Merkez bankaları ekonomiye çare arıyor
Yeni yılın ilk ayında merkez bankalarının farklı yönde ve şaşırtıcı politika hamleleri gündeme damgasını vurdu
Yeni yılın ilk ayında merkez bankalarının farklı yönde ve şaşırtıcı politika hamleleri gündeme damgasını vurdu. İlk olarak İsviçre Merkez Bankası, üç yıldan daha fazla bir süredir uyguladığı kurda alt band uygulamasını kaldırarak, "negaif faiz" ortamını derinleştirici kararlar aldı.
Danimarka Merkez Bankası da negatif faizlerini daha da düşürdü. Hindistan Merkez Bankası, program dışı toplandı ve politika faizini 25 baz puan düşürerek yüzde 7,75'e indirdi. Takip eden dönemde de, sırasıyla Mısır, Peru ve Kanada merkez bankaları politika faizinde "beklenmedik" indirimlere gitti.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da enflasyon görünümündeki iyileşmeye paralel bu ayki toplantısında politika faizi olarak öne çıkan bir haftalık repo faiz oranını 50 baz puan indirirken, faiz koridorunu sabit tutmayı tercih etti.
Son olarak da Avrupa Merkez Bankası da (ECB) Eylül 2016'ya kadar ayda 60 milyar Euroluk, toplamda 1 trilyon Euronun üzerinde tahvil alımı yapacağını duyurdu.
ECB'nin açıkladığı yeni parasal genişleme hamlesine paralel dünya genelinde merkez bankalarının yeni bir parasal genişleme döngüsüne girdiği belirtiliyor.
Ekonomistler, Avrupa'da merkez bankalarının bu yeni parasal genişleme döngüsüne gitmelerine neden olarak, ECB'nin parasal genişlemeye gitmesinin ardından Euro Bölgesi kaynaklı fon akımlarının ülke kurlarını aşırı değerli hale getirip dış dengeye ve finansal istikrara zarar vermesini engellemenin yanı sıra deflasyon kaygılarıyla fiyatların daha düşmesini engellemek olduğuna dikkati çekiyor.
Ekonomistler, gelişmekte olan ülke merkez bankalarının ise düşük faiz ortamının devam edeceği beklentileriyle, küresel ekonomik büyümeye ilişkin kaygıların son dönemde artması ve ülkelerin dış pazardaki kayıplarını iç talebi canlandırarak telafi etmeye çalışmaları sonucu faiz indirimlerine gidildiğini ifade ediyor.
Emtia ve petrol fiyatlarındaki düşüşün ekonomilerine zarar vereceği ve sermaye akımlarının tersine döneceği endişeleri ile Brezilya ve Rusya merkez bankaları ise faiz artırımına giden ülkeler oldu.
"En önemli sebep düşen petrol fiyatları"
Economics Consulting (EEC) Kurucusu ve Ekonomist Şevin Ekinci, merkez bankalarının bu genişlemelere gitmelerinin en önemli sebebinin düşen petrol fiyatları olduğunu söyledi.
Faiz indirimine giden birçok ülkenin petrol ithalatçısı ülkeler olduğunu kaydeden Ekinci, hem fiyat artışlarının hem de cari açıklarının büyük bölümünün ithal ettikleri petrolden kaynaklandığını ifade etti.
Petrol fiyatları sayesinde bu ülkelerin enflasyon görünümlerinde ciddi olumlu gelişmeler olduğunu vurgulayan Ekinci, şunları kaydetti:
"Mısır'da enflasyon dört aydır sürekli düşüyor ve en son yüzde 7,6 düzeyinde. Peru'da çekirdek enflasyon oranı yüzde 2,5 seviyesine düştü. Ancak buna rağmen faiz indirim oranları çoğunda 25 baz puanı geçmedi. Birçok gelişmekte olan ülke petrol fiyatlarının yansımalarından dolayı faiz indirirken Romanya, İsviçre ve Danimarka ise ECB'nin olası parasal genişleme kararı öncesi Eurodaki değer kaybına karşı kendi para birimlerindeki olası aşırı değerlenmeye önlem almak amacıyla faiz indirdi. Ancak Kanada petrol ihracatçısı bir ülke ve ihracatının yüzde 30'unu petrol ihracatı oluşturuyor. Orada ise petrol fiyatlarının yarattığı şok hem enflasyonda aşağı yönlü riski kuvvetlendirdiğinden hem de finansal istikrar riskine tehdit görüldüğünden faiz indirimi yapıldı."
Faiz indirim listesine bu senenin ilk yarısında çok geçmeden Çin ve Güney Kore'nin de katılacağını tahmin ettiklerini dile getiren Ekinci, her ne kadar İngiltere'nin planladığı faiz artırımını öteleyeceği belirtilse de 2016 yılının sonunda enflasyonda hedefledikleri yüzde 2 seviyesinin bir anda geçebileceği endişelerinin olduğunu kaydetti.
Aynı şekilde, birikimsel etkiler sonucunda ABD'de de enflasyonun bir anda ortaya çıkma endişelerinden çekinildiği için faiz artırımının daha da ötelenmemesinin savunulduğuna dikkati çeken Ekinci, "Bunun tam ters tarafında Brezilya enflasyon konusunda rahatsız olduğu için faizi 50 baz puan artırdı ve faizini son üç yılın en yüksek seviyesine yüzde 12,25'e yükseltti. Brezilya'da enflasyon beklentisinin üst bandı yüzde 6,5 ve son verilere göre enflasyonu yüzde 6,7 civarında. Rusya Merkez Bankası da enflasyon ve büyüme endişeleri yüzünden faiz oranını yüzde 10,5'den yüzde 17'ye yükseltti" diye konuştu.
"Merkez bankaları yeni bir genişleme döngüsüne girdi"
Ziraat Yatırım Ekonomisti Bora Tamer Yılmaz ise ECB'nin açıkladığı yeni parasal genişleme hamlesine eşzamanlı dünya genelinde merkez bankalarının yeni bir genişleme döngüsüne girdiğine dikkati çekti.
Merkez bankalarını dört ana etmenin mevcut döngüye sevk ettiğini ifade eden Yılmaz, bunları şöyle sıraladı:
"Birincisi Euro Bölgesi kaynaklı fon akımlarının ülke kurlarını aşırı değerli hale getirip dış dengeye ve finansal istikrara zarar vermesini engellemek. İkincisi düşük enflasyon ortamında fiyat seviyelerinin daha fazla gerilemesini engellemek ve kendi enflasyon hedefleriyle uyumlu seviyelere getirebilmek. Üçüncüsü ticaret şartlarının zorlaştığı, küresel ticaret artışının son 20 sene ortalaması yüzde 5,3'ün altına düşmesiyle dış pazardaki kayıpları, iç talebi canlandırarak telafi etmek. Dördüncüsü de yapısal reformların hayata geçebilmesi için yasama ve yürütmeye zaman kazandırmak."
Fed'in 2009 ve özellikle 2010 yılındaki parasal genişleme hamlesinin gelişmekte olan ülke ekonomilerine yönelen ciddi bir fon akışına neden olduğunu anımsatan Yılmaz, Çin, Türkiye, Meksika gibi ülkelerde uluslararası piyasalarda ucuzlayan fonlama maliyeti nedeniyle hem yerel hem de yabancı para cinsi kredi kullanımının hızla arttığını kaydetti.
Yılmaz, gelişmekte olan ülkelerin faiz indirimleriyle kurlarının aşırı değerlenme baskısını engelleme, makro-ihtiyati tedbirlerle de kredi kullanımını dengeleme arayışında olduklarını düşündüklerini vurguladı.
Gelişmiş ülkeler içinse durumun biraz daha değişik olduğunu dile getiren Yılmaz, Japonya, İsviçre gibi ülkelerin finansal piyasalarda risklerin arttığı dönemlerde yatımcıların varlıklarını taşıdıkları yerler olduğunu söyledi.
Yılmaz, şöyle devam etti:
"Japon Yeni 2007-2011 döneminde yüzde 33,8 değer kazanarak dolar karşısında 75,35'e kadar güçlendi. İsviçre Frangı ise 2006-2011 döneminde (merkez bankası müdahale etmeden önce) yüzde 42 değer kazanarak dolar karşısında 0,7071 değerine kadar güç kazandı. Tüm bu gelişmeler ülkelerin ihracat koşullarına ve ekonomik büyümelerine olumsuz etki ettiği için Japonya'da 'Abenomics' programı devreye girerken, İsviçre'de de merkez bankası Euro karşısında tek yönlü çıpa uygulaması başlattı. Tekrar benzer bir duruma düşmemek için Japonya Merkez Bankası parasal genişlemeyi kuvvetlendirirken, İsviçre ise negatif faiz uygulamasını derinleştirmekte..."
Çin ekonomisinin 2000'li yıllarda yıllık ortalama yüzde 9,4 büyüdüğünü, ciddi şekilde yatırımlar gerçekleştiren ekonomide hammadde ihtiyacının ortaya çıktığını ve tüm hammaddelerin ciddi şekilde değer kazandığını hatırlatan Bora Tamer Yılmaz, Çin'in yatırımlarda uzaklaşıp, iç tüketime yönelen yeni ekonomik modelinde hammadde ihtiyacının azalmakta ve talep düşüşünün hammadde fiyatlarını ciddi şekilde baskılamakta olduğunu vurguladı.
Yılmaz, böylece ortaya çıkan arz fazlası ve daha önceki talep artışına göre kurulmuş kapasite fazlasının üretici fiyat seviyelerinin düşmesine neden olduğunu anlattı. Çin'de pek çok demir/çelik ocağının kapasite nedeniyle hükümet tarafından belirli kriterleri karşılamadığı için kapatıldığını ifade eden Yılmaz, "Uzak-Doğu'daki bu gelişme ticaret bağları üzerinden Euro Bölgesi'ne ve oradan da civar ülkelere (İskandinavya, Doğu Avrupa, İsviçre) yayılmakta. Dünya genelinde fiyat seviyelerinin baskı altında kalması merkez bankalarının düşük faiz veya bilanço genişlemesine yol açmakta" değerlendirmesini yaptı.
"İç pazardaki dinamizm borçlanma maliyetine bağlı"
Euro Bölgesi'nde beliren yavaşlamanın etkisiyle küresel ticaret hacminde son yıllarda bir gerileme gözlendiğini ifaden Yılmaz, ABD'nin 2014 yılında toparlanmaya başlamasıyla bir miktar canlanma beklense de eski trende ulaşılıp ulaşılamayacağına yönelik kaygıların söz konusu olduğunu belirtti.
Küresel ticaret pazarının daraldığı bir ortamda Ortadoğu, çeşitli Afrika ülkeleri ve son olarak Ukrayna gelişmeleri nedeniyle Rusya yaptırımları da eklendiğinde jeopolitiğin de ticaret hacmine yardımcı olmadığını vurgulayan Yılmaz, şunları kaydetti:
"Bu ortamda ekonomi yönetimlerinin politikalarını şekillendirebilecekleri tek alternatif iç pazar haline gelmekte. İç pazardaki dinamizm ise borçlanma maliyetine bağlı olduğu için merkez bankaları döngüsel bir hızlanma arayışıyla faiz oranlarını düşürmekte... Hammadde talebinin azalması ve fiyatların gerilemesiyle Kanada, Avustralya, Norveç ve İsveç gibi ülkelerde yeraltı zenginliklerine yönelik yatırımları azaltmakta. Bu ülkelerin de kendilerine örneğin Avustralya'da konut sektörü gibi iç pazara yönelik alternatifler bulmalarını gerektiriyor. Hammadde ticaretindeki kayıpları iç pazarı canlı tutarak bu ülkeler telafi etme arayışında."
Yılmaz, ABD'nin eski Hazine'den Sorumlu Bakanı Lawrence Summers'ın başını çektiği bir grup ekonomistin dünyada talebin yapısal nedenlerle yavaşladığını, para politikası uygulayarak talebin canlanmasının mümkün olmadığı görüşünde birleştiğini söyledi.
"Merkez bankacıları henüz döngüsel bir yavaşlama tezinden vazgeçmiş değil" diyen Yılmaz, bu nedenle para arzını canlı tutarak genişlemeci para politikalarıyla küresel çapta talebi canlandırmaya çalıştıklarını ifade etti.
Yılmaz, Euro Bölgesi, Japonya başta olmak üzere gelişmekte olan ülkeler de dahil ötelenen yapısal reformların da hayata geçirilebilmesi için kanun koyuculara (yasama) ve yürütmeye zaman kazandırmakta olduğunu sözlerine ekledi.