memnun olmayanlar, daha sol yapılar ve klasik devletçi yapılar, Erdoğan’ı engellemek için oy verdi. Çözüm sürecinde sorunu birlikte çözmeye gayret eden AK Parti ve HDP seçim sonucundan işbirliği yapabilme fırsatı en dar olan iki ayrı alana savruldular. HDP ile AK Parti'nin işbirliği zeminin çok zayıfladığını görüyoruz.
►Seçim sürecinde Cumhurbaşkanı için “diktatör” eleştirilsi yapıldı. HDP’nin PKK ile özdeşleştiğine yönelik algı dikkate alındığında, HDP’ye giden CHP oyları “Erdoğan’ın diktatörlüğünü” PKK’dan daha mı tehlikeli gördü?
Kesinlikle öyle, zaten seçime doğru giderken radikal Erdoğan sevgisi, ya da radikal bir düşmanlığı kamplaşmanın temel iskeleti haline geldi. Bu gidişi durdurana kadar siyasi kimliklerin bir önemi yok. Bugünkü bunalımın da temel sebebi bu. Bu kadar muazzam bir aleyhtarlık kampanyası götürenler, AK Parti ile nasıl işbirliği yapacak? Bunun psikolojik ortamı yeterli değil.
►Şartlar uygun olmasına rağmen, CHP niye toparlanamadı?
Seçim sürecinde CHP iki büyük hata yaptı. Birincisi emeklilerle ilgili noter üzerinden taahhütte bulunmak büyük siyasi gaftı. Diğer taraftan Kemal Derviş’in ekonominin başına getirileceğine dair yapılan deklarasyon da vahim bir hataydı. Derviş Türkiye’nin yetiştirdiği önemli iktisatçılardan ve uluslararası kariyere sahip . Ancak Kemal Derviş’in Türkiye siyasetinde temsil ettiği tek anlam, küresel kapitalizmin merkezlerinin Türkiye’deki araçlarından birisidir. Türkiye ekonomisini dizayn etmek üzere getirilmiştir. Böyle bir şey yapacaklarsa bile hükümet olmadan deklare etmek yanlıştı.
►Seçimler Cumhurbaşkanı Erdoğan ismi üzerinde çok yoğunlaştı...
Bunun siyaset sosyolojisi açısından doğal olduğunu görüyoruz. Kendisini feda edecek kadar sevenler var, nefret edenler de kendilerini yok edecek kadar nefret ediyorlar. Büyük bir aşk-nefret ikilemi. Bu da yüksek karizmanın ortaya çıkarabileceği doğal sonuçlar içinde görülmeli. Kendi alanında yükselişi karşı tarafı kaldıraç kullanarak yapıyor. Bu da Tayyip Erdoğan aleyhtarlığı üretiyor.
"Hükümet süreci sıkıntılı ama kuruldu mu iş rahat"
►Tekrar gündeme dönersek, kısa vadede ne öngörüyorsunuz ?
Bir defa çok partili karma koalisyon olacak ve bunun bir süre ülkeyi yönettikten sonra erken seçim olacak gibi görünüyor. Bu müzakereler çerçevesinde, Sayın Erdoğan’ın belli sınırlar içinde Cumhurbaşkanlığı rolü üstlenerek götürmesi sağlanabilir. Bu bir karşı taraftaki muazzam Tayyip Erdoğan öfkesini sınırlayabilir. Ben her tür koalisyonun bir miktar yumuşama yaşatacağını, öfkeyi dizginleyebileceğini düşünüyorum. Süreç sıkıntılı ama sonrası rahat olur
►Peki nasıl bir ekonomik tablo görünüyor?
Türkiye yönetilmesi gereken bir sürece giriyor, fakat bu süreçleri aşacak kapasite ve güce sahip bir ülkede yaşıyoruz. Bunu aşacak siyasi ve ekonomi insan kaynağımız var. Siyaset kurumu ekonomiye yeteri rehberlik yapamasa bile doğal dinamikleriyle kendisini büyütecek, işadamı ve girişimciye sahip Türkiye.
Koalisyon var diye, siyasi boyut, ekonomik faaliyetleri dizginliyor diye üretim ve yatırımdan vazgeçen yok. Bu sadece kolaylaştırıcı faktörler. Bundan sonra Türkiye, hiç bu işten anlamayanların elinde bile küçültülemez. Yani Türkiye’nin yüzde 2.5-3 büyümesi için özel iktidara bile ihtiyaç yok. Çok önemli bir insan kaynağı ve 80 milyon nüfus çok ciddi potansiyel, başarılı siyasi liderlik olursa büyümeyi 3’ten 6’ya kadar yükseltiriz. Yurtdışında okuyan 100 bin öğrenci, bunlardan birinci sınıf eğitim almış 25 bin genç bile Türkiye ekonomisini hızla geleceğe taşımak için yeterli. Türk diasporası için de 25 bin gencin bulunması, Türkiye’yi küresel aktör haline getirecektir.
►Sizce Başbakan seçim sürecini nasıl yönetti? AK Parti’nin oy kaybını değerlendirir misiniz?
Karizmatik liderin partinin başından ayrılarak Cumhurbaşkanı olması, partiyi karizmanın boşalttığı yeri doldurma sorunuyla karşı karşıya bıraktı. Davutoğlu bu iş için aslında çok uygun. Cumhuriyet tarihinin en donanımlı başbakanları içinde sayılmalıdır. Fakat karizmatik liderin arından seçimden çok kısa süre önce göreve gelmesi, ardından yaşanan MİT krizi ve diğer sorunlar, Davutoğlu’nun sağlıklı algılanmasını mümkün kılmadı.
AK Parti örtülü darbe, darbe artıklarıyla, vesayet kurumlarıyla mücadele etti. Bu ömrünü uzattı ve mücadele azmini kamçıladı. Fakat 12 Eylül 2010’da anayasa referandumu ile vesayet düzeni son buldu. Bu defa AK Parti sahici olarak iktidarın göbeğine oturdu. 14.5 yıl önce kurulan partinin kendisini yenilemesi gerekiyordu ama lider değişiminin ardından seçim sürecine girildiği için dönüşüme zaman kalmadı. Davutoğlu kendini yeterince anlatacak zaman bulamadı.
"İktidar çözümün maliyetini ödemek zorunda kaldı"
2.5 yıl önce irade beyanları vardı, PKK’nın silah bırakması ve terör unsurlarının yurtdışına çıkarılmasında mutabakat oluşmuştu. Sınır dışına çıkışın sınırlı olması, kullanılma tartışması yaşandı. Haklı bir şekilde iktidar stratejik olarak bir geri adım atma ve süreci askıya alma hamlesini devreye soktu. Bana kalırsa doğru bir şey yaptı, hatta geç bile kalındı. Fakat askıya alınan süreç seçimle birleşince, Türkiye’nin ana gövdesini teskin etmeye ihtiyaç duyuldu. HDP’nin barajı geçme ihtimali belirince sert şekilde HDP karşıtlığına dönüştü. Cumhurbaşkanı’nın artık Kürt sorunu yoktur demesi, diğer taraftan ana gövdede daha milliyetçi dile ihtiyaç duyması, ister istemez kafaları karıştırdı. Bu AK Parti’den MHP’ye doğru sınırlı oy akışı ortaya çıkmasının temel sebeplerinden birisidir. Pazarlık kaygıları tabanları daha aktif hale getirdi. Bu da çözüm sürecinin en büyük mimarı olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve 90 yıllık tarihinin en cesaretli adımını atarak çözüm sürecini başlatan AK Parti iktidarının oy kaybının sebebi haline geldi. Bütün bunları yapma iradesini gösteren iktidar, bunun pozitif sonuçlarını değil, maliyetlerini ödemek durumunda kaldı.
Doç. Dr. Erdinç Yazıcı'nın dikkat çektikleri
FERİT B.PARLAK
[email protected]
Seçim öncesi ve sonrasında, hükümet tarafında olan ya da olmayan tüm televizyonların yorum programlarında yaptığı analizlerle dikkat çeken Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Erdinç Yazıcı ile seçim öncesi ve sonrasını, yapılan hataları, komplo teorilerini, kriz beklentilerini, spekülasyonları ve koalisyon konusunda olabilecekleri konuştuk. Yazıcı’nın, “Siyaset rehberlik yapmasa da iş dünyası kendisini büyütecek yapıya sahip”, “Türkiye hükümet olmasa da yüzde 3 büyür ama olursa büyüme oranı artar” şeklindeki tespitleri, ekonomide kaos bekleyenlere ‘nasihat’ niteliğinde...