Avrupa'da 2022 "seçimler yılı" oldu! İşte sandıktan çıkan isimler...
Avrupa'da 11 ülke hem kendisi hem kıta için dinamikleri değiştirebilecek sınavlar verdi, aşırı sağ ilk kesin zaferini ve iktidar koltuğunu İtalya'da elde etti.
Avrupa'da 2022'de sandığa giden 11 ülkede belirleyici nitelikte seçimler yapılırken bazıları uzun süre hükümetsiz kaldı, bazılarında ise aşırı sağcı adaylar başa geçti.
Avrupa'da bu sene Emmanuel Macron'dan Viktor Orban'a kadar birçok lider, hem kendi ülkelerinde hem kıta genelinde dinamikleri değiştirebilecek "seçim sınavı" verdi.
11 ülkede genel seçim yapıldı. Bu ülkelerden bazılarında uzun süre hükümet kurulamadı.
En dikkati çekici unsur Fransa, İsveç ve İtalya'da aşırı sağcı adayların hatırı sayılır oylar alması oldu.
Yılın ilk genel seçimi, 26 Mart'ta Malta'da düzenlendi.
2013 yılından bu yana iktidarda olan İşçi Partisi (PL), üst üste üçüncü kez genel seçimlerden zaferle ayrıldı. Robert Abela, yeniden başbakan seçildi.
Batı Balkanlar ve Avrupa Birliği'nin "aykırı" liderleri aynı gün zaferlerini kutladı
3 Nisan'da hem Sırbistan hem Macaristan'da seçim yapıldı. Biri Batı Balkanlar'da, diğeri Avrupa Birliği'nde (AB) zorlayıcı tutumuyla dikkati çeken iki ülkede de mevcut liderler koltuklarını korudu.
Sırbistan'da yapılan seçimde, Ukrayna savaşıyla ilgili Rusya yanlısı tutum sergileyip bu hususta AB'nin yaptırımlarına katılmayan ve son dönemde Kosova ile yaşadığı gerginlikle AB tarafından sık sık uyarılan Aleksandar Vucic yönetimi, yeniden seçildi.
Macaristan’da AB'nin hukukun üstünlüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle eleştirdiği, fonlarını kesme seçeneğini devreye koyduğu ve bunun karşılığında başta Rusya-Ukrayna konusu olmak üzere AB'ye çeşitli tehditler yönelten Viktor Orban, bir ezici seçim galibiyeti daha aldı.
Orban, 2010'da oturduğu başbakanlık koltuğunu bırakmamış oldu.
Fransa
2022, Fransa için halkın 2'si cumhurbaşkanlığı, 2'si parlamento olmak üzere 4 kez sandık başına gittiği kritik bir yıl oldu.
Aşırı sağcı aday Marine Le Pen, 10 Nisan'daki ilk turda mevcut lider Emmanuel Macron'un karşısına çıktı. Yüzde 50'yi geçen aday olmadığı için seçim ikinci tura kaldı. 24 Nisan'da Macron, Le Pen karşısında galip çıktı. Ancak bu seçim, "Le Pen ve aşırı sağın oylarını artırdığı tarihi bir seçim" olarak kayıtlara geçti.
Fransa'da milletvekillerinin belirleneceği genel seçimlerinin ilk turu 12 Haziran'da, ikinci turu 19 Haziran'da yapıldı. İkinci kez cumhurbaşkanı seçilen Macron'un vaatlerini yerine getirebilmesi için genel seçimlerde mecliste salt çoğunluğu sağlayabilmesi ve hükümeti kurabilmesi büyük önem taşıyordu. Ancak bu, mümkün olmadı. Aşırı solcu Jean-Luc Melenchon'un girişimiyle kurulan Nupes ittifakı, ülkenin Meclisteki ilk muhalif siyasi gücü haline gelirken, aşırı sağ Ulusal Birlik (RN) 89 milletvekili çıkararak "tarihi" bir sayıya imza attı.
Mecliste salt çoğunluğu kaybeden hükümetin meşruiyeti tartışma konusu haline geldi.
Kuzey İrlanda
Kuzey İrlanda'da 5 Mayıs'taki parlamento seçimlerini, İngiltere'den ayrılıp İrlanda Cumhuriyeti ile birleşmeyi savunan Sinn Fein kazandı.
Bu sonuçla bölgenin 100 yıllık tarihinde ilk kez İrlanda milliyetçisi bir parti, seçimde ilk sırayı alarak başbakan çıkartma şansını elde etmişti.
Kuzey İrlanda'ya özel yetki paylaşımı anlaşmasına göre, birinci ve ikinci partilerin bölgeyi birlikte yönetmesi gerekirken, seçimlerden ikinci çıkan Demokratik Birlik Partisi (DUP) ile Sinn Fein halen ortak yönetim oluşturamadı. Ülkede bu yıl içinde tekrar seçime gidileceği duyurulsa da şimdilik ertelenmiş görünüyor.
İsveç
Aşırı sağ siyasetin İtalya'dan önce en yakın zamandaki kazanımı İsveç'te oldu. 11 Eylül'de yapılan seçimlerde, aşırı sağ görüşlü İsveç Demokratlar Partisinin (SD) oy oranını yüzde 20,5'e kadar yükselterek ülkenin 2. büyük partisi durumuna gelmesi dikkati çekti.
Hükümeti kurma görevi, ılımlı Muhafazakar Parti (M) lideri Ulf Kristersson'a verildi.
Sağ blok partiler yüzde 49,6, azınlık hükümeti ile iktidardaki sol blok partiler ise yüzde 48,9 oy aldı.
36 gün sonra sağ koalisyon hükümeti kuruldu. Aşırı sağcı SD de hükümete dışarıdan destek verdiğini açıkladı.
İtalya
İtalya, Başbakan Draghi'nin istifasının ardından 25 Eylül 2022'de erken parlamento seçimlerine gitti.
Aşırı sağcı İtalya'nın Kardeşleri Partisi (FdI) ve Başkanı Giorgia Meloni'nin liderlik ettiği sağ ittifak, hem Senato'da hem de Temsilciler Meclisi'nde de hükümet kuracak çoğunluk sayısını elde etti.
21 Ekim'de Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella, yeni hükümeti kurma görevini Giorgia Meloni'ye verdi.
Aşırı sağcı Meloni böylece İtalya'nın ilk kadın başbakanı oldu.
Avrupa ülkelerinde son yıllarda yükselen aşırı sağ eğilimler, ilk kesin zaferini ve iktidar koltuğunu İtalya'da elde etti.
2 Ekim'de Bulgaristan, Bosna Hersek ve Letonya sandık başına gitti
Bulgaristan'da son 2 yılda 5 kez genel seçim yapıldı. 2021'den bu yana yapılan üçüncü erken parlamento seçiminin ardından parlamentoya 7 parti girdi. Eski Başbakan Borisov’un GERB partisi oyların yüzde 25,37'sini alarak birinci sırada yer aldı. Üyelerinin çoğunluğunu Türk ve Müslümanların oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi, ülkenin üçüncü en büyük siyasi gücü oldu. Ancak hükümetin halen kurulamadığı ülkede partiler, erken seçimin kaçınılmaz olduğunu düşünüyor.
Bosna Hersek'te kanton, entite ve ulusal parlamentolar ile Devlet Başkanlığı Konseyi üyelerinin belirlendiği seçimde Devlet Başkanlığı Konseyinin Boşnak üyesi Denis Becirovic, Hırvat üyesi Zeljko Komsic ve Sırp üyesi Zeljka Cvijanovic oldu.
Bosna Hersek'in iki entitesinden biri olan Sırp Cumhuriyeti (RS) Başkanlığı için Milorad Dodik oyların çoğunluğunu aldı. RS'deki muhalefet partileri seçimlerin tekrarlanmasını talep ederken bunu destekleyen binlerce kişi sokağa döküldü. Oylar yeniden sayıldı ancak sonuç değişmedi.
Letonya genel seçimlerinde en çok oyu, Başbakan Krisjanis Karins'in iktidardaki Yeni Birlik Partisi aldı, Karins yeniden başbakan seçildi. Rusya-Ukrayna Savaşı, etnik Rus azınlık meselesindeki fikir ayrılıkları ve yüksek enerji fiyatlarıyla gelen ekonomik endişelerin arasında gerçekleşen seçimde, Rusya yanlısı Uyum Partisinin sadece yüzde 4,8 oy alması dikkati çekti.
Slovenya
23 Ekim'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi, adayların yüzde 50'nin üzerinde oy alamaması nedeniyle ikinci tura kaldı.
Slovenya Korsan Partisi ile Avrupa Yeşiller Partisinin desteğini alan bağımsız aday Pirc Musar, oyların yüzde 53,86'sını alarak ülkenin ilk kadın cumhurbaşkanı seçildi.
Danimarka
Danimarka, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın tetiklediği güvenlik endişelerinin ve enerji krizinin tırmandığı bir dönemde planlanandan 7 ay önce yapılacak erken genel seçimler için 1 Kasım'da sandık başına gitti.
Başbakan Mette Frederiksen'in Sosyal Demokratlar Partisi en fazla oy alan parti olurken onu destekleyen merkez sol ittifakı da parlamentoda çoğunluğu elde etti.
Sosyal Demokratlar, son 20 yılda aldıkları en yüksek oran olan yüzde 27,5 ile yine parlamentonun en büyük grubu oldu. Ancak Frederiksen başkanlığındaki hükümet, 42 gün sonra kurulabildi. Ülkede 44 yıl sonra ilk defa sağ ve sol partiler bir araya gelerek koalisyon hükümeti oluşturdu.
"2022'nin en belirleyici seçimi İtalya'nınkiydi"
İtalyan aşırı sağından önce Fransa, İsveç, Hollanda gibi diğer Avrupa ülkelerinde aşırı sağ partiler yükseliyordu. Ancak aşırı sağ, ilk kez İtalya'da büyük ortak olarak iktidara gelmiş oldu.
Avrupa'daki "seçimler yılını" AA muhabirine değerlendiren Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Avrupa Politikaları Merkezi (EPC) analisti Perle Petit, "En belirleyici seçim, Meloni'nin aşırı sağ partisinin en çok oyu aldığı ve ülkenin ilk aşırı sağ liderli koalisyonunu oluşturduğu seçimdi." dedi.
Sonucun tek başına analiz edildiğinde şaşırtıcı olmadığını belirten Petit, "Avrupa genelinde oy sandıklarında ve parlamentolarda aşırı sağın yoğunlaştığını görüyoruz. Meloni gibi politikacılar birdenbire ortaya çıkmıyor. Bu eğilim, yeni değil. Endişe verici olan, bunun Avrupa çapında olması ve hız kazanması." diye konuştu.
Petit, şunları kaydetti:
"Bu yıl, birçok ülkede aşırı sağ söylemin, ana akım siyasi tartışmalara katıldığını, böylece normalleştirildiğini gördük ve siyasette merkezden sağa doğru eksen kaymasına şahit olduk. İtalya seçimlerinin gösterdiği şey, popülist söylemin, kısmen Avrupa'nın karşı karşıya olduğu krizlere bir tepki olarak başarılı olduğu ve bu nedenle Avrupa'daki dengenin ağır bir şekilde sağa doğru kaydığıydı. Bu eğilim devam ederse daha az özgür, daha az eşitlikçi bir Avrupa ve azınlık ve göçmen hakları gibi demokratik değerlerin tehlikede olduğunu göreceğiz."