"Paha biçilmez bir kitap"
Ey kari (okuyucu) enseni karatma… Mimarlık ve planlama ile ilgili bu disiplinlerin beşeri ilimler ile ilgili bilmek öğrenmek isteyeceğin bir yığın kaynağa bu seçki aracılığı ile ulaşabilirsin.
MİMARİ VE EDEBİYAT / RAŞİT GÖKÇELİ
Oldum olası mimarlık diğer disiplinler ile fazlaca ilişkili olmuştur. Ancak günümüzde ülkemizde genel kültür ile bağlarını gerektiği bilimsel ciddiyet içerisinde sürdürebilmekte midir? Beşeri ilimler ile mimarlık arasındaki ilişki 1960'ların Orta Doğu Teknik Üniversitesinde mevcut idi. Fakülte Sosyoloji bölümü ile İdari İlimler fakültelerinin arasında üniversite yerleşkesinin mutena bir yerinde konumlanmıştı.
ABD'nin mütevelli heyeti modeline uygun biçimde kurulmuş Fakültede döneme göre yeni disiplinlerden sayılan Bölge Planlama Bölümü yer almakta idi. Bölge Planlama, Mimarlık, şehircilik, sosyoloji, ekonomi bilimlerinin ara kesitinde yer alan bir disiplin idi. Üniversite kütüphanesi Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bilimsel yayınların (Journal), hepsini içinde barındıran kocaman bir bina idi. Mimarlık Fakültesi'nin Mimarlık ve şehircilik öğrencileri sadece yabancı dil bilmenin değil komşu disiplinlerin derslerini de seçmeli olarak alabilme imtiyaz ve olanağına sahipti.
Kaliteli bilimsel üretim için bilimsel spektrumun geniş olması bilimsel piramidin tabanının geniş olması arzu edilir. 1960'ların ODTÜ'sü dönemi için söz konusu açıdan şanslı idi.
Tüm bu olanaklar dönemin diğer üniversitelerine göre önemli bir avantajdı.
Bugünlerde açılmış bulunan iki yüz dolaylarındaki üniversitemizde on bir bine yakın öğrenci Mimarlık eğitimi almakta. Elli bini aşkın Mimar, Meslek Odası'nda kayıtlı. Bunların ne kadarının mesleklerini bilfiil icra ettikleri ayrı bir konu olmakla birlikte Mimarlık ya da Planlama eğitimi almış bir nüfusun varlığının ülke insan kaynağını zenginleştirmesi beklenmeli iken durum acaba günümüzde böyle midir ?
Sayısallaşan ve finans dünyasının egemenliğine giren yeni dünya düzeninde Mimarlığı bekleyen nedir ?
1960'lı, hatta 1970'li yıllarda Mimarlar ne olduklarını topluma anlatmakta bile güçlük çekmekte idiler. Binayı inşaat mühendisi inşa ediyordu. Gerekirse elektrik mühendisi, elektrik tesisatını, makine mühendisi su ve benzeri tesisatları hallediyordu. İnşaat mühendisi varken bir de Mimar hele hele plancı neyin nesi idi ki?
Mimarlar uzun yıllar boyunca "meşruiyetlerini" Türkiye toplumuna anlatmakta zorluk çektiler. Bu satırların yazarına kalırsa durum hâlâ da böyledir.
Ülkemiz İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kırsal bir toplumdan kentsel bir topluma dönüşürken kentlere akın eden kırsal kökenli topluluklar, kentin getirdiği maddi konfora ve maddi zenginleşmeye süratle uyum sağladılar. Teknik olanaklardan yararlanmasını bildiler. Beyaz eşyaları, cep telefonunu, velhasıl kitlesel tüketim araçlarını çok sevdiler.
Örnek mi istersiniz?
2002 yılında 6 milyar TL olan hanehalkı borcu 2016'ya gelindiğinde 400 milyar TL'ye yaklaştı.
Kentlerimizdeki son yeşil alanlara şık son model alışveriş merkezleri kuruldu. (Sayıları Türkiye için 400'e İstanbul için 200'e yaklaştı). Kahraman bakkal AVM'ler karşısındaki savaşı yitirdi. Ancak borçlanarak da olsa rant peşinde koşan halkımız ne ekolojik dengeye ne de dünyada hakimiyetini kurmakta olan finans kapitalin kendisine kurduğu tuzağın ayırdına varamadı. Giderek betonlaşan giderek yeknesaklaşan bir kent ortamında zehirli hava soluyarak, ulaşımın bir azap haline dönüştüğü bir kent mekânında düşük ücretlerle iş bulsa bile günlük yolculuklarını yapamaz hale geldi. Kamusal alanın daralması ile birlikte giderek zorlaşan yaşam mücadelesinde giderek insana yabancılaşan bir kentte ömür tüketmeye başladı.
Öte yandan dünya teknolojik aşamalardan geçerken sırası ile ve hatta aynı zamanda sayısal devrim, genetik devrim, nanoteknolojik devrim yol aldı gitti.
Kentsel yenilemenin bir çeşit tapu memuru haline gelen plancı ve Mimarları bekleyen akıbet ne oldu ?
Ve… Mimar ya da Plancı bu devrimlerin neresinde kaldı ? (Ya Total Plancı ya da Sıra Kölesi)
İşin ilginç yanı Mimarın, plancının bir bakıma nitelikli elemanın toplum içerisindeki statü kaybı sadece ülkemize ait bir olgu değil. Prekarite kavramı nitelikli emeğin eğretileşmesini ifade etmekte. Tüm dünyada tartışılıyor.
Finans kapital sayısal teknolojiyi ve bankacılık ve finans tekniklerini kullanarak her şeyi her üretilen metayı sermayeye hem de likit sermayeye dönüştürüyor.
Çok değil daha 40 yıl önce likit sermaye ile likit olmayan sermaye (meselâ gayrımenkul) birbirinden ayırt edilebiliyordu. Oysa günümüzde bir binayı inşa ettiğinizde ve o gayrımenkulü birilerini gerçek ya da tüzel kişi borçlandırarak sattığınızda o borcu veren banka borcu seküritize ederek (finans tekniği) ikincil piyasada tedavüle-aynen likit para gibi-sokuyor ve sizin gayrımenkul aniden ve ışık hızı ile menkul değere dönüşüyor.
Ardından gene finans teknikleri ile söz konusu menkul değerler bine on bine yüz bine çarpılarak finans piyasasında dolaşıma çıkıyor. Sermayenin organik bileşimi değişime uğruyor.
ABD'den başlayarak dünyamızı sarsan 2008 finans krizi böylesi mekanizmaların kötü niyetle finans kapital lordları tarafından istismar edilmesi sonucunda patlak verdi. Neticede finans oligarşisi batak toksik bonoları ve devasa borçları kamusal kaynakları kullanarak finanse etti.
Kriz dünya çalışanlarının sırtına bindi.
Dahası egemenler ne vergi cennetlerini ne de sahtekar para babası finans oligarklarını cezalandırdılar. Fatura işsiz kalan ve fakirleşen orta sınıfa ve emekçilere yüklendi.
Yaşadığımız kentler daha az okul daha az hastane daha az kamusal ulaşım daha az yaşlı bakım evi daha az kreş daha az parkı bulunan, velhasıl daha az yaşanası hale döndü.
Ve ne Mimar ne de plancının nitelikli eleman olarak bu alanda sözü duyuldu. İki yabancı dil bilen master doktora yapan nitelikli elemanlar prekaritenin yani nitelikli emeğin eğretileşmesinin kurbanı olmaktan öteye gidemediler.
Yetmedi bardağı taşıran son damlaya gelelim
Evet yetmedi. Finans kapital fiktif değerleri maddi üretimin kat be kat üstüne çıkarmakla yetinmedi. Bu kez emeği daha ucuza mal etmenin yolu olarak robotizasyon devreye girdi. O halde 40 yıla varmadan 10 milyara dayanacak olan dünya nüfusunu (tepe noktası sonra demografl ara göre artış duracak) ve giderek küresel ısınma dolayısı ile oluşacak ekolojik felaketi önlemenin yolu nasıl bulunacak ?
Çareyi sağ sol demeden her çeşit grup aramakta. Kuşkusuz çarelerden biri herkese "vatandaşlık" geliri vermekten geçiyor. Sözün kısası önümüzdeki 40 - 50 senede yalnızca fosil enerjiden sürdürülebilir enerjiye geçmeyeceğiz aynı zamanda klasik iş organizasyonu dönüşüme uğrayacak klasik işlerde daha az çalışacağız. Bir de buna ortalama insan ömrünün uzamasını da ekleyelim…
Ufukta beliren yeni dünyamızda Mimar Ya da Plancının özellikleri ne olmalı? Eğitiminde ne tür değişiklikler tasarlanmalı?
Şimdi geldik mi disiplinler arası eğitimin beşeri ilimlerin ve genel kültürün önemine?
Bir Mimar ya da Plancı günümüzde yaşam çevresini ilgilendiren ve birbiri ile bu denli girift ilişkiler içerisinde olan bilimsel ve kültürel donanımı nasıl elde edebilir?
Kuşkusuz bu sorunun cevabı bir bakıma yazının başında ifade edilmeye çalışıldı ama somutta dünyanın gidişatını yorumlama kapasitesine sahip olan birinin genel kültür ögeleri ile donatılmadan bu yükün altında kalkamayacağı son derece açıktır.
Edebiyatta mimarlık
Bu kadar teknolojik vurgudan sonra edeceğim söz kimseyi şaşırtmasın: Kişinin önce bir dünya görüşü, ideali, mefkuresi kısacası bir telos'u olmalı.
Bu da ancak felsefe ve edebiyat bilgisi ile sağlanır. Felsefe ve edebiyat beşeri ilimlerin başlangıç noktasıdır. Diğer beşeri ilimler ancak bu temeller üzerine inşa edilebilir. Ayrıca edebiyat ile Mimarlığın (Prof. Dr. Celal Abdi Güzel'in YEM merkezindeki tanıtımda işaret ettiği gibi) ortak kavramlar ve kodlar kullandıkları üzerinde de durmak gerekir. Geçerken Nobel Ödülü kazanmış yazarımız Orhan Pamuk'un da Mimarlık eğitimi aldığını hatırlatırım. Geldik elimizdeki seçkiye.
Hikmet Temel Akarsu ve Nevnihal Erdoğan tarafından hazırlanan ve Türkiz Özbursalı'nın ikonografisi ile zenginleşen bu seçki ülkemizdeki Mimarlık yazınında ve Mimarlık eğitimi alanında birincil derecede önemli bir eksikliği giderme yolunda atılan seçkin bir adım oluşturuyor.
Kitap bir Mimar ve plancının sahip olması gereken temel edebiyat eserleri hakkında bilgiler vermekle kalmıyor, aynı zamanda sözü edilen her bir eserin okunması için inanılmaz bir müşevvik (özendirici). Zaten eğitimin bir amacı da öğrenciye konuyu sevdirerek anlatmak ve kavratmak değil midir?
Prof. Dr. Nevnihal Erdoğan'ın bence takdir edilmesi gereken bir organizasyon becerisi gösterdiği açık. Gerek projenin kaynak bulması gerekse katkı koyan akademisyen, yazar, felsefeci, çevirmen elli beş adet değerli katılımcıyı organize etmek onlardan ürün almak az iş değildir.
Seçkiler sorunlu ve nankör işlerdir. Gerek projenin Nevnihal Erdoğan ile birlikte fikri öncüsü Hikmet Temel Akarsu gerekse katılımcıların bu zorlu çabanın altından yüzlerinin akı ile çıktıklarını söylemek isterim.
Ayrıca eserin basılmasını sağlayan YEM yayıncılık'ı da kutlamak gerekir. Doğan Hasol'un öncülüğünde kurulan YEM Yayınları kanaatimce ülkemizde Mimarlık alanında bir başına meslek odası olan Mimarlar Odası'ndan katbekat daha fazla hizmet üretmiştir.
Bitirirken
Edebiyatta Mimarlık seçkisi uzun erimli bir çabanın sonucu elde edilmiş bir çalışma. Mimarlık, Planlama disiplinlerine ilgi duyanlar özellikle söz konusu alanlara atılacak gençler için paha biçilmez bir çalışma aracı.
Bölümleri birbirinden ilginç:
Mimarlığa Referans Veren Klasikler / Mimarlıktan İlham Alan Romanlar – Mimarlığa İlham Veren Romanlar / Mimarlık Sosyolojisine Dair Edebi Eserler / Seyahatnameler ve Biyografik Seyahatnameler / Ütopyalar / Bilimkurgu ve Distopyalar / Fanteziler / Mimari Denemeler / Mimari Birer Estet Olarak İstanbul Yazarları / Mimarlık ve Sanat Kuramlarına Dair.
Kısacası arayanların bulabilecekleri yığınla malzeme.
Ey kari (okuyucu) enseni karatma… Mimarlık ve Planlama ile ilgili bu disiplinlerin beşeri ilimler ile ilgili bilmek öğrenmek isteyeceğin bir yığın kaynağa bu seçki aracılığı ile ulaşabilirsin.
Günlerin getirdiği sana karanlık da gelse Fahrenheit 451 distopyasında her biri birer kitap ezberleyip bilgi ormanında yürüyen öncüleri hatırla.
Şimdi işte bu 2016 yılının sonbaharında Fahrenheit 451 taburunun "Edebiyatta Mimarlık" mangası belleklerindeki kitaplarla "elzem eserleri" unutturmama adına hatıralar ormanının yolunu tuttu. Onlara katılıp katılmamak tamamen senin elinde.
Edebiyatta Mimarlık, Hikmet Temel Akarsu /Nevnihal Erdoğan, Çizimler: Türkiz Özbursalı, YEM Yayın, 600 s.
Seçkiden tadımlık
Kitaptan kendi adıma sevdiğim bazı alıntılara bir tanıtım makalesinin sınırları içerisinde kalarak yer vermek isterim.
Tanıtım yazısı: Hikmet Temel Akarsu – Nevnihal Erdoğan
"Ruhsal derinliği olmayan, derin bir sanatsal ve kültürel eğitimden geçmemiş, dünya kültürünü özümsememiş mimarların yapacağı yapılardan ya da düzenleyeceği çevrelerden pek tabii fazla bir şey beklenemez."
"Ütopya ve distopya yazarları kanaatimizce mimarların en çok okumaları gereken yazarlardır. Yüz yıl öncesinin güçlü distopya yazarlarının…. Şeametler içeren kehanetleri ne yazık ki günümüzde bire birer başımıza geldi…." s.15
Hikmet Temel Akarsu: Savaş ve Barış'ı anlatırken terk edilmiş şehir izleğini aktarıyor bizlere.
Günümüzde gerek savaşlar gerekse ekonomik yıkımlar sonucunda birçok kent yıkılmıyor mu? Kentsel yenileme, gentrification (mutenalaşma) bir çeşit yıkım değil mi? ABD'de Detroit gibi kentlerin başına gelen ne? s. 62
-"Burada ve Şimdi" Hissiyle Bir Şehri Tanımak (Ulysses) Emre Karacaoğlu:
"Bir mimara ya da mimar olma hedefindeki bireye aradığı ilhamı vermekte, nitelikli bir yazarın kaleminden çıkmış bir şehir romanının yerini ne tutabilir?" s.112
Nitelikli bir çevirmenin dehasının yazarın dehasının yanısıra yer tuttuğunu ve orijinal esere katkı kattığını düşünürüm (rg); (Sabri Esat Siyavuşgil, Can Yücel, Emre Karacaoğlu)
"Bir şehirlinin şehrini nasıl deneyimlediğini Joyce'dan daha iyi anlatan bir yazar daha gelmemiştir… Çünkü zaten Joyce'un Dublin'ini okuduğunda dünyanın bütün şehirlerini okumuş olacaktır." S.115
Yolda… Hikmet Temel Akarsu:
"Çünkü mimarlık sadece bir tasarım ve çizim sanatı değil, asında bir büyük duygudur. Ve o büyük duygunun en büyük özlemi, daha mutlu bir yaşantının kurulabileceği platoları düşlemektir." S.157
Varoluşa Dair Anlam Arayışı Ve Mimarlık (Kara Kitap). Emre Karacaoğlu:
"….insanın ontolojiye yönelik doyurulamaz iştahı eskiden doğaya yönelikti. Ama şehirleşme ve yerleşik hayatın yaygınlaşmasıyla bu iştahı doyuran edim / sanat dalı mimari olmuştur…" s185