Munro'dan yeni kitap gelir mi?
Alice Munro, 2013'te "sanırım daha fazla yazmayacağım" şeklinde bir açıklama yapmış. Ancak 2006'da da benzer bir açıklama yaptığını ve birkaç yıl sonra Sevgili Hayat'ın yayınlandığını göz önüne aldığımızda acaba Munro'dan bir yeni kitap daha gelir mi diye heyecanlanmaktan kendimi alamıyorum.
ÇİĞDEM SİRKECİ
Bu yazıya başlamak benim için öyle zor ki: Hayranı olduğum bir yazar, boğazımı düğümleyen harika öyküler. Ne desem ne anlatsam hissettiğimi aktarmakta yetersiz kalacak endişesi taşıyor olsam da sizleri bir fanatiğinin gözüyle Munro'yu okumaya davet ediyorum.
2013 Nobel Edebiyat Ödülü dâhil pek çok ödülün sahibi olan 'Çağdaş kısa öykü ustası'* Munro, Kanada'nın Çehov'u olarak biliniyor. 1931 Ontario doğumlu yazar, Batı Ontario Üniversitesi'nde başladığı gazetecilik ve İngilizce eğitimini, evlenip eşiyle British Columbia'ya taşındığı için bırakmış. Burada eşiyle bugün de halen faaliyet gösteren Munro's Books kitapçısını açmış.
2013'de verdiği bir röportajda Munro, 14 yaşından beri bir yazar olmak istediğinin kesinlikle farkında olduğunu söylemiş. 1950'lerden itibaren yazdığı öyküleri ile önemli dergilerde kendine yer bulmuş. Ancak 37 yaşında yayınlanan ilk derleme öykü kitabı Dance of the Happy Shades, yazar için bir dönüm noktası olmuş. 70'lerin sonlarından itibaren The New Yorker'da yazmaya başlayınca dünya çapında da ilgi toplamaya başlamış. Yazdığı hikâyeler, sonuncusu 2012 tarihli Dear Life (Sevgili Hayat) olmak üzere 14 kitapta toplanmış. Munro'nun yazı tarzına baktığımızda, eleştirmenlerin çoğunun O'nu, öykülerini küçük kasabalarda kurgulayan William Faulkner ve Flannery O'Connor ile karşılaştırdıklarını görürüz. Tıpkı Çehov gibi, olaylardan ve heyecandan çok duygulara yönelir yazar. Hikâyelerinde taşranın sade, yalın gündelik yaşamını, gelenek ve göreneklerin altında bocalayan karakterleri okuruz. Kadın karakterler daha çok soran, sorgulayan karmaşık bireyler olarak erkeklerden bir adım öne çıkar. Munro, geleneksel kısa öykü yapısını hiçe sayarak eserin en sonunda başladığı öyküye bazen orta yerde son verir. Öykünün sonu üzerine düşünmek okuyucuya düşer. Geri dönüşler olmazsa olmazıdır. Munro, objektif, serinkanlı ve yalın bir dil kullanır; bu anlamda kahramanlarına mesafeli durduğunu söylemek bile mümkündür. Ancak onların yaşadıklarını, hissettiklerini kolay rastlanmayacak bir empati yeteneği ile aktarır bize: öyle ki âtıl ilerlediğini düşündüğünüz bir öyküde kahramanın duygu dünyasının yoğunluğu ile sarsılır, kala kalırsınız.
Munro'nun kariyerinde ilgi çeken bir nokta var: Hayatı boyunca Kanada'nın küçük kasabalarında yaşayan yazar, kadınlardan çocuk yetiştirme dışında başka bir şeyin beklenilmediği bir dönemde yazmaya çalışmanın gerçekten yorucu olduğunu söylüyor. Buna rağmen, üç çocuğunu büyütürken ve kitapçı dükkânlarında eşine yardım ederken inanılmaz bir disiplinle yazmaya devam etmiş Munro. "Geçmişe dönüp baktığımda mutlu bir yorgunluk duyuyorum" derken, değişen dünyanın kendi küçük kasabalarını da etkilediğini, insanların eskiye oranla büyük şehirlerin ve farklı yaşam tarzlarının daha çok farkında olduğunu ve yazmaya bugün başlıyor olsa kendi yazı stilinin, bugünün dünyasına hitap etmeyebileceği olasılığını da ifade etmekten çekinmiyor. Munro, 2013'te "sanırım daha fazla yazmayacağım" şeklinde bir açıklama yapmış. Ancak 2006'da da benzer bir açıklama yaptığını ve birkaç yıl sonra Sevgili Hayat'**ın yayınlandığını göz önüne aldığımızda acaba Munro'dan bir yeni kitap daha gelir mi diye heyecanlanmaktan kendimi alamıyorum.
*Munro'ya Nobel Edebiyat Ödülü'nün verilme gerekçesi.
**Alice Munro'nun kitaplarını Türkçede Can Yayınları basıyor…