İstanbul’dan kış manzaraları
Kar Kış İstanbul’un sayfalarında, aniden bastıran kar sebebiyle son dolmuşa sığışmaya çalışan kalabalıklar; kapalı yollar sebebiyle gelemeyen un kamyonları, ekmeksiz kalan mahallelerle; ayakkabıları zarar görmesin diye hamalların 25 kuruşa taşıdığı insanlar yer alıyor.
İBB Kültür A. Ş., konumu sebebiyle ani hava değişimlerine sahne olan ve yakın geçmişte çok çetin kışlar geçiren İstanbul’a ait fotoğraflar ve hikâyelerinden oluşan bir kitap yayımladı. “Kar Kış İstanbul” adıyla yayımlanan kitapta, 20. yüzyıl başından son çeyreğine kadarki döneme ait kış manzaraları ve gündelik hayata ait 80 fotoğraf yer alıyor. Okuyucu Taksim, Kadıköy, Sultanahmet, Rumelihisarı, Beşiktaş ve Üsküdar’ın beyazlar altındaki ama sararmış görsellerinde nostaljik bir yolculuğa çıkıyor.
Kar Kış İstanbul’un sayfalarında, aniden bastıran kar sebebiyle son dolmuşa sığışmaya çalışan kalabalıklar; kapalı yollar sebebiyle gelemeyen un kamyonları, ekmeksiz kalan mahallelerle; ayakkabıları zarar görmesin diye hamalların 25 kuruşa taşıdığı insanlar, Tuna’dan gelen kopup gelen buz kütleleri, iki kıta arasını yürüyerek geçecek olmanın heyecanı içinde gençler; teneke kutularda yaktıkları çıralarla umutlarını ısıtmaya çalışan esnafl ar yer alıyor.
Kültür Medeniyet Serisi’nin 34. kitabı olarak okuyucu ile buluşan “Kar Kış İstanbul”u araştırmacı yazar Alican Küçükcan kendi koleksiyonundan derlemiş. Küçükcan bu kitabı, “dünya gözüyle gördüğüm kışları, o kışları yaşayan insanları ceplerindeki hikâyelerle beraber resmettim. Bazen şehir mobilyası oldum, bazen bir otobüsün içindeydim. Eprimiş eldivenleriyle kartopu yapan çocuktum, çokça karların içinde tüm masumluğuyla yuvarlanan yeni yetişkin…” cümleleriyle anlatıyor.
KAR KIŞ İSTANBUL, Yayına Hazırlayan: Alican Küçükcan, Kültür A. Ş., 178 s.
Yağmur yüklü bulutların çeyrek saatlik öfk esi Eminönü’nü göle döndürmüş. Dakikalar evvel kapkara olan gökyüzünün aralanan perdesinden güneş sızmaya başlamış İstanbul üzerine… Yağışın verdiği molayı fırsat bilenler, kiraladıkları at arabasının ıslanmış kasası üzerinde kısa bir yolculuğa çıkmışlar. Saçları özenle taralı, tedirginliği yüzüne âdeta yapışmış olan müşteri, arabanın arkasında hop oturup hop kalkıyor. Şu ıslak yolculuğun sağ sağlim bitmesini en çok isteyen o sanki. Arada bir, göz ucuyla kontrol ettiği, üzerinde “hassastır, kırılır” etiketi olan koli için buralara kadar geldiğini hatırlayıp su birikintilerinden kurtulacakları anı korkulu gözlerle bekliyor. Tuttuğu muşambayla diğer yolcuyu kapatan arabacı ise, suların dükkânların eşiğine gelmiş olmasını garipsemeden, elinde yular, yol alıyor...
Soğuğun içinden sıcacık bir dost eli uzanınca her şeyi unutursun… Erir gider zemheri, jilet gibi olmuş kaldırımlar, az evvel içine düştüğün çaresizliğin…
Taşı toprağı altındır derler ya İstanbul için... Kimi işbilirler için de yağmuruna kurbandır alçak semtlerin. Aksaray’da 25 kuruşa ayakkabılarını sevenleri karşıdan karşıya taşıyan bu girişimci, ilginç bir kısa filme özne olmuş…
Tuna’dan kopup gelen buzların istila ettiği yukarı boğaz. İstanbul halkının 1929 yılında küçük bir örneğini gördüğü, Boğazın kar tarlasına dönmesi olayının ardından yirmibeş yıl geçmiş. Avrupa ile Asya’yı ayıran Boğaziçi buzlarla dolmuş, iki kıta birleşmiş. Kavaklı gençler de iki kıta arasını yürüyerek geçmenin heyecanı içindeler. Boğazın ortasındaki iki gemi mini buz adacıklarının arasına sıkışıp kalmış. /27 Şubat 1954