Doğan Hızlan 80 yaşında

60 küsur yıldır durmaksızın yazan 80 yaşındaki usta Doğan Hızlan'ın yeni çıkan dört kitabı ve yaşamından konuştuk.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

FARUK ŞÜYÜN

Geçtiğimiz haftalarda farklı yayınevlerinden peşpeşe dört kitabı çıktı Doğan Hızlan'ın… O kitapları, yaşamından satır aralarını konuştuk. Bir gün, bir oyun yazabileceğini öğrendim, apartmandaki kedileri nasıl beslediğini anlattı, "edebiyatta moda olur mu?" diye sordum, "elbette" diye cevap verdi… 60 küsur yıldır durmaksızın yazan 80 yaşındaki ustayla zaman, çabucak geçiverdi; eminim ki siz de bir solukta okuyacaksınız…

Doğan Hızlan 80 yaşında… Kendisini 1977 yılında tanıdığıma göre 40 senedir edebiyat dünyasına katkılarının tanığıyım… Tanıştığımız yıllarda hiç yaş konuşmamıştık; bugüne kadar da hiç sözünü etmedik. 22 Aralık, doğumgünü… Ben, ilk kez yaşla ilgili sormak istiyorum: Nasıl bir duygu 80 yaşında olmak? Ne hissediyorsunuz?

"Hiçbir şey! Yani bir şey söyleyeyim mi insan günü yaşarken yaşarken bakıyorsun ki 80 olmuş. Ben üstelik, o zaman bunu yapacağım, bu zaman bunu yapacağım, diye düşünmedim, hayal etmedim hiç. Çünkü, bu kadar tasarı insanı rahatsız eder. Bir de gerçekleşir mi, gerçekleşmez mi bilemezsiniz.

Ama, istediğim gibi yaşadım, istediğim gibi yazdım. Bütün gün yazı, biraz da müzikle geçiyor; bir de bakıyorsun ki yıllar birike, birike, birike 80 olmuşsun.

Çevre, aa filan diye hatırlatıyor böyle şeyleri. Hâlbuki Cenab Şahabettin Bey ne diyor: ‘Akıl yaşta değil, baştadır. Aklı da başa yaş getirir.' Ama benim aklımı başıma yaş getirmedi, çocukluktan beri böyle infantil dünyayla yaşıyorum."

1983 yılında "Yazılı İlişkiler"in çıktığını hatırlıyorum. Bugün, yakınlarda yayınlananlarla birlikte inceleme, deneme, eleştiri, derleme, söyleşi ve basıma hazırladıklarınızla neredeyse 40'a yaklaşıyor kitaplarınız. En son, aynı günlerde 4 kitabınız birden çıktı...

"Evet, üstüste ayrı yayınevlerinden."

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'ndan "Yeniden Okumak", Yapı Kredi Yayınları'ndan "Şiirin Coğrafyası", Eksik Parça Yayınları'ndan "Yaşamdan İzler" ve "Edebiyat Hayatın Neresinde?" Rastlantı mı, tercih mi?

"Bir rastlantı. Ben zamanlamaya hiç karışmadığım için çocuk doğurur gibi önce bir tanesi çıktı, arkadan bir tanesi daha daha, dördü bir yerde oldu. Böylece ben de ayrı ayrı konuşacağıma dördü hakkında bir arada konuşuyor, daha zahmetsiz röportajlar yapmış oluyorum."

Bütün yazılarınızı, bütün kitaplarınızı okuduğumu rahat rahat söyleyebilirim. Siz, hep beğendiklerinizi yazdınız, yalnızca beğendiklerinizi… Ya sevmedikleriniz?!

"Sevdiklerimi yazdım, sevdiklerimi okusunlar istedim, ama bazen soruyorlar ‘Sevmediğin olmadı mı?' Sevmediğim tabii ki olmuştur, ama ben emeğe çok acırım. Sevmesem bile bir emek o yazılan; yazarın, şairin veya kimse, beklentilerini yok etme görevini, işlevini ben üstlenmek istemem.

Ama zaten çok kötü kitapsa kendi kendini yok ediyor. Görevimiz Tehlike dizisi vardı ya oradaki bantın yok oluşu gibi.

Okur tuhaf, bazen diyor ki ‘Efendim bize şunu oku veya okuma diye tavsiyelerde bulunur musunuz?' Ben böyle tavsiyeler eder miyim? Bir güzel anlatırım ben, analitik bilgiler veririm. Ben, edilgin okur değil, etkin okur istiyorum."

Her zaman edebiyatçıların dostu oldunuz… Ne şanslısınız ki, onların çoğu da iyi edebiyatçı…

"Evet, bu bir şans. İyi edebiyatçılar dostum oluyor. Yazmadan evvel de dostlarımdı onlar, yazdıktan sonra da dostlarım. Yani ikisi aynı potada ya da aynı bileşimde buluşuyor. Bunu, edebi şansım olarak görüyorum. Tabii ki bunların içinde en önemlisi, kuşağımla ilgili yazdıklarım. 50 kuşağıyla ilgili anlattıklarım. Onlarıntekeleştirmeniolduğumiçin, bunuzevklibirzorunlulukolarakgördüm, görüyorum."

Kemal Özer, Onat Kutlar, Erdal Öz, Hilmi Yavuz, Ferit Edgü… Şairler, romancılar, öykücüler… Vurguladığınızgibiokuşaktan bir siz eleştirmen çıktınız… Niye başka bir türü denemediniz? Örneğin, şiir yazmadınız veya farklı bir türü, meselâ oyun yazmayı denemediniz?

"Hiç düşünmedim… Ama, olabilir oyun yazabilirim."

Neden?

"Çünkü, gördüğüm insanları biraz dramatize etmek zevk verir bana, ama diğerlerini yazmayı hiç düşünmedim. Oyun yazabilirim, çünkü onun ayrı bir lezzeti, zevki vardır. Evet, belki yazabilirim. Başlamadım daha, ama bunu yapabilirim…

Tabii ki 50 Kuşağı arkadaşlarımı yakından da tanıdım… ‘50 Kuşağı 50 Yaşında' kitaplarına Ferit'in (Edgü) önerisiyle bir ortak önsöz yazdım; çok hoşuma giden bir şeydi."

Şöyle bir endişeniz olmuş olabilir mi? "Ya ben onlardan daha iyi yazamazsam!" diye düşünmüş olabilir misiniz?

"Hiç endişe etmedim doğrusu. Çünkü bilirsin ki ben böyle şeylerde hiç alınmam, çevre ne diyecek diye merak da etmem. Gerek hayatımda gerek yazımda böyle bir şey yoktur… Onların yazdıklarını okudum, onların güzelliklerini anlatmaya çalıştım."

Kuşağınız başta olmak üzere edebiyatçı dostlarınızın kötü günlerinde de hep yanlarında oldunuz… Sizin için "Edebiyatın Cumhurbaşkanı" dediler, "Lord" dediler… Buna "Mesen"liği de ekleyebilir miyiz?

"Şimdi şöyle düşünmek lâzım: Maddi, manevi imkânın varsa (hep iyi müesseselerde çalıştım. Bu bir şans. Bu şansı da tabii ki sadece kendim açısından tüketmedim) ben bunu bir insani dayanışma olarak görüyorum. Şu davarFaruk; böylebirşeyolduysa kaderbeni seçti, tarihbeniseçtibuişiçin. Bendebunuüstlendim, yerinegetirdim."

Kalem tutkunuzu, silgi tutkunuzu, müziktutkunuzubiliyoruz, amaben, hayvan sevginizin de tanığıyım. Fatih'teki evde Gümüş isimli bir kedi vardı meselâ…

"Evet, Gümüş vardı, Yavruş vardı. Birkaç zaman bahçeli evde köpek besledim. Bu apartman dünyasında mahalleden bir kedi seçtim, demeyeyim; o beni seçti. İniyorum otomobilden bu karşılıyor beni ve mama kapalıysa, evde açılacaksa bizle beraber asansöre biniyor, geliyor… Paket açılıyor, aşağıda yeri var kalorifer dairesinde, yeniden aşağıya iniliyor, orada besleniyor. Başka kedi gelmesin diye, sabah akşam verdiğim mamaların başında bekliyorum..."

Tekrar yazıya dönersek, ilk yazınız yayınlanalı 65 yıla yaklaştı sanırım…

"1954'te ilk yazım çıkmıştı Dağlarca hakkında Forum Dergisi'nde."

Peki, edebiyatçılarımız belli, onlar hakkında yazılacak şeyler belli… Bu kadar yıl… Sıkılmadınız mı aynı kişilerle ilgili belki 15 - 20 yazı yazmaktan?

"Çok doğru bir soru. Şimdi bunun ölçüsünü de sayısını da yazar belirliyor. Bazı yazarlar var ki bir iki yazı yazıyorsun, ama o iki yazıdan sonra başka yazı yazmana malzeme vermiyor. Ama bazı şair, yazarlar var ki her kitabı senin farklı bir yaklaşımla ayrı bir keşif eylemi yapmana müsaade ediyor. Bu yazardan geliyor; öbürünü ne kadar zorlasan da çıkmıyor."

Ya konuşmalarınız? Çeşitli toplantılarda belki onlarca kez aynı kişi hakkında konuşuyorsunuz. Bir edebiyatçı ile ilgili bir etkinlik yapıldığında "Aman Doğan Hızlan da gelsin, mutlaka o konuşsun" deniliyor…

"Şöyle bir şey var; sözlü ile yazılının farkları vardır. Bizim kuşak, konuşan kuşaktır. Onun için çağırmaları bizi rahatsız etmez. Çünkü, konuşmaya alışmış insanlarız, yeni kuşak gibi değiliz. Faruk gittiğimde (konuşmada da bir meleke kazanıyor insan) salona bakıyorum; o salon acaba ne yapıyor, o salondaki insanlara Orhan Veli'yi anlatacağım da Yazık Oldu Süleyman Efendiye'yi mi anlatacağım yahut Rıfk ı Meriç'ten öğrendiklerimi mi yoksa Garip Kuşağını mı? O, artık meleke; ona göre anlatıyorsun. Çünkü, bizim kuşakta yazılanı okumak yoktur..."

Gelelim kalemlerinize, silgilerinize… Koleksiyonunuzu sergilemeyi düşünmediniz mi?

Bilmiyorum, belki bir gün olabilir. Ama şu anda düşünmüyorum."

Odanız her zaman dağınık görünür, ama siz, neyin nerede olduğunu daima bilirsiniz. Bugün de burası öyle… Kitaplar, CD'ler odanın dışına da taşmış; karmakarışık, ama beni mutlu eden bir görüntü…

"Gördüğümü unutmam, bilirim."

Ama dinlediğinizi unutuyorsunuz, buna da çok tanık oldum…

"Rahmetli annem bir şey söylerdi şu oldu bu oldu diye, ‘A anne hatırlamıyorum' derdim. O da ‘Sen insan dinlemeyi bilmezsin yavrum' derdi."

Niçin?

"Şundan ötürü…

Sıkılıyor musunuz?

"Bütün sorun şu; bir şey öğrenmek istiyorum ondan… Özünde bu… Onu öğrendikten sonra, benim aradığımdan sonrakilerde sıkıntı basıyor. Çok tuhaf bir şey tabii… Hep müzik dinlendirdim bilirsin, kulağımda kulaklık. Gelen de kulağım hasta zannederdi. Diyorum ki Tanrı beni cezalandırdı, kulak hastası yaptı. Kulak aleti kullanmaya başladım…"

Toplum içinde azınlık olduğunuzu hissettiniz mi?

"Hissettiğim anlar oldu. Şundan ötürü; tek çocukluktan gelme bir yan da var tabii… Yani azınlık olduğunu hissediyorsun, ama onu düzeltmek için de faaliyet göstermiyorsun."

Üzerine abanıyorsunuz, o fikrin ya da o duygunun…

"Çünkü o zaman size müdahale olmuş oluyor; o müdahale rahatsız ediyor. Bu da tabii zaman zaman insana mütecaviz olma hissi veriyor. Bu da iyi bir şey değil tabii."

Son yıllarda hiç de öyle bir haliniz yok…

"Artık demek ki biraz daha insanlara hak vermeye başladım. Biraz daha benim düşündüğümden, benim yaşadığımdan farklı da yaşanılabilir olacağını düşünmeye başladım."

Edebiyatın modası olur mu?

"Hiç şüphen olmasın olur. Türlerin modası olur, konunun modası olur, yazanlara ilginin modası olur. Şimdi ben sana bir şey söyleyeyim non-fiction dediğimiz roman dışı kitaplara da ilgi yok mu şimdi? Dini olanına da var, aşki olanına var, para kazanmaya ilişkin olanına da var. Bunlar moda, bunlar önlenecek şeyler değil. Onun için konunun da modası var…

Benim ilk yayıncılık dönemimde Harold Robbins diye biri vardı; diyelim ki terörizm mi oluyor terörizmle ilgili roman yazıyordu; petrol mü tükeniyor, petrol sıkıntısı mı var? Petrolle ilgili şeyler kaleme alıyordu. Biraz da seks koyuyordu. Tabii modaydı…

Aşk romanları da öyle… Şimdiki aşk romanları bile değişti, artık el tutmak için 50 sayfa yazılmıyor. O incelikler kayboldu. Ben buna karşı değilim, gençliğimde ben de öyleydim. Hani evvelâ çayhane, sinema, sonra bir kulüp filan… Sabaha karşı beşte teklif, insanın hali kalmaz!"

Sizin seçici kurul üyelikleriniz de hep konuşuluyor. Hemen bütün jürilerde varsınız ve başkansınız… Bu, edebiyat dünyasına hâkim olmak, o ödüller yanlış birilerine gitmesin duygusu ile olabilir mi?

"O var, ama hâkim olmak demeyim; her jürinin üyesi başkadır. Her jüri farklıdır. Her birinin farklı ölçütleri olduğunu, bu ölçütlerden farklı yazarlardan sonuçlar çıkacağını biliyorum… Bu düşünceyle doğru iş yaptığım kanaatindeydim. Herhakkıolanaödülüverilmesini sağlıyorum, diye düşünüyorum…"

Teşekkür ederim, nice nice yaşlara…