"edebiyat yapma"dan edebiyat
Salt okurun kültürel birikimine, insanı, yani kendini tanıma serüvenine değil, yazarların bitmek bilmeyen öğrenme sürecine de katkı sağlayacağı söylenebilir Vano ile Niko için.
SÜREYYA KÖLE
"Dedem gittikten sonra, hiç kimse bana tatlı Gürcü masallarını anlatmıyo" diye başlar, Erlom Ahvlediani'nin Vano ile Niko'su, "Bundan dolayı, birkaç yıldır bu boşluğu uyku öncesi düş ve hayallerle dolduruyorum. Zaman geçiyor ve ben, günden geriye kalan düşüncelere dalıp uyuyorum."
Vano ile Niko için, insanlar arasındaki ilişkilerin fihristi denilebilir aslında; tüm canlılarda olduğu gibi biri'sinin diğeri'ni arayışının hikâyesi, iyi ile kötünün savaşı değil, hem iyi hem kötü olabilecek insanın kendi kavgası, kült ve paradoksal bir serüven, içinde iki insanın yaşadığı bir fabl…
Bir yapıt düşünün ki siz, sıradan bir kitap sanırken, o, ülkesi Gürcistan'da, felsefe kürsülerinde okutuluyor olsun. Yazar Peter Handke onun için, "Anlatıda artık kapanmış kapılar için yeni bir yol, yeni bir çare. Ben yeni Beckett'imi buldum" desin.
Okur, yazar dünyasında sık rastlanan bir durum değildir, ancak Vano ile Niko söz konusu olduğunda beraberinde iki kitabın daha okunması ısrarla önerilir: Flaubert'in ‘Bouverd ve Pechucet'si ile Beckett'in ‘Mercier ve Caimier'i…
ve Caimier'i… Vano ile Niko -has edebiyat okuru ayrı tutularak, piyasa koşullarında göz ardı edemeyeceğiniz bir kitle dikkate alındığında- Türkiye'de ne ölçüde ilgi görür dersiniz? "Kişisel deneyim" kitapları kadar değil kuşkusuz, hem de hiç değil. Sosyal ve psikolojik alanda reçete özelliği taşıyan, okuruna, kimi zaman gizliden, kimi zaman açıktan, kişisel tüm sıkıntılarından kurtulmanın sözünü veren, İnsan söz ve eylemlerine karşı hap niteliğinde savunma kalkanı yöntemler öneren, özetle, en kestirme yoldan insana ayna tutan "kolay kitap" ordusu karşısında, "kült" kabul edilen Vano ve Niko'nun, okura ulaşma anlamında ne kadar şansı olabilir ki?
Halbuki, insanlar arasında mümkün olan tüm ilişkilerin bir tür özeti sayılabilecek Vano ile Niko, alegorik anlatım özelliğine rağmen, yüzme bilmeyen birini sularında boğacak denli derin bir denizin yanıltan saydamlığında, tertemizliğinde çıkar karşımıza; tabanın, uzansanız dokunacak kadar yakın olması bir sığlığın değil, arınmışlığın, özümlemenin işaretidir olsa olsa.
Salt okurun kültürel birikimine, insanı, yani kendini tanıma serüvenine değil, yazarların bitmek bilmeyen öğrenme sürecine de katkı sağlayacağı söylenebilir Vano ile Niko için. Edebiyatın "edebiyat yapma" hatasına düşmeden de ortaya konulabileceğinin, dili kullanmadaki sadeliğin, dilde yakalanan ritmin, metin boyunca sürdürülen bilinç içeren tekrarın anlama nasıl hizmet ettiğinin çarpıcı bir örneği olduğu da...
VANO İLE NİKO, Erlom Ahvlediani, Türkçesi: Parna-Beka Çilaşvili, Dedalus Kitap, 112 s.