Avrupalı iki dil konuşuyor, Türkiye ‘what is your name’ aşamasında

Türkiye globalleşiyor ama İngilizcede henüz yeterli yol katedemedik. Yüzde 38’i İngilizce konuşabilen AB'de insanların yarısından fazlası en az 2 dil konuşabiliyor. Türkiye ise İngilizce yeterliliğinde 60 ülke arasında 41'inci sırada yer alıyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

kezban_karaboga-023.jpg

Bilmem, şu dizeleri hiç okudunuz mu? “…En azından üç dil bileceksin, en azından üç dilde, ana avrat dümdüz gideceksin, en azından üç dil, çünkü sen ne tarih ne coğrafya, ne şu ne busun, oğlum Mernus, sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun…” Bu dizeler, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun ‘Üç Dil’ isimli şiirinden aldığım dizeler. Şimdi nereden çıktı, nereden aklına geldi bu dizeler diyeceksiniz? Hemen söyleyeyim. 

Bu satırlar The Guardian gazetesinde, Alberto Nardelli’nin haberini okuduktan sonra aklıma geldi. Haber şu: Yüzde 38’i İngilizce konuşabilen Avrupa Birliği’nde yaşayan insanların yarısından fazlası en azından 2 dil konuşabiliyor. Avrupalıların yarısından fazlası diyaloglarında en az ek 1 tane dil kullanıyor. Yüzde 25’i, 2 ek dil daha konuşabiliyor ve yüzde 10’u da en az 3 dilde sohbet edebiliyor. Biraz daha özele inelim. Lüksemburg ( yüzde 98), Letonya (yüzde 95), Hollanda (yüzde 94), Malta (yüzde 93), Slovenya ve Litvanya (her biri yüzde 92) ve İsveç’te (yüzde 91) yaşayan neredeyse herkes kendi ana dillerine ek olarak en azından bir dil daha konuşuyor. Meraklısı, daha fazlasını araştırsın. Şimdi, bizim için soru şu: Türkiye’de durum ne? Türkiye’nin İngilizcesi nasıl? 

Konu önemli çünkü artık Türkiye’de şirketler globalleşiyor, dünya pazarlarına açılıyor; patronlar, sanayiciler yeni ihracat pazarları arıyor. Diğer taraftan da Türkiye’ye pek çok yabancı iş heyeti geliyor. İş bağlantıları kuruyor, Türkiye’deki yatırım ortamını araştırıyor, değerlendiriyorlar. Elbette, bu bağlantıları kurarken iletişim dili olarak sıklıkla İngilizce kullanıyorlar. Yani ‘iş’, İngilizce ya da başka yabancı diller ile yapılıyor. 

Bin saat ‘İngilizce’ dinliyoruz 

Peki, İngilizcede gerçekten ne durumdayız? İngilizceyi öğretebiliyor muyuz? Bu konuda yapılmış bir araştırma var. Araştırma şu: TEPAV ve British Council’in, Milli Eğitim Bakanlığı’nın desteğiyle Türkiye’nin çeşitli illerinden yaklaşık 20 bin öğrenci, veli ve öğretmenin katılımıyla gerçekleştirdikleri “Türkiye’deki Devlet Okullarında İngilizce Dilinin Öğretimine İlişkin Ulusal İhtiyaç Analizi’. Raporun ilginç sonuçları var. Hadi, rakamlara bakalım.

TEPAV ve British Council raporuna göre İngilizce yeterliliğinde Türkiye, 60 ülke arasında 41. sırada yer alıyor. Türkiye’de yerleşik olan ve anadili Türkçe olanlar dikkate alındığında, Türkiye’nin TOEFL puanı 120 üzerinden 75. 

Diğer yandan yine bu rapora göre Türkiye’de öğrenciler üniversiteye başlayana kadar yaklaşık bin saat İngilizce ders görüyor. Bu çok önemli bir süre ama Türkiye’nin İngilizcedeki sonuçları pek de iç açıcı değil. Yani asıl soru şu: İngilizceyi neden öğretemiyoruz, neden bunca saat ders alıp İngilizce konuşamıyoruz? Rapora göre bunun 5 nedeni var. Nedir bunlar? Listenin başında gramer tabanlı ezberci yaklaşım geliyor. Bunu açalım. Ziyaret edilen bütün okullarda İngilizcenin bir iletişim dili olarak değil, tarih, coğrafya gibi herhangi bir ders olarak öğretildiği gözlemleniyor. Böylece, gramer tabanlı ezberci yaklaşım, Türkiye’de öğrencilerin yaklaşık bin saatten fazla sınıf içi ders almalarına karşın liseden mezun olurken İngilizceyi konuşup anlamakta başarısız olmalarının birinci nedeni haline geliyor. İkinci faktör de dikkat çekici. Doğru/yanlış cevap seçeneklerinin olduğu gramer tabanlı sınavlar, gramer testleri dili etkin bir şekilde öğrenmeyi engelleyen ikinci faktör. Devam edelim. 

Üçüncü faktör; öğretmenlerin derslerde öğrencilerin İngilizce olarak iletişim kurmalarını teşvik edilecek şekilde aktiviteleri düzenlememesi ve grupların oluşturulmasında yetersiz kalması. Mevcut müfredat ve ders kitaplarında; öğrencinin ilgi alanları, ihtiyaçları ve farklılık gösteren seviyelerinin dikkate alınmaması dördüncü sırada yer alıyor. 

Teftiş sistemi yetersiz 

Son olarak teftiş sistemindeki yetersizlikler öğrencilerin İngilizceyi öğrenmede başarısız olmalarına neden olan beşinci kritik öneme sahip faktör olarak tanımlanıyor. Sonuç olarak, lise sona ermeden İngilizceyi öğrenmede başarısız olmak öğrencilerin yüksek öğrenimdeki dil performanslarını da etkiliyor. Bu sonuç öğretim dilinin İngilizce olduğu yüksek öğrenim kurumlarındaki öğretim maliyetini ve öğrenim kalitesini de olumsuz etkiliyor. 

Sonra ne oluyor? Lise ve üniversiteden yeterli İngilizce bilgisiyle mezun olmadan profesyonel hayata atılan ve belli bir kariyere sahip olan kişiler, İngilizceyi ilköğretim çağında öğrenmeye başlamasına rağmen iş ve sosyal hayatlarında bu dili etkin bir şekilde kullanamıyor. Tam bu noktada ‘İngilizce’ yeniden hatırlanıyor. Üst düzey yöneticiler, profesyoneller yeniden ‘İngilizce’ dersi almaya başlıyor.

Üst düzey yönetici hem tatil yapıyor hem de İngilizce öğreniyor 

The Business English Academy kurucusu Neville Wells, ilginç bir gelişme paylaşıyor. Bakın ne diyor: “İngiltere’nin en büyük turizm ve seyahat şirketi TUI, geçtiğimiz yıl bir dil okulu zincirini satın aldı. Bu, dil okuluna gitmenin artık turizm sektörünün bir parçası olduğunu gösteriyor.” Bunun, patronların İngilizce öğrenmesiyle ne ilgisi var? Şöyle anlatıyor BEA Kurucusu Neville Wells: “Yurtdışında çalıştığımız birçok dil okulu var. Türkiye’den patronlar, üst düzey yöneticiler bunlara ilgi gösteriyor. Daha çok İngiltere’ye gönderiyoruz. Klasik bir kurs programıyla eğitim veren dil okullarının yanı sıra, eğitim-yemeiçme- konaklama gibi her türlü ihtiyacın bir mekanda sağlandığı okullar var. Farklı sektörlere yönelik özel dil programları da olabiliyor. Fiyatlar, haftalık 300 GBP’dan 3 bin GBP’a kadar değişebiliyor. Hem eğitim hem tatil amaçlı dil eğitimi tercih eden yöneticiler de oluyor.” Wells, hem dil eğitimi alıp hem de yemek kursu gibi farklı alternatifl eri değerlendirmek isteyenlerin dahi olduğunu belirtiyor.

Şirkete özel öğretmen geliyor, bire bir dersi tercih ediyorlar 

İngilizce konusunda uzun yıllardır kurumlara ve bireylere hizmet veren The Business English Academy kurucusu Neville Wells, “Türkiye’de patronlar yabancılarla yapacakları iş görüşmelerinde, yabancı dil seviyelerini geliştirmeleri gerektiğini fark ederek, eğitim almayı talep ediyor. Patronlar, daha çok özel öğretmenden kendi şirketlerinde bire bir ders almayı tercih ediyor” diyor. Wells yurtdışında Sherbourne, The London School of English, Kingswaygibi okullarla çalıştıklarını aktarıyor.

"Patronlar, İngilizce şartının farkında"

Turkcell Global Bilgi İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Dilara Oğur: "Şirketlerin önemli pozisyonlarında görev alan için birinci kuşak çalışanlar, bu pozisyonlarını korumak ya da daha önemli yerlere gelmek için İngilizcenin şart olduğunun farkında. Dolayısıyla bu jenerasyonun ilgilerini dil eğitime daha çok yönelterek kendilerini geliştirmeye çalıştıklarını söyleyebiliriz. Bunun dışında bizim için İngilizce, idari kadro ya da operasyon destek kadrolar için yaptığımız işe alımlarda önemli bir kriter. Dünyanın her yerinde geçerli uluslararası bir dil olması, ihtiyaç duyulan pozisyonlarda daha nitelikli adayların süzülmesi ve pozisyonun gereklilikleri sebebiyle İngilizce dil yeterliliği gerekiyor."

kezo.png

Bu konularda ilginizi çekebilir