Yeni küresel ekonomi çağı ve olimpiyatlar
Global FX İstanbul YK Başkanı Kavruk, küresel ekonomi çağını, Dünya Online için yorumladı
U. Bolt ya da M. Phelps gibi 'uzaylı' sporcular çıkarabilen olimpiyatlar, aikido ve satranç gibi bazı popüler spor dalları hariç dünyanın dört bir yanından sporcuların bir araya gelip 302 madalyalı 40 farklı dalda sportmence yarışmalarının ötesinde, günümüzde adeta 'güç ve spor adına' ülkelerin kendi bireylerine sunmuş olduğu imkânların da yarışma arenası olarak görülmektedir.
Her ne kadar Olimpiyatlar hızla küreselleşen dünyada spor adına barış ve özgürlüğü sembolize etse de Çin'in bu olimpiyatlarda harcamış olduğu 40 milyar dolar gibi muazzam ölçülerdeki bütçe dikkate alınırsa yeni ekonomi çağında artık bunun mevcut sınırların ötesinde geleceğe ışık tutar nitelikler taşıdığı sonucuna varılabilinir.
Sadece Pekin olimpiyatlarının açılışında 300 milyon dolar para harcanmış, 90 devlet başkanı aynı anda ağırlanmıştır. Bundan ötürü geçmişte olimpiyatlara talip olan Türkiye'nin o zamanlardaki 300 milyon dolarlık olimpiyat bütçesi, hala yüksek kaza oranlı trafik kültür ve karmaşası ve çok tartışmalı olimpiyat stadı ile hiç de gerçekçi yaklaşım göstermediği kanısına varmak mümkündür.
Yeni küresel ekonomi çağında aynı olimpiyatlarda olduğu gibi hız ve sonuç esas olup, reel yaklaşımlar, politika ve stratejiler üretilmesi gerekmektedir.
Dünya da 80'li yılların başlarında başta Avrupa olmak üzere neo liberal politikaların başlaması ile adım adım 'new economy' adı altında yeni bir çağa geçilmiş ve bu geçiş 90'lı yıllarda komünizmin çökmesi ve soğuk savaşın sona ermesi ile büyük hız kazanmıştır. Geniş kapsamlı uluslar arası yatırımların ortaya çıktığı bu süreçte WTO, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar önemli roller üstlenmiştir.
Yeni küresel ekonomi çağına geçiş sürecinde uyum bazında en fazla sıkıntıları gelişmekte olan ülkeler yaşamış ve bu süreçte en etkili çıkışları başta Çin olmak üzere Rusya, Hindistan ve Brezilya yapmışlardır. Özellikle 10 yıl öncesine kadar ekonomik ve sosyal sistemin çöküşü ile borçlarını ödeyemez duruma düşüp moratoryum ilan etmiş olan Rusya'nın Putin sonrası alınan olağanüstü önlemler ve kararlı politikalar neticesi dünyada bugün tekrar batıya kafa tutacak düzeyde önemli siyasi ve ekonomik mevziler elde ettiğini ve tamamen borçsuz üstelik 500 milyar dolar üzeri döviz rezervi olan ülke konumuna geldiğini belirtmekte yarar vardır.
Ulusalcılar ile küresel gruplar arası gerilimler tırmanıyor
Bu çağın küresel yapısı itibarıyla sınır tanımayan özelliği borçlu ulus devletlerin kendi irade ve tercihlerine dayalı ekonomik ve sosyal politikalar üretmelerini zorlaştırmış ve bu süreç gelişmekte olan ülkelerde örneğin Türkiye'de kamuoyunda Ergenekon tartışmalarında görüldüğü üzere ulusalcılar ile küresel gruplar arası gerilimlerin gittikçe artması ile sonuçlanmıştır.
Dünyada ulus devlet çizgisinde solu temsil eden akımların yeni gelişmelere uzun süre 'tribünlerde' seyirci kaldıkları, kavram kargaşalığı içersinde yeni politikalar ve stratejiler oluşturmada uyum zorluklarına düşerek ve hatta çaresiz kalıp zaman zaman muhafazakâr sağ çizgileri izlemek zorunda kaldıkları gözlemlenmiştir. Bu duraksama sürecini en erken Avrupa sosyal demokratları ile bazı Güney Amerika demokratları atlatmış ve kısa zamanda kendilerini yenileyip, çağdaş politika ve stratejiler üretmişler ve bunların doğal sonucu olarak tekrar iktidar başarılarına imza atmışlardır.
Dünyadaki neo liberal süreç Türkiye'de 80'li yıllarda Özal döneminde başlamış ancak uyum sürecinde yaşanan siyasi ve ekonomik sıkıntılar 2001 yılında zirveye tırmanmıştır. Kemal Derviş yeni ekonomik programı 14 Nisan 2001 tarihinde açıklamış ve Türkiye ekonomisi korumalı liman ekonomisinden açık denizlere açılarak "dalgalı ekonomi "sürecine girmiştir.
Günümüzde globalleşme süreci ile beraber ABD'deki subprime Mortgage krizi örneğinde görüldüğü üzere başta ekonomi olmak üzere yaşanan sorunlarda globalleşmiş ve bu Türkiye gibi yüksek iç – dış borç ve cari açık problemleri olan ülkeler için yeni imkânlar yanında ciddi riskleri de içerir konuma gelmiştir.
Her ne kadar dünyada 90'lı yıllarda soğuk savaş dönemi sona ermiş olsa da ABD ve AB ekseni yanında geleceğe yönelik olarak bir yandan Çin – Hindistan ekseninde diğer yandan dünya enerji piyasası için kilit özellikler taşıması itibariyle Rusya – İran ekseninde yoğunlaşma yaşanmakta diğer taraftan ABD etkisinde olsalar da Güney Amerika da yaşanan gelişimler de ilginç özelikler arz etmektedir. Öte yandan Afrika ise hızla büyüyen Çin' in dahi göz koyduğu geleceğin dev hammadde piyasası olarak önem kazanmıştır.
Sonuç
Dünyadaki daha henüz kutuplaşmadan ziyade yoğunlaşma olarak adlandırılabilecek bu süreçte Türkiye'nin nihai yeri kesinlikle AB üyeliği olup, bu üyelik süreci stratejik ve kültürel konumu itibariyle Türkiye'ye ciddi düzeyde yeni imkânlar doğurabilir. Bu imkânlardan Türkiye'nin tam anlamıyla yararlanmasının yolu laik – demokratik platform üzerinde kısır değil gerçekçi ve yaratıcı politikalar üretmesi üzerinden geçmektedir.
İçinde yaşadığımız yeniçağ öncelikle hantal yapıdan uzak kendi içinde hızlı, adil, istikrarlı, profesyonel donanımlı, yolsuzluk ve partizanlıkların kesinlikle olmadığı, hizmette kalitenin tartışmasız ön plana çıktığı güçlü bir e – devlet sürecini gerektirmekte ve bu sürecin hızla hayata geçirilmesinde uygulanacak kararlı, istikrarlı politika ve stratejiler ülkelerin geleceği açısından anahtar rol oynamaktadır.
Bu süreçleri hızla tamamlayacak bir Türkiye yeniçağın yüksek maliyetli ve çok iddialı Olimpiyatlarını gönül rahatlığı ile ve gerçekten kendisine yakışır düzeyde gerçekleştirme olanağına sahip olacaktır.
Bekir Kavruk