Bahar havasında karların kalkmasını beklemek!
Benimkisi kar esareti! Oysa otel odamın penceresinden baktığımda dışarıda kar mar yağmıyor, hatta 10-11 derecelerde yağışlı bir bahar havası olduğunu bile söyleyebilirim, ama bu şehirden kar nedeniyle ayrılmam mümkün değil!
Portakal çiçeği kokulu bu tarihi kente, Çukurova’nın bereketli topraklarına gelmek, burada birkaç gün geçirmek beni her zaman mutlu etmiştir. Ama bu kez zorunlu bir mutluluk yaşadığım (!). Çünkü, İstanbul’daki karlar bitmeden uçaklar buradan havalanmayacak; ben, bu satırları yazarken bile bilmediğim bir süre, programladığımın çok ötesinde - kar esareti nedeniyle - bahardan kalma günleri yaşayan Adana’da kalacağım...
Bilmem kaçıncı Adana yolculuğum bu. Kentteki onca yıllık değişim ve gelişimi yakından izleme olanağı buluyorum her seyahatimde. Burada da bir şeyler el değiştiriyor, yeni sahipler, yeni sermaye yerli halkın ister istemez kenara çekilmesine neden oluyor… Ağalar da teker teker bu dünyadan göçünce… Hani eski pavyonlar bile kalmamış!.. Ama hava kirliliği artarak sürüyor... Geceleri kenti bir sis bulutu gibi kaplıyor...
İstanbul donarken yağmurun keyfini sürüp Yağ Camii, Büyük saat, Ramazanoğlu Konağı, Medrese, Ulu Cami, Eski Kız Lisesi, Taşköprü, Bosnalı Salih Efendi Konağı, Atatürk Müze Evi, Merkez Camii, Merkez Park’ı gezerek akşamı ediyorum.
Onca zengin çeşide sahip yörenin tarihi eserlerine ve gastronomi dünyasına yapılacak yolculuklar, bölgenin turizm potansiyelini çok, çok yükseltecek kalitede sonuçlar getirebilir. Adana, bütün bu enerjiyi içinde taşıyan bir kent. Bunu bir kez daha hissediyor ve yaşıyorum.
Ağaçlardaki turunçların rengi biraz olsun gri yağmur bulutlarını renklendiriyor, havayı ışıldatıyor. Onları seyrederken zeytin ağaçları ile ilgili bir bilgi düşüyor aklıma: Anımsadığım kadarıyla bölgede çokça bulunan yabani zeytin ağaçlarından (delice, oleaster) aşılanarak yararlanılabiliyor. Köylülerin dağdaki deli zeytini sıkıp çıkardıkları ve ilaç gibi kullandıkları yağa “çoral” deniyor. Delice, aşılanıp-ıslah edilerek, kültür bitkisine (sativa) dönüştürülüp daha verimli bir hale getirilebiliyor. Fidandan, dikme olarak yetiştirilen zeytin ağacı, kazık kök yapmadığından çabuk yıkılabiliyor. Oysa dağda, tohumdan üreyen zeytin ağacı kazık köklü, yerinden kolay sökülmüyor.
Kopuk kopuk da olsa bilgi kırıntıları iyidir, deyip burada yazmak üzere hatırladıklarımı not alıyorum... Adana’yı bu zorunlu ikamette elimde notlarım olmadan dolaştığım şu günlerden izlenimlerimi anlatmaya, geliş nedenim olan 10. Kitap Fuarı ile başlamak istiyorum. Bu nedenin mini gastronomi turuna dönüşmesi de takip eden satırlarda...