Yeni büyüme dalgasında 10 ülkeden biri Türkiye

Dünya ekonomisinde 2014-2020 yılları arasında yaşanması beklenen yeni büyüme dalgası, Türkiye’nin dahil olduğu 10 gelişmekte olan ülkeden gelecek

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

didem_eryar_unlu-009.jpg

A.T. Kearney tarafından hazırlanan Küresel Ekonomik Görünüm Raporu, 2014-2020 yılları arasında yaşanacak olan yeni büyüme dalgasının 10 gelişmekte olan ülkeden kaynaklanacağını söylüyor. Türkiye’nin de yer aldığı bu 10 ülke, Çin, Şili, Malezya, Peru, Polonya, Filipinler, Meksika, Kolombiya ve Hindistan’ı kapsıyor. 

Raporun detaylarını konuşma fırsatı bulduğumuz A.T. Kearney Ülke Yöneticisi Michael Weiss, önümüzdeki dönemde yaşanacak büyüme dalgasının sadece ABD ekonomisindeki toparlanmadan değil, öncelikle içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan ülkelerden geleceğini söylüyor. 

Türkiye’nin yabancı yatırımcıların en fazla tercih ettiği 25 ülkeden biri olduğunu söyleyen Weiss, sağlam altyapı, serbest ekonomi, stratejik konum ve boyut gibi çok fazla avantaja sahip olan Türkiye’nin, özellikle inovasyon ihraç etmeye odaklanması gerektiğini söylüyor. 

Weiss, “Türkiye’nin altyapı kalitesi, diğer gelişmekte olan ülkelere kıyaslandığında, en üst sırada yer alıyor. Bu durum Türkiye’de faaliyet gösteren ve yatırım planlayan şirketler açısından önemli fırsatlar sunuyor. Türkiye’de nüfusun yüzde 67’si çalışma yaşında; yüzde 75’i ise şehirlerde yaşıyor. Bu da yatırımcılar için önemli bir işgücü potansiyeli sunuyor. Öncelikli olarak inovasyona ve bu inovasyonu ihraç etmeye odaklanmalısınız. TİM’in inovasyon konusundaki çalışmalarını takdirle karşılıyoruz” yorumlarını yapıyor. 

Küresel anlamda iş dünyasının önümüzdeki 10 yıla daha iyimser baktığını söyleyen Michael Weiss’a kulak verelim: 

Farklı bir büyüme modeli göreceğiz 

“Dünya genelinde iş dünyası liderlerinin küresel ekonomi hakkında geçen seneye oranla daha iyimser olduklarını görüyoruz. İş dünyası liderleri sürekli olarak yatırım yapacak ve bu yatırımdan değer yaratacak bölgeler arıyorlar. Fakat meşhur BRIC ülkelerinin vadettikleri gibi çekici birer yatırım alanı olmayı başaramadıklarını gördük. 2014-2020 yılları arasında, gelişmekte olan ekonomilerde daha yavaş ve daha farklı bir büyüme modeli izleyeceğiz. Gelişmekte olan pazarlar küresel ekonomideki paylarını koruyacaklar, fakat büyüme mantıkları farklı olacak. Çin kısa vadede BRIC ülkelerine liderlik etmeye devam ederken, Hindistan daha fazla ön plana çıkmaya başlayacak. Öte yandan BRIC ülkeleri, büyümenin önünü kesecek yapısal engellerle daha fazla karşılaşacaklar. BRIC’ten ziyade, önümüzdeki dönemde büyüme on yeni pazardan gelecek. Türkiye bu pazarlardan birisi.” 

Yatırımcının en fazla tercih ettiği 24. ülke 

“Yabancı Yatırımcı Güven Endeksi’nde Türkiye 24. sırada yer alıyor. Biz bu değerlendirmeleri yapmaya başladığımızda, yabancı yatırımcının tercih ettiği ilk 25 ülke arasındaki farklılıklar çok daha geniş kapsamlıydı. Son yıllarda, çok sayıda ülke yabancı yatırımcılara çekici görünmek için önemli çabalar sarfetmeye başladı. Dolayısıyla 25 ülke arasında büyük bir rekabet söz konusu. Türkiye’nin ilk 25’te yer alması çok önemli. Yabancı yatırımcılar öncelikle ülkelerin istikrarlı ve açık bir performans göstermelerini istiyorlar. Türkiye’nin güçlü istihdam piyasası, İstanbul dışında yetenekli işgücüne ulaşma imkanı, Türkiye’de imalatın çekici olması ve ülkedeki inovasyon performansı yabancı yatırımcı için önemli tercih nedenleri.” 

İnovasyon emlaktan daha çekici hale gelecek 

“Türkiye’nin özellikle inovasyona dayanan ihracatını hızlandırması gerekiyor. Bu konuyu ana gündem maddesi haline getiren Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) üstlendiği liderlikten etkilenmiş durumdayım. Türkiye’deki her bir girişimcinin bu yaklaşımı kendi stratejisi haline dönüştürmesi gerekiyor. Türkiye’de son 10 yıldır çok ciddi bir büyüme izliyoruz. Türkiye’nin bu canlılığı koruması ve 2023 hedefine ulaşmak için yeni büyüme reçetesine uyarlaması gerekiyor. Bu süreçte yapısal reformlara ağırlık verilmesi, ihracat temelli büyümenin güçlendirilmesi, sanayi portföyünün dengelenmesi ve İstanbul dışı yenetekli işgücü erişiminin genişletilmesi gerekiyor. “ 

Rekabet artacak 

“2015 ve sonrasının en önemli konularından birisi, gelişmekte olan pazarlarda kazanma stratejileri bulmak olacak. Gelişmekte olan ülkeler CEO’ların gündeminde olmaya devam edecek, fakat bu pazarlar artık hem ABD gibi gelişmiş pazarlarla, hem de daha çekici olmaya başlayan gelişmekte olan pazarlarla rekabet etmek zorunda kalacaklar. Küresel yatırımcıların kırılgan pazar ortamlarında başarılı olabilecek yeni iş modelleri uygulamaları gerekecek. Bu arada küresel iş liderleri yetenekli işgücü için ciddi bir rekabet içinde olacaklar. Bu sebeple açık bir eğitim sistemi olan ülkeleri tercih edecekler. Dolayısıyla başarılı bir eğitim sistemine sahip olmak, ülkelerin refah yaratması açısından çok daha fazla önem kazanacak.”

Raporda öne çıkan değerlendirmeler şöyle:

◗ Küresel ekonomi nihayet istikrara kavuştu. 2014-2020 yılları arasında ortalama yıllık reel büyümenin yüzde 3-4 civarında olacağı tahmin ediliyor. 
◗ Gelişmekte olan ekonomiler yüzde 4’ten daha hızlı büyümeye devam edecekler. Öte yandan, gelişmiş ekonomilerin küresel ticaret içindeki payı 2010 yılından bu yana ilk kez yüzde 2’nin üstüne çıkacak.
◗ Bir sonraki küresel büyüme dalgası 
◗2020-10” adını verdiğimiz 10 temel pazardan gelecek. Bu pazarlardaki büyümeyi Sahra Altı Afrika pazarları da destekleyecek. 
◗ Her ne kadar küresel ekonomiye yönelik beklenti olumlu olsa da, küresel ekonomik büyümeyi rayından çıkartabilecek ciddi riskler mevcut. Bazı gelişmekte olan pazarlar sermaye akışlarına karşı çok fazla kırılgan olmaya devam ediyor. Gelişmekte olan pazarların birbirlerinden çok fazla etkilenmesi ve bir ülkede yaşanan krizin diğer ülkelere hızla yayılma olasılığı da önemli bir risk. Öte yandan Rusya gerilimi; Suriye’de iç savaş; Kuzey Kore, Orta Asya gibi bölgelerdeki istikrarsızlıklar; Çin-Japonya arasındaki gerilim de jeopolitik risklerin başında geliyor. 
◗ Sonuç olarak küresel ekonominin daha güçlü bir büyüme dönemine girdiği kesin; fakat doğru fırsatları belirleyebilmek eskisinden çok daha zor olacak. 
◗ Makro düzeydeki vergi ve parasal desteklerin azalması ile, büyüme; yapısal reformlar ve politika seçimlerinin kalitesi ile kendini gösterecek. Yapısal reformlar, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomiler için kritik önem taşıyor. 
◗ Özellikle gelişmiş euro ülkeleninin eğitim, eşitsizlik, yaşlanma ve kurumsal zayıfl ıklar gibi rekabetçiliği ilgilendiren alanlara odaklanması gerekecek. Gelişmekte olan ülkeler ise, istihdam piyasası reformu, yabancı yatırımı düzenleyen yasalar, eğitim, altyapı gibi alanlara öncelik vermeli.

didem.jpg

Bu konularda ilginizi çekebilir