İngiltere seçime terörün gölgesinde gidiyor
Brexit ekseninde başlayan seçim mücadelesine iki hafta arayla yaşanan terör saldırılarının gölgesi düştü.
Birleşik Krallık’ta ülkenin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılması (Brexit) ekseninde başlayan erken genel seçim mücadelesine iki hafta arayla yaşanan terör saldırılarının gölgesi düştü.
Başbakan Theresa May 18 Nisan’da sürpriz bir şekilde erken seçim kararını açıkladığında, bu karara gerekçe olarak parlamentoya daha büyük bir çoğunlukla gelmek ve Brexit müzakere masasına daha güçlü bir şekilde oturmak arzusunu gösterdi.
May, muhalefetteki İşçi Partisi ile Liberal Demokrat Partinin, kendisinin benimsediği ve "sert Brexit" olarak nitelendirilen yaklaşımı parlamentodaki oylamalarda tehlikeye sokacağını savunuyordu. Ancak May’in asıl amacının anketlerde en yakın rakibinin yüzde 20'den fazla bir farkla önünde olmasından cesaret aldığı yorumları yapıldı.
Anketler nisan ortası itibarıyla, May'in tek başına hükümet kurmak için gerekli 326'nın çok üzerine çıkarak 400 milletvekiliyle iktidara geri dönebileceğini gösteriyordu.
May’in, AB referandumu sonrasında David Cameron’ın istifasıyla boşalan başbakanlık koltuğuna sadece partinin parlamento grubundaki bir oylamayla gelmesi başından beri eleştiri konusu olmuştu. Muhalefet partilerinin ilk günden erken seçime gitmesi ve halktan güven oyu alması çağrısı yaptığı May, bu çağrıları ısrarla geri çevirmişti.
May’in basında “u-dönüşü” diye nitelendirilen erken seçim kararı, muhalefetin de meydan okumayı kabul etmesiyle başladı.
Seçim arifesinde terör dalgası
Seçim kampanyasını "Güçlü ve istikrarlı liderlik" sloganıyla yürüten May, seçmene kendisinin alternatifinin İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn öncülüğünde "bir kaos koalisyonu" olacağı mesajını verdi. Ancak May'in istikrar vaadi, 22 Mayıs'ta Manchester'da ve 3 Haziran'da Londra'da yaşanan terör saldırıları nedeniyle sarsıldı.
Manchester saldırısının ardından ülkede terör tehdit seviyesi en üst dereceye çıkarılırken, yaklaşık bir hafta süreyle ordu da iç güvenlikte hassas noktalardaki nöbet ve devriye görevi üstlenerek rol aldı. Askerin uzun yıllar sonra sokağa inmesi, İngiltere'de halka terör karşısında güven vermeyi amaçlasa da “istikrar” konusunda kuşkular oluşmasına yol açtı.
Manchester saldırısının şoku henüz atlatılamamışken, seçime 5 gün kala cumartesi gecesi başkent Londra’nın kalbinde yaşanan araçlı ve bıçaklı saldırı dengeleri bir kez daha sarstı. 7 kişinin öldüğü, 48 kişinin yaralandığı saldırının yarattığı dehşet atmosferinde, seçimin iptali veya ertelenmesi yönünde görüşler de kamuoyunda seslendirildi.
Büyük siyasi partiler seçim kampanyalarına bir gün ara vermekle birlikte, seçimin kararlaştırılan tarihte gerçekleşmesi üzerinde anlaştı. Ancak seçimin gündemi geri dönülmezcesine terör ve güvenlik konularına kaydı.
May'in sorumluluğu
Birleşik Krallık tarihinde ilk defa peş peşe yaşanan iki büyük terör saldırısının hemen ardından sandık başına gitmeye hazırlanırken, Başbakan May de 2010-2016 yıllarında içişleri bakanlığı yapması ve son bir yıldır da başbakanlık makamında oturması nedeniyle, saldırıların önlenememesinin sorumlusu olarak görülüyor.
May, özellikle bakanlık döneminde kendisine bağlı olan polis ve istihbarat servislerinin kadrolarında ve bütçelerinde gittiği kesintiler nedeniyle baskı altında bulunuyor.
İngiltere tarihinde içişleri bakanlığı görevinde en uzun süre kalan kişi olan May'in döneminde polisin kadrosu yaklaşık 20 bin kişi azaltılmış, polise ayrılan bütçe de yüzde 20 düşürülmüştü.