CIA'in işkence raporları yargıyı harekete geçirdi

ABD'de CIA'in işkence raporunun ardından, ülkede bu teknikleri kullananların yargı önüne çıkarılması noktasında tartışma başladı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

WASHINGTON  - ABD Senatosu’nun, Merkezi Haberalma Teşkilatı'nın (CIA) işkence raporunu açıklamasının ardından, ülkede bu teknikleri kullananların yargı önüne çıkarılması noktasında tartışma başladı ama ABD Adalet Bakanlığı soruşturma dosyasını tekrar açmaya sıcak bakmıyor.

ABD Senatosu İstihbarat Komitesi’nin iki gün önce açıkladığı, CIA'nın 11 Eylül saldırıları sonrası terör şüphelilerine uyguladığı işkence içeren gözaltı ve sorgulama tekniklerine dair raporu ülkede soğuk duş etkisi yaptı.

CIA’nın 11 Eylül saldırılarından sonra "kara bölgeler" olarak adlandırılan merkezlerde terör şüphelilerine uyguladığı acımasız sorgulama teknikleri biliniyordu ancak bunun ayrıntılı bir raporla gözler önüne serilmesinin ardından ülkedeki tepki de arttı.

Yurt dışında da tepkiler gelirken, hem ülke içi hem uluslararası alanda sorumluların yargı önüne çıkarılması noktasında da tartışma başladı. 

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Prens Zeyd Raad el-Hüseyin, işkenceye karşı BM sözleşmesinin kimseyi cezadan muaf tutmadığını belirtirken, BM İnsan Hakları ve Terörle Mücadele Özel Raportörü Ben Emmerson, sorumluların yargılanması gerektiğini bildirdi.

İnsan hakları örgütleri de sorumluların yargılanmasını istiyor

İnsan hakları grupları da terör şüphelilerini işkence düzeyine varan yöntemlerle sorgulayan CIA yetkililerinin yargılanmasını istedi. Amerikan Sivil Haklar Birliği İnsan Hakları Programı Direktörü Jamil Dakwar, şunları kaydetti:

“Bu raporun bir çıktısı olmasını umuyoruz. Rapor, herhangi bir ceza davası açılmasını öngörmese de tutuklulara barbarca muameleye dair şok eden detaylar ve işkence programının kapsamı, seçenekler ve politika ne olursa olsun, bu konuda kanuni yükümlülük doğuruyor. ABD ve Adalet Bakanlığı’nın bu konuda bağımsız bir soruşturma yürütmeye ve Bush yönetiminin işkence programını tamamen araştırmaya yönelik tam yetkiye sahip özel bir savcı tayin etmesi yükümlülüğü bulunuyor.”

ABD Başkanı Barack Obama, göreve gelmesinin hemen ardından CIA’nın kullandığı işkence yöntemlerine yasak getirmişti.

Konuyla ilgili, ABD Adalet Bakanlığı tarafından 2009 yılında “Durham Soruşturması” olarak da adlandırılan inceleme yürütülmüştü. Soruşturma, Federal kıdemli savcı John Durham’ın öncülüğünde yapılmış, “herhangi bir kişiye dava açılmasını sağlayacak yeterli kanıtlara ulaşılamadığı” sonucuna varılmıştı.

Adalet Bakanlığının dünyaya ve kamuoyuna daha fazla bilgi sağlamak zorunda olduğunu belirten Dakwar, savcı Durham'ın kimlerle görüştüğünün net olmadığını, soruşturmanın eski tutuklularla ya da CIA işkencesine maruz kalan tutuklularla görüşmeleri kapsamadığını tahmin ettiklerini kaydetti.

Dakwar, soruşturmanın Beyaz Saray da dahil olmak üzere ABD hükümetinin en üst düzeylerdeki yetkililerinin sorumluluklarını da mercek altına alan kapsamlı bir boyuta sahip olup olmadığının da bilinmediğini söyleyerek, bu soruşturmaya dair daha fazla bilgi paylaşımı da dahil olmak üzere CIA programına dair şeffaflık eksikliğini giderecek ilave adımlar atılması gerektiğini vurguladı.

'İşkence uluslararası yükümlülüklerinin de ihlali'

İşkence yapılmışsa bunun bir suç teşkil ettiğine dikkati çeken Dakwar, bunun da sadece ABD yasalarının ihlalini oluşturmakla kalmayacağını, aynı zamanda işkenceye karşı BM sözleşmesi başta olmak üzere ABD'nin uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini de ihlal edeceğini söyledi.

Dakwar, olası bir yeni soruşturmanın dönemin Başkanı, Başkan Yardımcısı gibi üst düzey yetkililer de dahil hükümetteki her düzey yetkiliyi kapsaması gerektiğini dile getirdi.

Soruşturmaya çok geç bile kalındığını, bu olayda adaletin peşinde gitmemenin ABD'nin kredibilitesine ve namına ciddi zarar vereceğini savunan Dakwar, bunun gelecekteki yönetimleri de bu tür taktiklere başvurmada cesaretlendireceğine değindi. Dakwar, "Dolayısıyla cezai soruşturma başlatılması Amerikan tarihindeki bu üzücü faslı kapatma doğrultusunda önemli bir adım olur" dedi. 

İşkenceden sorumlu kişilerin yargı önünde hesap vermesiyle gelecek yönetimlere de açık bir mesaj gönderileceğini ve Obama için de bir miras olacağını belirten Dakwar, yönetimden geçmişteki soruşturmayı tekrar açmasını istedi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü İcra Direktörü Kenneth Roth da Obama yönetimine, işkenceye onay veren ve bu "vahşi yöntemleri" uygulayanların hesap vermelerini sağlama çağrısı yaparak, "Eğer sorumlular yargılanmazsa gelecekte başka başkanlar da güvenlik gerekçesiyle işkence yöntemini bir seçenek olarak değerlendirebilir" ifadesini kullandı.

Medya da tepkili

Amerikan medya organlarının çoğu, bu işkenceleri kabul edilemez ve büyük bir ayıp olarak nitelendirdi.

New York Times gazetesi, bu suçları işleyenlerden neden hesap sorulmadığına dikkati çekerek, CIA işkence programının terör tehdidini önleyici bir istihbaratı hiçbir zaman ortaya çıkarmadığına dikkat çekti.

Gazetenin yazısında, bu eylemleri yapanları yargı önüne taşıma girişimlerinin de ulusal sırlar bahanesiyle engellendiğine değinildi.

Los Angeles Times gazetesi de bu tür muamelelerin hayati önemde istihbarat üretseler dahi Cenevre Sözleşmesi'ni ihlal ettiğini belirtti.

'Yönetim daha ileri götürmeye isteksiz görünüyor'

Ancak bazı uzmanlar, daha önceki soruşturma nedeniyle dava açılması ihtimalini düşük buluyor.

Düşünce kuruluşu Center for American Progress’ın kıdemli uzmanlarından Ken Gude, Adalet Bakanlığı zaten aynı meseleye daha önce baktığı için bu konuda dava açılması olasılığının zayıf olduğunu kaydetti.

Gude, “Bunun yanında Obama yönetimi de bunu fazla ileriye götürmeye isteksiz görünüyor” diye konuştu.

Adalet Bakanlığının belki soruşturmasını yeniden açabileceğini ifade eden Gude, raporun CIA’in bu teknikleri aşırı derecede kullandığına dair yeni detaylar ve yetki kullanımında Adalet Bakanlığına karşı yanıltıcı eylemlerde bulunduğu noktasında yeni bilgiler sunduğunu dile getirdi.

Bush yönetimine dair suçlama getirilmesini olası bulmayan Gude, yönetim yetkililerinin dahiliyeti noktasında doğrudan kanıtların bulunmadığına işaret etti. Gude, ancak bu konuda diğer ülkelerin suçlamasıyla uluslararası bir davanın yürütülmesi olasılığının bulunduğunu söyledi. Gude, bunu, bu konuda daha önce çabaları bulunan İspanya ve Belçika gibi ülkelerin yapabileceğini ama iki ülkenin de ABD ile diplomatik mücadeleye girmek isteyeceğini sanmadığını söyledi.  

Gude, dava açılması halinde de bunun CIA Başkanına uzanmayacağını, bu işkenceleri yapanlar ve bu sorgulamaları planlayanların suçlanabileceğini öngörerek, “Daha geniş anlamda programı denetleyen yönetimlerin herhangi bir suçlamaya tabi tutulacağını sanmıyorum eğer dava açma durumu olsa bile” diye konuştu.

Gude, kanuni sorumluluğun yanında siyasal sorumluluğun da olması gerektiğini, raporun yayınlanmasının ardından bile bu uygulamalara neden olanların tavırlarında değişiklik olmamasını rahatsız edici bulduğunu kaydetti. 

Adalet Bakanlığı yeni soruşturmaya sıcak bakmıyor

ABD Adalet Bakanlığı Ulusal Güvenlik Sözcüsü Marc Raimondi de 2009 yılında Adalet Bakanı’nın, 11 Eylül saldırılarından sonraABD hükümeti tarafından gözaltına alınan bazı bireylere yanlış uygulamaların gözden geçirilmesi talimatı verdiğini söyledi. 

Bu incelemenin iki ceza kovuşturmasından oluştuğunu belirten Raimondi, ancak Adalet Bakanlığı’nın, makul kanıtların, makul şüphelerin ötesinde mahkumiyet getirecek yeterlilik sunmaması nedeniyle sonuçta bu kovuşturmalar için dava açmayı reddettiğini kaydetti.

Raimondi, “Savcılar, komitenin açıkladığı raporu inceledi ve daha öncesinde karar vermelerine neden olanlardan farklı, yeni bir bilgi bulamadı” diye konuştu. 

Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest da birkaç yıl önce Adalet Bakanlığı'ndan kıdemli federal bir savcının bu konuya baktığını ve herhangi bir kişiye dava açacak yeterli bir kanıt olmadığı sonucuna ulaştığını söyledi.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki de eğer bir yargılama olacaksa bunun için ABD’nin kendi adalet sisteminin uygun yer olduğunu bildirdi.

Sorumlularını uluslararası yargı önüne çıkarmanın yolları aranıyor

CIA uyguladığı işkence içeren gözaltı ve sorgulama tekniklerine dair Senato İstihbarat Komitesi raporunun büyük yankı uyandırmasının ardından, söz konusu programın sorumlularını uluslararası yargı önüne çıkarmanın yolları da aranmaya başlandı.

ABD Başkanı Barack Obama'nın raporun açıklandığı gün yaptığı, "meseleyi geçmişte bırakıp geleceğe bakma" yönündeki açıklamanın ardından, faillere yönelik federal bir soruşturma açılması umudu gittikçe azalırken, gözler ulusal mahkemelerin insanlığa karşı işlenen suçlar karşısında kayıtsız kaldığı durumlarda devreye giren Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) çevrildi.

Sahip olduğu siyasi boyut nedeniyle olduğundan daha karmaşık bir hale gelen uluslararası hukuk çerçevesi içinde, bir ülke vatandaşını o ülkenin rızası olmadan yargılamak oldukça zor.

Nitekim ABD, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin temelini oluşturan Roma Statüsünü onaylamadığı için mahkemenin kararlarının Amerikan vatandaşları üzerinde bir bağlayıcılığı bulunmuyor.

Buna rağmen hukukçular, Senato raporunda bahsedilen işkence içeren uygulamaların bir kısmı Roma Statüsüne taraf ülkelerde gerçekleştiği için failleri UCM kapsamında yargılamanın mümkün olabileceğini belirtiyor.

Illinois Üniversitesinden hukuk profesörü Francis Boyle, isnat edilen işkence suçlarının UCM'ye üye ülkelerde işlenmesine dayanarak mahkemeye, aralarında eski ABD Başkanı George W. Bush, yardımcısı Dick Cheney ve eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in bulunduğu yedi kişi için suç duyurusunda bulundu.

'UCM itibarını yeniden kazanmalı'

Boyle, başvurusunun inceleme sürecinde olduğunu, bu durumun geçmişte Amerikan hükümet yetkililerine karşı yapılan suç duyurularının hızlı bir şekilde reddedildiği düşünüldüğünde umut verici olduğunu söyledi.

UCM'nin bugüne kadar yalnızca bazı Afrika ülkelerindeki diktatörlere karşı etkili yargılama yaptığını kaydeden Boyle, mahkemenin kaybolan itibarını tekrar kazanması için CIA'nın uyguladığı işkenceler karşısında harekete geçmesi gerektiğini belirtti.

Boyle, 2007 yılında Malezya'da UCM'nin adaleti sağlayamadığı gerekçesiyle kurulan Kuala Lumpur Savaş Suçları Mahkemesi'nde görev yapan savcılardan biri. Sembolik işlev gören mahkeme, 2012 yılında eski başkan Bush ve çevresindeki yetkililere gıyaplarında savaş suçlarından hüküm giydirerek büyük yankı uyandırmıştı.

UCM tarafından açılacak bir davanın federal yargılamanın da önünü açabileceğini ifade eden Boyle, Obama'nın "geçmişi geride bırakma" yönündeki tavrını eleştirdi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

"Obama'nın Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olduğunu düşününce bu oldukça şaşırtıcı geliyor. Bu konuları iyi biliyor olmalı. Cezai takibat yapması için Adalet Bakanı Eric Holder'ı veya onun yerine geçmesi için önerdiği Loretta Lynch'i görevlendirmeli. Bunu yapmayacaksa, en azından özel bir savcı konuyu incelemek için görevlendirilmeli."

ABD'nin insan hakları konusundaki sicili üzerine çalışmalar yapan yazar ve aktivist Sam Husseini'ye göre, UCM'nin Amerika ve müttefiklerini gözeten yapısı, cezai tatbikat ihtimalini azaltıyor.

Uluslararası kuruluşlara hukukun egemenliği ilkesinin hakim olması için şu an normalde olduğundan daha fazla baskı yapılması gerektiğini savunan Husseini, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin ABD'nin işkence ağının parçası olan diğer ülkeler yoluyla harekete geçebileceğini, bu konuda Uluslararası Adalet Divanı'nın da rol oynayabileceğini söyledi.

'Evrensel yetki' ilkesi

New York merkezli Anayasal Haklar Merkezi (CCR) ise CIA'nın terör şüphelilerine uyguladığı işkence içeren gözaltı ve sorgulama tekniklerinin sorumlusu olan eski hükümet yetkililerinin uluslararası alanda yargılanması için "evrensel yargılama yetkisi" üzerinde duruyor.

Raporun açıklanmasının ardından yazılı bir açıklama yapan dernek, faillerin öncelikle Amerikan mahkemelerinde yargılanması gerektiğini, hükümetin buna izin vermemeye devam etmesi durumunda ise "evrensel yetki" prensibinin devreye sokulabileceğini iddia etti.

Bireylerin büyük suçlar karşısında dünyanın her yerinde yakalanıp yargılanabilmesine imkan veren evrensel yargılama yetkisine, 2. Dünya Savaşı'ndan beri 17 ülke tarafından başvuruldu.

Yetkinin en bilinen kullanımı, 1998 yılında Şilili eski diktatör Augusto Pinochet'in işkence suçuyla Londra'da bir İspanya mahkemesinin talebiyle yakalanması sürecinde yaşandı.

Evrensel yargılama yetkisi, "soykırım, savaş suçları, işkence, yargısız idam" gibi suçların tüm insanlığa karşı işlenmiş suçlar olduğu varsayımıyla 125'in üzerinde ülke tarafından tanınıyor.

'Sorumluların başka ülkede yargılanma ihtimali de var'

CIA raporunun yayınlanmasının ardından açıklamalarda bulunan BM İnsan Hakları ve Terörle Mücadele Özel Raportörü Ben Emmerson da uluslararası hukukun işkenceye karışan devlet görevlilerine dokunulmazlık tanımadığını vurguladı.

"Şimdi eylem zamanı. Raporda ortaya çıkarılan suçların sorumlusu bireyler yargının karşısına çıkarılmalı ve suçlarının ağırlığıyla orantılı şekilde cezalandırılmalı," diyen Emmerson, bunun sadece işkenceyi bizzat uygulayanlara değil bu suçları planlayan ve onay veren ABD hükümeti içindeki üst düzey görevliler için de geçerli olduğunu kaydetti.

ABD'nin İşkenceye Karşı BM Sözleşmesi uyarınca sorumlulukları olduğunu bildiren Emmerson, sorumluların üstlerinin emirlerini yerine getirme bahanesine de sığınamayacaklarını belirtti.

Emmerson, ABD Adalet Bakanlığı'nın sorumluların yargılanmasını temin etme yasal zorunluluğu olduğunu da hatırlatarak, işkencenin evrensel bir suç olduğunu ve sorumlularının ABD'de yargılanmamaları durumunda seyahat ettikleri başka bir ülkede yargılanma ihtimallerinin de olduğuna işaret etti. 

ABD Senatosu İstihbarat Komitesi'nin, CIA'nın 11 Eylül saldırıları sonrası terör şüphelilerine uyguladığı işkence içeren gözaltı ve sorgulama tekniklerine dair raporunda, CIA’nın uluslararası yasalara uymaksızın yakaladığı esirlere zarar verme ve acı çektirme taktikleri uyguladığı vurgulanmıştı.

Bu konularda ilginizi çekebilir