NATO’nun 76’ncı yıl dönümü: İttifakın geleceği ne olacak?

Avrupa Birliği Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (EUISS) Araştırmacısı Dr. Giuseppe Spatafora, 4 Nisan 2025, NATO’nun kuruluşunun 76. yıl dönümünde, Trump’ın yeni döneminin NATO üzerindeki etkilerini kaleme aldı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
NATO’nun 76’ncı yıl dönümü: İttifakın geleceği ne olacak?

4 Nisan 2024’te, NATO’nun kuruluşunun 75. yıl dönü­mü kutlandı. 1949’da im­zalanan Kuzey Atlantik Antlaş­ması’nın yıldönümünde atmos­fer oldukça iyimserdi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ifadesiyle, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, “beyin ölümü gerçekleşmiş NATO’yu” yeni­den canlandırmış. Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılması da ittifakın kuzey kanadını önem­li ölçüde güçlendirmişti.

ABD Kongresi’nin Ukrayna’ya veri­lecek yeni yardım paketini askı­ya almasına ve o dönem başkan adayı olan, şimdiki ABD Başka­nı Donald Trump’ın seçim kam­panyasında ABD’nin “bedavacı” olarak tanımladığı müttefiklere karşı taahhütlerini sorgulama­sına rağmen, NATO “Trump’a karşı dayanıklı” görünüyordu.

Yaz aylarında Washington’da düzenlenen zirvede müttefikler transatlantik birliği yeniden te­yit etti ve Ukrayna’ya yardımla­rı koordine edecek yeni bir NA­TO komutanlığı, Almanya’nın Wiesbaden kentindeki ABD üs­sünde faaliyete geçti.

Transatlantik çatlaklar derinleşiyor

Ancak yalnızca bir yıl sonra, 4 Nisan 2025’te, her şey tamamen değişmiş durumda. Yeni Trump yönetiminin söylem ve politika­ları, ABD›nin Avrupa›yı savunma taahhüdüne olan güveni sarsmış görünüyor. Yapılan son bir anke­te göre, Avrupalıların çoğunluğu Trump’ı artık Avrupa’nın müt­tefikinden çok “düşmanı” olarak görüyor. Avrupa’nın ABD desteği olmadan kendi güvenliğini sağla­ma ihtimali gündeme gelmiş du­rumda. NATO’nun geleceği ise belirsizleşiyor.

Göreve başladıktan birkaç haf­ta sonra Trump, ABD’nin Uk­rayna politikasını tamamen de­ğiştirdi ve Rusya ile görüşmele­re başladı. Bu görüşmelerde ise Kremlin’in taleplerinin çoğunu kabul etti ve Ukrayna’yı müzake­reye zorlamak için, sağladığı yar­dım ve istihbaratı bir hafta sürey­le kesti. Şimdi Ukrayna ya ken­disi için olumsuz koşullar içeren bir ateşkes anlaşmasını imzala­yacak ya da ABD desteğini tama­men kaybedecek.

Ukrayna’dan farklı olarak, di­ğer Avrupa ülkeleri ABD’ye NA­TO Antlaşması’nın 5. maddesi ile bağlı ve bir üyeye yapılan sal­dırı tüm ittifaka yapılmış sayılı­yor. Ancak artık karşılıklı anlaş­malara yönelik güven sarsılmış durumda ve Avrupalıların aklın­da tek bir soru var: “Acaba sıra­daki biz miyiz?” Trump ve ekibi geleneksel NATO müttefiklerini açıkça eleştirerek onları “beda­vacı” ve sürekli “kurtarılması ge­reken” ülkeler olarak tanımlıyor.

ABD’nin NATO’ya olan taahhüdü artık savunma harcamalarının artırılması veya ABD lehine tica­ret politikalarının benimsenme­si gibi şartlara bağlanabilir. Böy­lece savunma, artık müttefikle­rin satın almak zorunda kaldığı bir “ürün” haline dönüşebilir.

ABD’nin bazı talepleri aslın­da savunma harcaması yükünün paylaşımı ilkesinin daha gelişmiş bir versiyonu olarak yorumlana­bilir. ABD Savunma Bakanı Pe­te Hegseth’e göre, ülkesi, Çin ve iç güvenlik gibi konulara odakla­nırken, Avrupa kendi kıtasındaki geleneksel caydırıcılığın sorum­luluğunu üstlenmeli. Bu yük pay­laşımı fikri aslında önceki ABD yönetimlerinin de desteklediği uzun vadeli bir trend. Diğer müt­tefikler, savunma harcamalarını artırarak ve NATO içinde daha fazla sorumluluk alarak bu hede­fe destek verebilir.

Fakat ABD’nin bu taleplerini, Trump yönetiminin söylemle­rinde yer alan diğer tehditkar un­surlardan ayırmak zor. Trump’ın Grönland (Danimarka toprağı) ve Kanada’yı ilhak etmekle ilgi­li sürekli dile getirdiği iddialar, ABD’nin en yakın müttefikleri­nin toprak bütünlüğüne yöne­lik doğrudan tehdit oluşturuyor.

ABD’nin Orta Doğu Özel Temsil­cisi Steve Witkoff’un “Rusya Av­rupa için tehdit değil” açıklaması ve Washington’un Kremlin’e yö­nelik siber saldırı operasyonla­rını durdurmayı ve yaptırımla­rı kaldırmayı düşündüğüne da­ir belirtiler, ABD’nin savunmasız durumdaki Avrupalı müttefikle­ri korumak yerine Putin’le Avru­pa’nın aleyhine bir uzlaşma yolu­na gidebileceğini düşündürüyor.

Tüm bu gelişmeler NATO’nun caydırıcılık gücüne zarar veriyor. ABD’nin Avrupa’yı terk etmek gi­bi açık bir niyeti olmasa bile, Rus­ya gibi rakipler bu güvensizlik or­tamını NATO’yu daha da zayıflat­mak için kullanabilir. NATO’nun stratejik konsepti, transatlantik bağı caydırıcılığın temel unsuru olarak vurguluyor. Bugün bu te­mel ciddi biçimde çatırdıyor.

Ordular bütünleşik durumda

 NATO’nun sadece siyasi bir ittifak olmadığını, aynı zamanda 32 ülke ordusunu kapsayan, birbiriyle entegre bir askeri yapılanma olduğunu vurgulayan Avrupa Birliği Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (EUISS) Araştırmacısı Dr. Giuseppe Spatafora, “Başka hiçbir ittifak, NATO’nun sahip olduğu seviyede kurumsallaşmış değil.

Müttefikler savunma planlarını birlikte oluşturuyor, kuvvet yapılarını birlikte geliştiriyor ve ortak komuta altında eğitim ve tatbikatlar yapıyorlar. NATO’nun komuta yapısı her ne kadar ABD’ye (üsler, lojistik destek ve SACEUR gibi önemli komutanlık pozisyonları açısından) yoğun şekilde bağlı olsa da, Avrupa orduları da bu sistem içinde oldukça bütünleşik durumda” dedi.

Siyasi kararlılık, başarı getirebilir

NATO’nun varlığını sürdürebilmesi için yapılabilecek en iyi şey, ittifakı ABD’ye daha az bağımlı hale getirmek diyen Avrupa Birliği Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (EUISS) Araştırmacısı Dr. Giuseppe Spatafora şöyle devam etti: “Avrupa ülkeleri ve Kanada, savunma yükünün daha büyük kısmını üstlenerek ve zamanla ABD’ye bağımlı unsurların yerini alabilecek Avrupa merkezli savunma kapasiteleri geliştirerek, ciddi yatırımlar ve siyasi kararlılık ile birlikte bunu başarabilir.

Avrupa Komisyonu tarafından başlatılan ReArm Europe – Readiness 2030 girişimi, yaklaşık 800 milyar euroluk bir kaynak yaratarak, Avrupa ülkelerine kendi savunma kapasitelerini artırma ve güçlü bir caydırıcılık oluşturma fırsatı sunuyor.”

NATO’nun işleyişi engellenebilir

Fakat bu girişimlerin de bütün sorunları çözemeyebileceğini söyleyen Avrupa Birliği Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (EUISS) Araştırmacısı Dr. Giuseppe Spatafora, “Eğer Trump gerçekten NATO’yu parçalamak isterse bunu yapma kapasitesine sahip. 2023 yılında Kongre tarafından kabul edilen, NATO’dan çekilmeyi Senato ya da Kongre kararına bağlayan yasa, ABD başkanının NATO’dan tek taraflı olarak çekilmesini zorlaştırıyor. Ancak Trump, ittifak içinde kalarak ve bazı müttefiklerle çatışma yaşayarak NATO’nun işleyişini ciddi şekilde engelleyebilir. Bu senaryo belki en yüksek ihtimal olmayabilir, ama artık imkansız da değil” değerlendirmesinde bulundu.

Kaynak: DÜNYA - İSTANBUL