Tecrübe ve dinamizm buluştu
Çeyrek asrı geride bırakan Dünya Kitap Dergisi'nin geleneksel "Yılın En İyileri" ve "Saygı ve Emek" ödülleri, Pera Müzesi'nde düzenlenen bir törenle sahiplerini buldu.
25. yaşını kutlayan Dünya Kitap Dergisi'nin "Yılın En İyileri" ödülleri sahiplerine sunuldu. Ahmet Büke, Yasemin Aydın (adına editörü Özge Dinç), Alakarga Sanat Yayınları'ndan Suat Duman, Sennur Sezer adına eşi Adnan Özyalçıner, Gülce Başer, Sevil Atasoy, Meri Çevik Simyonidis ve Marianna Yerasimos, Pera Müzesi'nde düzenlenen törenle ödüllerini aldılar.
Dünya Kitap'ın çeyrek asrının da kutlandığı gece; 25 yıldır dergiye emek ve destek vermiş kıdemli edebiyatçılarla yazın ve yayın dünyasının genç kuşağını bir araya getiren bir buluşmaya dönüştü.
Edebiyat, yayın, sanat, iş ve medya dünyasından ünlü isimlerin davetli olarak katıldığı tören, derginin Yayın Yönemeni Faruk Şüyün'ün konuşmasıyla başladı. Şüyün, "25 yıldır içimizdeki coşkudan, sevgiden hiç eksiltmemeye çalıştık. Bunu dostluğunuzla ileri götürdük ve bir aile olduk" diyerek konukları selamladı. Başta Dünya Gazetesi'nin kurucusu Nezih Demirkent ve Dünya Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Didem Demirkent olmak üzere 25 yıllık serüvende dergiyi destekleyen herkese teşekkür eden ve kaybettiklerimizi anan Şüyün'ün konuşması, salonda duygusal bir hava estirdi. Faruk Şüyün'ün ardından kürsüye gelen Doğan Hızlan, konuşmasına "Bir derginin 25 yılı az değil… Dergi çıkaranlar bilir kitap dergisinin zorluğunu, çünkü hem teknik işlerle uğraşacaksınız hem de yazarlarla uğraşacaksınız. İkisini bir arada Faruk başardı ve güzel bir dergi çıkardı" diye başladı. Yıllardır seçici kurul başkanlığını sürdürdüğü Dünya Kitap Ödülleri'nin önemine de değinen Hızlan şunları söyledi:
"manevi sağırlar" ülkesinde…
"Aslında Faruk Şüyün'le tanışıklığımız eskilere dayanıyor. Gösteri Dergisi'nde bir süre beraber çalıştık. Ondan sonra da Faruk kendi başına çok iyi, çok başarılı işler yaptı. Bir derginin 25. yılı az değil, dergi çıkaranlar bilir. Çünkü hem matbaayla hem teknik işlerle hem de yazarlarla uğraşacaksınız. Bunları bir arada Faruk başardı ve güzel bir dergi çıkardı. Tabii ödüllerin hepsine ben çok önem veririm. Çünkü, Türkiye gibi çok kimsenin manevi sağır olduğu bir ülkede birçok şeyi vurgulamanız, birçok şeyi duyurmanız lâzım ki insanlar ilgi duysunlar. 25 yıldır dergi çıkıyor, 23 yıldır da ödüller veriliyor. Bu etkinliklerde nice yazar, nice yayınevi ödül aldı. Ve birçok yerde de onlarla ilgili haberler çıktı. Haberlerin, yazıların çıkmasını küçümsemeyin; çünkü edebiyat dergilerinde, kitap eklerinde olanlar zaten onlarla ilgili olduğu için biliyorlar, duyuyorlar. Ama onun dışında bu ödüllerin haberlerini gündelik gazetelerde, televizyonlarda, başka yerlerde görmek kitap adına çok sevindirici. Biraz sonra ödüllere geçilecek, yıllar içinde Dünya Kitap Ödülleri de çeşitlendi, yani birçok bitkinin olduğu bir bahçe gibi oldu. Dileğim 50., 75., 100. yılında hep birlikte olmak; sağolun varolun."
Gastronomi kültürü emek ödülü
Gecede sahibini bulan ilk ödül, Marianna Yerasimos'a verilen "Gastronomi Kültürü Emek Ödülü" oldu. Ahmet Örs, Ali Esad Göksel, Faruk Şüyün, Müge Akgün ve Osman Serim'den oluşan seçici kurul, ödül gerekçesini şöyle açıklamıştı:
"Bilimsel bir yaklaşımla Türk mutfağını ele alan kitapların sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Ağabeyi Stefanos Yerasimos'un başlattığı tarihsel araştırmaları yemek kültürü alanında devam ettiren Marianna Yerasimos Türk mutfağının gelişimi ya da tanıtımı için çalışmalar yaptı. Ödül, Yerasimos'a yemek kültürü kitaplığımızın içinde önemli yeri olan kitaplaşmış çalışmaları nedeniyle verildi."
Plaketini Seçici kurul Başkanı Ahmet Örs'ten alan Yerasimos, ödülün kendisi için yüreklendirici olduğunu vurgulayarak şöyle konuştu: "Bu ödül çok zamanında geldi; beni yeni çalışmalar için yüreklendirdi. Çünkü, zor günler yaşıyoruz. Çalışmak zorlaştı. Hayaller biraz ertelendi. Böyle dostların verdiği ödüller, yapılan işlerin önemsenmesi benim için çok yüreklendirici oldu. Hepinize tekrar teşekkür ediyorum." Ahmet Örs ise Yerasimos için şunları söyledi: "Marianna Hanım'ın ağabeyi Stefanos Yerasimos ve bu gibi isimlerin izinden gidenlerin sayısı çok az. Gönül ister ki Türk mutfağının, yöresel mutfakların her geçen gün önem kazandığı ve kimi şeylerin de hızla dejenere olup kaybolduğu bir ortamda Marianna Hanım gibi bu mutfakların aslını araştırıp ortaya koyanların sayısı daha fazla olsun. Umarım onun izinden gidenler çoğalırlar. Onun için ayrı bir önemi var bu çabaların."
En iyi gastronomi kitabı
"Yılın En İyi Gastronomi Kitabı" Meri Çevik Simyonidis'in İstos Yayınları tarafından okurlara sunulan "İstanbulum, Tadım – Tuzum: Bir Varmış Bir Yokmuş" seçilmişti. Ödül gerekçesi şöyleydi:
"Kaybolmakta olan yakın tarih İstanbul mutfak kültürümüzü bir vakanüvis titizliğiyle kaleme aldığı; İstanbul'un yeme-içme ve eğlence sektöründe önemli rolü olan Rum kültürünün, hafızalarda kalan lezzetlerin sahiplerini tek tek bulup görüşerek o dönemin yeme-içme tablosunu çıkardığı için."
Meri Çevik Simyonidis'e ödülünü Seçici kurul üyesi Osman Serim verdi. Simyonidis, ödülünü; İstanbul'daki azınlıkların, İstanbul insanına kattığı güzel lezzetler, bütün ustalar ve emektarlar adına aldığını belirterek şöyle konuştu:
"Çok teşekkür ediyorum bu güzel ödülünüz için. Gerçekten çok gurur duydum, ağladım o haberi aldığım gece. Aslında tabii kendi emeğim de var, ama ben bunu, bütün yeme içme sektöründe İstanbul'daki azınlıkların, bizim İstanbul insanına kattığı güzel lezzetler, bütün ustalar ve emektarlar adına alıyorum. Bu haber ta Yunanistan'a ve başka yerlere de gidecek, eminim ve inanın onlar benden de daha çok mutlu olacaklar; benden daha çok hüzünlenecekler, ağlayacaklar. Çünkü, bazıları zorunlu bir göç neticesinde gittiler. Hepsi İstanbul'un anılarıyla yaşıyorlar orada. Bunu gittiğimde bizzat röportajlarımda dinledim. Dolayısıyla böyle bir ödül, İstanbul'dan onlara bir selam oluyor. Bu çok önemli. Gerçekten çok teşekkür ediyorum. Bunu, onlara verilen bir hediye, bir selâm, emeklerimin karşılığı olarak alıyorum; böyle bilinmesini istiyorum. Hepinize çok teşekkür ediyorum sağolun, varolun."
Daha sonra söz alan Osman Serim ise şunları söyledi: "Fikir dahiyane. Gerçekten bu kitabı tanımıyorsanız tanımanızı tavsiye ediyorum. Fransızcada buna ‘temoignage’ şahitlik deniliyor. Şehrin çeşitli kültür kollarına, ki gastronomi de bunlardan bir tanesi, gerçekten yön vermiş insanlarla yapılan çoğu amatör çekimlerden oluşan röportajlar bunlar. Fakat Meri Hanım bunu spesifik bir konuda yapmış, o da İstanbul gastronomi hayatına 1950'lerden bu yana, ama tabii yoğun olarak 1964-1970'e kadarki dönemde yön vermiş olan İstanbullularla… Hatta Yunanistan'a giderek bu röportajları orada da sürdürmüş. Ortaya çıkanlar gerçekten hüzünlü, ama çok öğretici, şüphesiz bu şehrin dokusunu öğrenmek, hatırlamak isteyenlere önemli bir malzeme teşkil edecek nitelikte."
Polisiye emek ödülü
Altın Sayfa Polisiye Edebiyat Ödülü'nün Erol Üyepazarcı, Faruk Şüyün, Metin Celâl, Seval Şahin ve Sevin Okyay'dan oluşan seçici kurulu, Sevil Atasoy'u çalışmaları nedeniyle "Polisiye Emek Ödülü"ne değer bulmuştu.
Seçici kurul, ödülün gerçek olaylardan yola çıkarak hazırladığı anlatı tadına varan çalışmaları; yaptığı çözümlemelerle polisiye edebiyatı da besleyen önemli katkıları nedeniyle verilmesini kararlaştırmıştı.
Sevil Atasoy, ödülünü seçici kurul üyesi Metin Celâl'den alırken, bunun uzun kariyeri içerisinde kendisine en keyif veren ödül olduğunu belirterek şunları söyledi:
"Çok teşekkür ederim. Birçok ödül aldım, ama bunun kadar keyif veren başka bir ödül olmadı. Çünkü bu, geniş kitlelere yaymaya çalıştığım mesleğimde uzun yıllar sonunda bana verilen çok büyük bir ödül ve çok büyük bir keyif. O nedenle de Dünya Kitap'a, jürimize, öncelikli olarak çok çok teşekkür ederim. Ama asıl teşekkür etmek istediğim bir kişi var: Bana 'yaz' diyen kişi. O da Ertuğrul Özkök.
Bundan 10 yıl önce ilk kez bana kendi mesleğimle ilgili yazı yazmamı tavsiye etti, hatta zorladı. Hürriyet Pazar ekinde Delil Avcısı diye bir sayfa ayırdılar ve ben 5 yıl orada yazdım. Daha sonra da ikinci teşekkür etmek istediğim Doğan Kitap'ın Yayın Yönetmeni Deniz Yüce Başarır. Her kitabımı, götürdüğümü hiç itiraz etmeden basmak bir yana boğazımı sıkarak 'hadi hadi' diye iteledi. İnşallah onun tavsiyesine uyarak roman yazacağım bu sefer. Biliyorum istiyorlar. Çok teşekkür ederim, tekrar sağolun, nice nice yıllara."
Metin Celâl'in konuşması ise şöyleydi:
"Sevil Atasoy'un yaptığı aslında çok iyi bir iş. Adliyenin, polisliğin bilimsel yanını popülerleştirip âdeta bir anlatı, kurmaca gibi yazarak yaygınlaşmasına katkı sağlıyor. Jüri olarak bunun polisiye edebiyata bir anlamda büyük bir katkı olduğuna inanmaktayız. O nedenle de bu ödülü kendilerine sunduk, teşekkür ediyoruz."
Polisiye edebiyat ödülü
Yılın en iyi polisiye kitaplarının değerlendirildiği Altın Sayfa Polisiye Edebiyat Ödülü ise Gülce Başer’e gitti. Seçici kurul, ödülü, "ilk roman olmasına rağmen gerek kurgu, gerek olayların gelişmesi bakımından başarısı; kimi siyasi mesajları hiç bağırmadan satır arasında ustalıkla vermesi nedeniyle" Gülce Başer’in Remzi Kitabevi tarafından basılan "Bir Ceset Bir Söz" isimli yapıtına verdi.
Gülce Başer de çok heyecanlıydı. Dünya Kitap’ın 25. yılını kutlayan Başer, "Bu ortamda bulunmak güzel" diyerek sözlerine başladı.
Başer, Seçici kurul Başkanı Erol Üyepazarcı'dan teslim aldığı ödülünü Türkiye'nin çilekeş kadınlarına adadı ve "Bütün zorluklara karşı mücadele etmeyi bırakmayan ve dünyada kendine yer açan, yer açmayı deneyen ve beceren kadınlar adına alıyorum bu ödülü" dedi.
Erol Üyepazarcı ise şunları söyledi:
"Hep tekrarladığım bir husus vardır: Kadınların edebiyatta en muvaffak olduğu dal, polisiye romandır. Bunun nedenini bana sormayın, ama öyledir. Gülce kızımız da ilk romanında çok başarılı bir kurgu içinde bize çok güzel bir polisiye öykü sundu. Benim özellikle vurgulamak istediğim husus; klasik katil kim türünün yanında Gülce Başer kadın polisiye yazarlarda pek rastlanmayan bir şekilde gizli servisler, casuslar vs. gibi olayları da kitabına katarak belli bir çeşni verdi. Bu arada da toplumsal romanın işlevini polisiye romanda üstlenerek bu konuda da başarılı bir çizgi izledi. Ve toplumsal mesajlarını bağırta bağırta değil, fakat ince mesajlarla bize verdi. Başörtü meselesinden tarikatlara kadar pek çok toplumsal konuyu ince mesajlarla, akan bir kurgu içerisinde romanında yansıttı. İlk romanı olmasını da vurgularsak Gülce Başer'in başarısı çok daha iyi ortaya çıkıyor."
Saygı ödülü
Gecenin en duygusal ânıysa bir süre önce yitirdiğimiz Sennur Sezer'in değer bulunduğu "Saygı Ödülü"nün takdimi sırasında yaşandı. Başar Başarır, Faruk Şüyün, Doğan Hızlan, İlknur Özdemir, Selim İleri, Yekta Kopan ve Dünya Temsilcisi'nden oluşan Yılın En İyileri seçici kurulu "son yıllarda edebiyatı en çok koruyan insanlardan birisi olmasına rağmen hep kıyıda, köşede en uzaklarda kalmayı tercih ettiği; her zaman genç edebiyata, genç edebiyatçıya ciddiyetle, sıkı takip ederek dinmeyen bir gençlikle yaklaştığı, onlara yukarıdan değil, hep göz mesafesinden baktığı; yalnızca bir şiiri ile, Gecekondu ile bile Türk şiirinin en güzellerinden birisini yazdığı için" Sennur Sezer'e "Saygı Ödülü" verilmesi kararı almıştı.
Ödülü, Sezer'in hayat ve edebiyat arkadaşı edebiyatımızın ustalarından Adnan Özyalçıner, kadim dostları TÜYAP Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Ünal'ın elinden aldı. Özyalçıner, törende Sennur Sezer'i "İfademdir" şiirini okuyarak andı. Özyalçıner şunları söyledi:
"Çok teşekkür ediyorum. Özellikle Dünya Kitap'ın, Sennur'un uzun yıllar edebiyata, sanata yaptığı mücadelesini değerlendirmesi benim için ve Sennur için de çok önemli. Sennur Sezer'in 28 Mayıs 1984'te Aydınlar Dilekçesi konusunda bir ifadesi var. Bu ifadeyi o gün verdiği gibi zorunlu olsaydı bugün de verirdi. Sennur Sezer onu bir şiire dönüştürdü. Ben o şiiri okumak istiyorum:
İfademdir
Evliyim
İki çocukluyum
Ozanım
Düzeltirim
Çocuklarımdır
Bütün çocukları dünyanın
Evet kaygılıyım
Çocuklarım için
Korkmasınlar isterim
Çalınışından kapının
Saygılıyım kurallara
Bu yüzden kurallar
Saygılı olsun isterim
İnsana
Evet ozanım
Çocuklarımdır
Bütün çocukları
Dünyanın
.......
İnsanın insandan
korkmasına karşıyım
İşte bunun içindir
Bütün yazıp
Altına imza attıklarım"
Bülent Ünal ise şöyle konuştu:
"Dostlukla ve sevgiyle selamlıyorum. Biliyorum ki herkesi çok sıcak sevgisiyle kucaklayan, herkese yardım eden, gönüllü yardım eden biriydi sevgili Sennur Sezer. Onu çok özlemle, rahmetle, sevgiyle anmak istiyorum."
Yılın yayınevi
"Yılın Yayınevi" de, aynı seçici kurulca yapılan değerlendirme sonucunda Alakarga Sanat Yayınları olarak belirlenmişti.
Ödül, yayınevine yeni katıldığı yayın hayatına getirdiği renk; seçtiği yazarlardaki gençlikle beraber ortaya çıkan yetkinlik ve yayınlarındaki özene binaen verilecekti. Törende, Alakarga Sanat Yayınları'nın ortaklarından Suat Duman'a "Yılın Yayınevi Ödülü'nü seçici kurul üyesi Başar Başarır takdim etti. Duman, 100. kitaplarının matbaadan çıktığı haberini beklerken ödül haberini aldıklarını vurgulayarak şunları söyledi:
"Türkiye'de herhangi bir şeyi yapmak çok zor, meşakkatli. Yayıncılık da her şey kadar zor tabii. Bu yüzden bizi çok teşvik etti, inancımızı tazeledi. Bu ödülü bizim kulvarımızda koşan yeni, iyi, iyi niyetli ve nitelikli edebiyat basmaya çalışan bütün yayınevleri adına bir teşvik gibi görüyorum. Çok teşekkür borçluyum. 25. yılda nice yıllara."
Başar Başarır ise şöyle konuştu:
"Efendim soğuk İstanbul gecesinde yuvasını kaybetmiş kuşlar gibi burada buluştuğunuz için teşekkür ederim. Hep merak etmişimdir insan neden yayınevi kurar, neden yayıncılık yapar, bu iş nasıl iştir?! diye. Hatta jüri toplantısında o gece uzun uzun konuştuk. Suat, 2012'de diğer üç ortağıyla beraber bu yayınevini kurduktan sonra beni ziyaret etmiş ve sormuştu ‘Ne dersin, ne düşünüyorsun?' diye. Ben, her zamanki temkinliliğim ve korkumla ‘Aman evladım, arkadaşım batarsınız dikkat edin' gibi şeyler söylemiştim, hiç unutmuyorum. Hatta kitap kapaklarına bakıp ‘karga nereden çıktı, niye hepsinde aynı karga gözüküyor biraz değiştirin' gibi ukalâlık yapmıştım. İyi ki de beni dinlemedi. Şimdi üç küsur yıl sonra 100'üncü kitapla burada buluştuk. Az önce ‘Neden yapıyorsun bu işi?' diye sorulduğunda aşağı yukarı şöyle bir yanıt verdi: Bastığımız kitapları yazmış kadar oluyoruz."
Yılın çeviri kitabı
"Yılın Çeviri Kitabı" ödülünün sahibi ise yıl içerisinde "Ayın Çeviri Kitabı" olarak seçilen 9 eser arasından belirlenmişti. Aynı seçici kurul, ödülün Jaguar Kitap tarafından basılan Aleksandros Papadiamantis'in "Hadula: Bir Ada Öyküsü" kitabının çevirmeni Yasemin Aydın'a verilmesini kararlaştırmıştı.
Ödül gerekçesi, "kadim ve komşu bir dilin unutulmuş bir lehçesinden incelikli, nitelikli ve eserin ruhunu, dünyasını dilimize aktarabilme yeteneğini de gösteren bir çeviri olması; bu dille benzerliklerin hem kelimeler, hem atasözleri, hem hayata bakış ile altını çizmesi; kitabı buralılaştırmadan, çok sıcak bir biçimde dilimize kazandırması" şeklinde açıklanmıştı. Yasemin Aydın geceye rahatsızlığı nedeniyle katılamadı. Ödülünü, kitabın editörü olan Özge Dinç, seçici kurul üyesi Yekta Kopan'dan teslim alırken şunları söyledi: "Bu ödülü Yasemin Aydın adına alıyorum. Modern Yunan edebiyatının Dostoyevskisi denen Papadiamantis'i gerçekten çok başarılı bir şekilde çevrildi. Ben de çok severek yayına hazırladım. Bu bizim Jaguar Kitap olarak ilk ödülümüz, umarım uğurlu gelir. Yasemin bana Herkül Millas başta olmak üzere üniversitedeki hocalarına ve Behlül Dündar'a teşekkür etmemi rica etti. Ben de üzerimde kalmasın bunu söyleyeyim, çok teşekkür ederiz"
Yekta Kopan ise şunları söyledi:
"Öncelikle çok üzüldüm, Yasemin Hanım'a acil şifalar diliyorum. Çok da merak ediyordum, kendisiyle tanışmayı çok istiyordum. Yıl boyunca okuduğum andan itibaren çokca düşündüğüm bir kitap olmuştu. Biraz içeriden bir bilgi olarak şunu verebilirim: Jüri toplantısının sonunda ödülü aldığı haberini jüri başkanımız Doğan Hızlan kendisine ilettiğinde telefonun ucundan gelen sesi bütün odayı doldurdu, Yasemin Hanım o kadar sevinmişti. Böyle ağlamakla sevinç çığlıkları arasında bir sevinç yansımıştı. O nedenle de burada olmasını çok isterdim. Acil şifalar diliyorum, bütün Dünya Kitap ailesi adına geçmiş olsun diyoruz.
Zor bir çeviri, çünkü kaybolmakta olan bir dili yaşatma sorumluluğunu üstlenmiş, bunun zorluluğunun da altından kalkmış bir çeviri; dilin direnmek olduğunu hatırlatan bir çeviri. Yazmak ve dil direnmektir. Dünyanın direnmeyi bilen bütün insanları adına bu ödülü takdim ediyorum."
Yılın telif kitabı
Gecenin son ödülüyse "Yılın Telif Kitabı"ydı. Ödül için 2015’te "Ayın Telif Kitabı" olarak belirlenen 11 kitap arasından seçim yapılmış ve ödül için Ahmet Büke’nin on8 Yayınları’ndan çıkan "Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi: İnsan Kendine de İyi Gelir"i seçilmişti.
Ödül Büke’ye, edebiyatçı için çok zor olan düzenli aralıklarla yazma disiplini ile internet ortamında vücuda gelmiş çalışmalarında nitelikli, güleryüzlü, bugünün dilinde konuşan, umutlu dolu bir dünyayı bize önerdiği; kitabında bir araya getirerek yaşam sevinci sunan öyküler bütününe dönüştürdüğü için verilecekti.
Ahmet Büke'ye ödülünü Doğan Hızlan sundu. Büke, ödülünü alırken şöyle konuştu:
"Hepinize çok teşekkür ediyorum. Benim başka kitaplarım da var, fakat bu kitabın şöyle bir özelliği oldu, annem okuduktan sonra gelip bana şunları söyledi: Oğlum, evladım, baştan sona tahammül edip okuyabildiğim tek kitabın bu oldu! Dolayısıyla annemin aferini ve Dünya Kitap’ın ödülü denk düştü. Benim için böyle de iyi bir tarafı oldu, teşekkür ederim."
Doğan Hızlan ise şunları söyledi:
"Efendim, deminden beri dinliyorum jüri arkadaşlarımız bazı sırları veriyor, ben de bazılarını söylemek istiyorum: Yılın çeviri kitabı ödülünü alan kitaptan Talât Sait Halman Ödülü'nde de söz edilmişti, fakat kaynağa ulaşamamıştık. İşte diyorum ki kendi kendimi tatmin ederek çok jüride bulunmanın faydaları var, birinden kaçırdığınızı öbüründe yakalıyorsunuz! Bu ödülü veriyoruz, ama aldığınız başka bir ödülde de jüride bulunmuştum ben, Sait Faik Hikâye Armağanı’nda. Onun için iki ödüllü bir arkadaşımız oluyor Büke, demek ki jürinin de bir isabeti var. Sizi kutluyorum. Çok konuşuldu sizden jüride. Ben de jürideki konuşmaları biraz açıklayayım: Değişiklik, modernlik konusunda bize epey malzeme verdiniz; tabii iyi şeyleri naklediyorum size, ama sonuçta ödülü oybirliğiyle verdik."