resimli "özel" kitaplar
Bu ayın kitapları, konuları yönünden çok sık rastladığımız cinsten değiller, onun için çocuklarınızın kütüphanesinde nadide bir yeri hak ediyorlar.
AYFER GÜRDAL ÜNAL
Tanıtacağım özel kitapların ilki Çizmeyi Bilseydim. Bu kitabın yayıncısı Redhouse Kidz, yazarı Simla Sunay, çizeri Zeycan Alkış. Kitap, sanatçı olan halasını ziyarete gelen Sera'nın atölyede yaşadıklarını anlatırken, gerçeküstücü ressam Rene Magritte'e de hem selam yolluyor hem de dolaylı olarak çocukların bu sanatçıyı araştırmasını sağlıyor.
Simla Sunay, eserin sonunda yer alan Yazarın Mektubu bölümünde kitabı yaratma sürecini anlatırken şunları paylaşmış:
"'Ben kuş çizmeyi bilmiyorum ki.' Çocuklarla sanat (öykü, şiir, resim, heykel, mimarlık) atölyeleri yaparken çok sık karşılaştığım ve elimi kolumu bağlayan bir ifadeydi. Benim düşüncemde sanatçı kuşu en iyi çizebilen değil, kendi kuşunu en iyi çizendi. Çocukluk her bireyin sanata en yakın olduğu dönemse eğer, her çocuk doğal olarak özgündü. Henüz dışarıdan edindiği bir ‘kuş çizme' edimi yoktu. Öyleyse her çocuk kendi kuşunu çizebilirdi. Eğer gelecekte sanatçı olmayı seçerse elbette bunun eğitimini alacaktı. Çizmeyi Bilseydim bu fikirden doğdu."
Yazar, daha sonra Michel Foucault'nun Bu Bir Pipo Değildir kitabını okurken, kitabın önsözünde ressam Magritte'in kendisine sanatçı denilmesinden hoşlanmadığını ve resim aracılığı ile iletişimde bulunan bir düşünür olarak görülmesini tercih ettiğini öğreniyor. Derken ressamın eserleri öyküyü etkilemeye başlıyor, hatta öykü mekânı olarak onun Pirene Şatosu isimli eseri seçiliyor.
Sera'nın öyküsüne dönecek olursak, Sera, halasının çizim önerilerini kendine göre gerçekleştiriyor, ancak yaptığını bir türlü beğenmiyor. Örneğin halası kuş çizmesini öneriyor. Sera defterine M harfine benzer bir uçan kuş çiziyor. Halası, "Aa! Ne sevimli bir M kuşu" deyince Sera'nın yanıtı "Ben kuş çizmeyi bilmiyorum ki. Bilseydim kuş çizebilirdim. O yüzden bu bir M kuşu" oluyor.
Hala tavşan çizmeyi öneriyor. Sonra küçük bir kız çocuğu, sonra kendi yüzünü, sonra manzara. Sera hiçbir çizdiğini beğenmiyor, çünkü çizdiklerinin gerçeğe tıpkı benzemesini istiyor.
Derken hala çizmeye başlıyor. Küçük Sera halasına soruyor. "Hala, sen her şeyi çizmeyi biliyorsun. Peki ne çiziyorsun şimdi?"
"Bilmiyorum. Sen söyle" diyor hala.
Son sayfada halanın çizdiği özgün kuşu görüyoruz. "Aa! Ne sevimli bir yelpazeli tırtıl." diyor Sera. "Bu bir kuş aslında" diye yanıtlıyor hala. "Ama hiç benzemiyor." diyor Sera. "Çünkü o benim kuşum" diye yanıtlıyor hala. "Bence yelpazeli bir tırtıl" diyor Sera. "Evet, çünkü bunlar senin gözlerin" diye yanıtlıyor hala ve eser bu tümce ile bitiyor.
Gerçekten zor bir kavram olan özgünlük kavramını hem yaratan hem algılayan açısından vurgulayıp sanat eserinde anlam oluşmasının çift tarafl ı bir çaba ile oluştuğunu gösterip okuru yaratmaya ve yarattığını kendi özgün eseri olduğu için gururla sahiplenmeye yönlendiren bir resimli kitap bu. Üstüne üstlük Rene Magritte eserleri ile tanışmanın yolunu da yapıyor. Zoru başarmış bir eser.
Bu kitabı sınıf öğretmeni olsam ön hazırlıkla çalışırım. Önce görsel hazırlarım en az 10 tane. Değişik sanatçılardan kuş çizimleri. Sonra bu kuşların her birinin ne kadar farklı olduğunu konuşuruz sınıfla. Sonra kitabı okuruz. Sonra kendi kuşlarımızı çizeriz. Sonra kendi kuşlarımızı asarız sınıfın duvarına ve bakarız eşsiz benzersizliklerine. Belki herkes kendi çizmediği bir kuşu yorumlar. Sonra belki sorarım, "Başka ne çizmek istiyorsunuz?" veya sorarım bu eserde adı geçen Rene Magritte kimmiş, kulesi nasıl bir kuleymiş, merak eden var mı? Buradan da Magritte'in eserlerine bakarız birlikte...
Hem konusu hem çizimleri hem göndermeleri itibarıyla zengin bir eser Çizmeyi Bilseydim. Dilerim, çokça değerlendirilir.
noa, kirpi ve sarı
İkinci tanıtmak istediğim resimli kitap, Sepin İnceer'in yazdığı Sezen Aksu Taşyürek'in resimlediği, ABM Yayınları'nca basılan Noa, Kirpi ve Sarı isimli eser.
Kahramanımız Noa, birçok şeyi yapmaktan haz alan bir çocuk: Arkadaşları ile oynamaktan, ayak tabanlarında toprağın sıcaklığını hissetmekten, salıncakta sallanırken yüzüne değen rüzgârdan, kamp ateşini seyrederken odunların çıtırdamasını duymaktan, buz gibi soğuk gölün içine ayaklarını sokmaktan, anneannesinin pişirdiği çikolatalı keki koklamaktan, sonra da afiyetle yemekten. Bu hazlar beş duyumuzla duyduğumuz hazlar. Tam bu noktada yazar, boş bir sayfa bırakmış ve çocukları yüreklendiriyor:
"Sence Noa başka nelerden keyif alır? Buraya yazmak ya da çizmek ister misin?"
Öykü sürüyor. Noa, uyku vakti geldiğinde annesinin yanında olmasından da haz duyuyor. Bu güzel hisse bir renk verecek olsa sarı rengi seçermiş. Bu anlara "Sarı" adını takmış Noa.
Sonra bir gün "Noa'nın başına senin hayalinde canlandıracağın ve bu sayfada resmedeceğin ya da yazacağın üzücü bir olay geldi" diye öykü devam ediyor. Üzücü olayın çizilmesi/yazılmasına 2 sayfa ayrılmış. Öykü böylece interaktif yapılmış.
Kitabın ikinci bölümünde, Noa'nın bu üzücü olay nedeni ile hissettiklerine geçiliyor. Sanki çok ağır bir Kirpi, Noa'nın kalbine oturmuş, hareket ettikçe batan dikenleriyle Noa'nın kalbine yerleşmiş. Noa, bu Kirpi'nin verdiği acıyı hissetmek istemedikçe, Kirpi'den başka hiçbir şey düşünemez oluyor. Bir fırtına ile oradan oraya savrulan bir yaprak gibi Noa, kalbine batan dikenlerle oradan oraya savrulurken kendini bir çölde buluyor.
Çölde minicik bir kum tanesi Noa'ya "Kirpi sadece senin içinde bir his, onu seni bir oraya bir buraya savuran fırtına haline getiren sensin" diyor. Noa kalbinde bir sıcaklık hissediyor. Noa, Kirpi'den kurtulmak için onu derinlere gömmeye ve Sarı'yı hissedermiş gibi yapmaya çalışıyor. Denizin derinliklerine dalıyor ki Kirpi'yi iyice gömebilsin. Ama derinlerde bir fener balığı, fenerini Noa'ya tutuyor ve "Kirpi'yi çook derinlere göndermişsin ama ne kadar bastırsan da o hâlâ içinde, bak görüyor musun?" diye soruyor.
Bu sefer Noa, uzaya kaçıyor ve Kirpi yokmuş sanki bedeninde değilmiş gibi davranmaya çalışıyor. Ama Kirpi oradadır. Noa, eve dönmeye karar veriyor. Kirpi'den kurtulmak için çöle, denize, uzaya, ormana yaptığı yolculuklar onu çok yormuştur. Yorgunluğunu biraz yatıştırmak için göl kenarına oturduğunda gölün mavisine yansıyan göğsündeki kirpiyi görüyor. Kirpi'nin soğukluğunun farkına varıyor, rengini görüyor, kıpırdanışına dikkat kesiliyor, sesini duymaya çalışıyor. Sonunda Kirpi'yi hissedip, fark ediyor ve kavrıyor ki Kirpi, üzüntüden başka bir şey değildir. Kirpi oradadır, ama Kirpi, Noa değildir. Kirpi'yi hissetmesi ile Noa'nın göz pınarları doluyor, başlıyor ağlamaya. Ağlaması bitince, bir de bakıyor ki kar tanesi kadar hafifl emiştir. Kirpi'nin gitmek için tek beklediği, Noa'nın ona dikkatini verip ilgi göstermesiymiş. Noa için artık eve dönme zamanıdır.
Noa, Kirpi ve Sarı duyguları bastırmadan, fark ederek yaşamayı yüreklendiren bir kitap. "Erkek adam ağlamaz" kültürü hakim olan bir toplumda duyguları acısı ve tatlısı, sevinci ve hüznü ile fark etmeyi, onları dinlemeyi, kabul etmeyi ve asıl önemlisi kendinin, özünün duygularından farklı olduğunu kavramayı öneren bir kitap. Sezen Aksu Taşyürek'in resimlemesi de kitaba değer katmış. Bu kitap, hem çocuklara hem kitabı okuyan ebeveynlere yararlı olacak.
Dolu dolu geçsin Şubat ayınız. Sanatsız, kitapsız, bir de dostsuz kalmayın.