yıl sonu güzellemesi
Bu ay değerli yazarımız Ayla Çınaroğlu'nun iki kitabını tanıtmak istiyorum.
AYFER GÜRDAL ÜNAL
Sevgili babam-nur içinde yatsın-kâğıt oyunları oynayalım pek istemezdi, bezik hariç. Çok sevdiği İsmet Paşa, bezik oynamayı sevdiği için babamın gözünde bezik, kâğıt oyunu sayılmazdı ve benle karşılıklı oynardı. Fakat ne atacağımı bilemeyip çok düşünürsem sıkılır "Hiç bilemiyorsan koz oyna!" derdi.
Ne zaman Ayla Çınaroğlu'nu düşünsem aklıma babamın bu sözü gelir. Çocuk edebiyatı için bu sözü hafif değiştirip ruhunu aynı tutmak mümkün. Hiç kitap seçmeyi bilemiyorsan, koz oyna, Ayla Çınaroğlu okut.
Bu ay değerli yazarımızın iki kitabını tanıtmak istiyorum. İlk kitap Ormana Güzelleme, adına yakışır bir resimleme ile ve Ayla Çınaroğlu'nun pırıl pırıl Türkçesi ile yaratılmış bir nazım öykü. Yayıncı hep kitap. "Bugün bir hafta sonu ödevi verdi öğretmen. / Böyle zorlu soruları da nereden bulup çıkarır bilmem. / ‘Orman Haftası'nı kutladığımıza göre/ bir mektup yazmalıymışız hepimiz ‘Ormanlar Güzeli'ne. / İyi ama ormanlar güzeli de kim? / Bilmiyorum ki hani,nerede? / Bir ipucu bile vermediğine göre / Bilmiyor olmalı öğretmenin kendide."
İşte böyle başlıyor öykü. Kitabı Mustafa Delioğlu resimlemiş, hatta coşarak resimlemiş daha doğru olacak. Gerek seçtiği hem dingin hem canlı olmayı aynı anda başaran renkler, gerek karakterlere kattığı hareket öğeleri, gerek küçük detaylara gösterdiği özen, okura ressam bu öyküyü çok severek resimlemiş hissi veriyor. Öykü, aile fertlerinin küçük kıza öneriler sunması ile devam ediyor. Baba aslanı, anne geyiği, dede yılanı, hala kuşları, teyze böcekleri, ağabey Tarzan'ı önere dururken nine hep kıskıs gülüyor. Öneriler birike dursun küçük kız herkesi sabırla dinler ama sonunda haykırır. "Peki ya ağaçlar? Ağaçlar olmazsa kuşlar nereye konar?" İşte bu sözleri duyunca nine ferahlar, derin bir soluk alıp gülümser. Fakat ağaçlar demekle soru çözülmez. Ormanlar güzeli, onca ağaç arasından hangisi olmalıdır?
Ardıç, gürgen, kestane, ıhlamur, çınar, meşe, söğüt, sığla, huş, dişbudak, fıstıkçamı, porsuk ve kavak? Nine simgesel bir ağaç olan hayat ağacını ormanlar güzeli olarak önerir. Küçük kızın kafası iyice karışır. Acaba öğretmen simgesel bir ağacı yanıt olarak kabul edecek midir? Üstelik tek yanıt küçük kızın içine de sinmez. Ağacı seçse hayvana, hayvanı seçse bitkiye, bitkiyi seçse havaya ya da suya haksızlık olacak gibi hisseder. "Sonunda oturup yan yana yazar hepsini; ağaç, çalı, ot, kuş, böcek, çiçek, yağmur, hava, su, toprak, rüzgâr, ay, güneş... Ne varsa ormanı orman yapan, kendi doğal bütünlüğü içinde, tamamı eksiksiz bir araya geldiği zaman, hah işte ancak o zaman oluşuyor gerçek orman." Sonra da oturur ormana kendini de katarak bir küçük şiir yazar. Kitap bu şiirle sonlanır.
Çınaroğlu'nun o güzel Türkçesi ile sözcük sözcük işlediği şiir-öyküyü, Mustafa Delioğlu resimleriyle başka bir boyuta taşımış. Tüm canlıların birbirine görünmez iplerle bağlı olduğunu, hepsinin beraber bir bütün oluşturduğunu yazar çok güzel anlatmış. En birinci, en güzel gibi seçimlerin adil olmadığını; güzelliğin, unsurların beraberliğinden ve bütünlüğünden oluştuğunu sezdirmiş. Hiç abartmadan ormanda yaşayan ağaç cinsleri, orman çiçekleri, otlar ve hayvanların adlarının bilgisini metne yedirmiş. Her kültürde görülen Türk kültüründe de önemli bir yeri olan Hayat Ağacı kavramı ile de çocukları tanıştırmış. Bir metin daha ne yapsın? Birler ve ikiler için çok uygun bir resimli kitap, gönül rahatlığı ile öneriyorum.
korudaki komşular
İkinci tanıtacağım Ayla Çınaroğlu eseri, Korudaki Komşular. Eser, Fom Kitap tarafından özenli bir cilt ile yayımlanmış. Kitabın resimleri yine Mustafa Delioğlu'na ait. Bu kez anlatı 10 öyküden oluşuyor. Para, YeniBir Yuva, Kara Kutu, Top, Yaralı Var, Piknikçiler, Yavru Kirpi, Delikte Bir Yabancı, Kol Saati, Gözlük başlıklı öyküler 103 sayfalık bu eseri oluşturuyor. Anlatıyı oluşturan öykülerin kahramanları koruda yaşayanlar. Örneğin ilk öykü Para'da minik tarla faresi çalıların arasında 25 kuruş bulur. Tadına bakmaya yeltenir, pek bir şeye benzetemez, elma kemirmekte olan kirpiyi görür.
Kirpi de tarla faresinin elindeki paranın ne olduğunu merak eder. Elması ile parayı değiş tokuş eder. Fakat, parayı yemenin mümkün olmadığını anlar. Elmadan da olmuştur. Kirpi, sincabın fıstık yediğini görür. Sincap da parlayan parayı merak etmiştir. Kirpiye fıstıklarını teklif eder, karşılığında parlayan fıstığa benzeyen o şeyi alacaktır. Takas gerçekleşir. Sincap olanca gücüyle fıstığa benzer şeyi dişler. Dişlemesi ile beraber canı öylesine acır ki, acıdan sıçrar, başını küt diye tepesindeki dala çarpar. Dişinin acısı ile başının acısı üst üste gelir. O sırada dişlediği şeyi de düşürür. Para, olanları baştan sona izlemiş olan yaşlı kaplumbağanın tam önüne düşer. "Hıh, der kendi kendine, "işe yaramaz parlak bir yuvarlak için ne akılsızca işler yaptılar. Ben elimi bile sürmem doğrusu."
Tam arkasını dönüp giderken çalılığın ötesinden gelen çocukların sesleri ile irkilir. Kafasını kabuğunun içine alır saklanır. Kimi zaman, kimi çocuklar çok acımasız olabilmektedir. Çocuklardan biri eğilir, tam yanı başında durup, parayı alır. "Yaşasın, 25 kuruş buldum!" diye sevinçle de bağırır. Kaplumbağa şu insanlarda hiç akıl yok deyip, ağır ağır yürüyüp gider.
Derinlikli bir öykü. Kimi için değerli olanın bir diğeri için değersiz olabileceğini tartışabilir çocuklar. Açgözlülük ve sonuçları bir diğer tema olabilir. Kimi çocukların acımasızlığı koruda yaşayanların yaşamında nasıl zorluklar oluşturabilir? Koru canlılarından yana olmak somut olarak nasıl gerçekleşebilir? Bu soruları tartışmaya vesile olabilir bu öykü. Zaten tüm anlatı boyunca ortak bir tema izlenebiliyor. Doğa sevgisi, çevre bilinci ve insan eylemlerinin koru canlılarına etkisi. Çınaroğlu, her zamanki doğal üslûbu ile sezdirme yöntemini ustalıkla kullanarak didaktik olmadan doğayla bütünleşip onu gözetmenin, ona saygı duymanın yaşamsal önemini anlatan bir öyküler zinciri yaratmış.
Son bir örnek daha vereyim. Piknikçiler öyküsü. Öykü, en yüksek daldan etrafı gözetlemekte olan sincabın "Geliyorlar, işte gene geliyorlar!" diye bağırması ile başlar. Son zamanlarda koruluğa insanlar gelmekte, yiyip içip gülüp eğlenmekte ve sonra getirdiklerini öylece bırakıp gitmektedirler.
Oraya buraya saçılmış kâğıtlar, kutular, çeşitli yiyecekler tarla faresi için ziyafet demek olur. Halbuki kaplumbağa ve kirpi için insanların gelmesi, onlar gidene kadar saklandıkları yerden çıkamamak anlamına gelir. Onlar bu işten memnun değildir. Tarla faresine "pisboğazsın" derler. Tarla faresinin oburluğu başına çok iş açmıştı geçmişte. İnsanların bıraktığı bir et parçasını kemirmiş, öğürmekten günlerce içi dışına çıkmıştı. Bir başka gün naylon torbanın dibindeki kek kırıntılarına ulaşayım derken kırışıp düğüm olan torbanın içinde kalmış, çıkana kadar ecel terleri dökmüştü. Piknikçilerin bıraktıkları bir tozu yiyip, ağzı köpürmüş günlerce o çirkin tat yüzünden yemek yiyememişti.
Çınaroğlu, bu örneklerle insanların davranışlarının orman canlıları üzerindeki olumsuz sonuçlarını da sezdirir.
Öykünün devamında sincap yukarıdan yine seslenir. "Bu kez gelenler farklı, hepsi de çocuk, aralarında birkaç büyük insan var", "haydi gizlenin." Çocukların koruyu terk etmesi akşamı bulur. Sesler kesilince, tarla faresi ok gibi meydana çıkar. Ziyafet onu bekliyor diye ummaktadır. Ama bu kez etrafta tek bir kırıntı dahi bulamaz. "Kim yedi kalanları?" diye sorar önüne gelene, "bir kâğıt parçası bile yok etrafta?" "Kimse yemedi" der sincap. "Çocuklar tüm çöplerini toplayıp beraberlerinde götürdüler." Fare ağlamaklı bir sesle "Ama bugüne kadar hiç götürmemişlerdi "der. Olanları izlemekte olan yaşlı kaplumbağa "Mmmm, iyi" der. İnsanlar değişiyor demek. Bu iyi, bu hepimiz için çok iyi."
Gördüğünüz gibi çocukların daha bilinçli ve tüm canlıların haklarını gözeten seçimler yapabileceğine olan inancını diri tutuyor Çınaroğlu ve öyküleri aracılığı ile de bu inancın yayılıp pekişmesi için çalışıyor. Dilerim 2. sınıftan itibaren çocuklar severek okusunlar.
Bir yazının daha sonuna geldik. Cahit Sıtkı Tarancı'nın Sayıklayan Ağaç şiiri ile veda edeyim.
Güzü duymıyagörsün ağaç, / Artık her günü bir işkence; / Bir hayale dalar her gece, / Başında gökür peren bir taç.
Göz kırparken ona yıldızlar, / Baharında sanıp kendini / Çağırır eski bülbüllerini
Ağaç pırıl pırıl sayıklar.
Sevginin, doğanın, kitapların şifası sizle olsun.