bir sinefilin düşleri
Tuhaf Şeyler Oluyor Bay Tarantino, okumaktan çok seyreden, yapmaktan çok seyreden, söylemekten çok seyreden, kısaca her şeyden çok seyreden bir kuşağın bulanık zihnine bir yolculuk bir yanıyla.
SUAT DUMAN
Doksanların ikinci yarısı ve iki binlerin başında yönetmenler, sinema seyircisinin alıcılarıyla oynayan eserler verdi. Uzun zamandır görsel efektlere sırtını yaslamış Amerikan stüdyoları dünya seyircisinin gözünü şatafatla boyuyordu.
Bu dönemde görsel ‘görgüsüzlüğü' geri iten şey yine stüdyo işi fakat sanatın kadim türleriyle, edebiyatla, resimle haşır neşir, fizik ve şiir bilen, felsefeye referans verebilen birkaç işbilir yönetmenin sahneye çıkması oldu. Sinema yapmaya daha önce başlamış olanlar ve bu on yıllık ara dönemde ilk kez motor diyenler dâhil, bu yönetmenler kendi zirvelerine bu dönemde tırmandılar çoklukla. Yeni yüzyılın ilk on yılı aşılırken filmografilerine bir başyapıt ve seyircinin zihnine de özel, kıymetli bir tortu bıraktılar. Sinefiller bir yana, sinemayla bağı zayıf olanlar için bile hatırası değerli bir on yıldı. Kendi adıma 90'ların Ucuz Roman'ı, 2000'lerin Aşk Zamanı, Üç Defin gibi filmler kişisel listemde hep yer aldı. Seyircinin sinemanın seyrini belirlemesi kadar sinemanın da seyirciyi oluşturduğu öne sürülebilir. Neslihan Önderoğlu bu yeni romanında işte o seyircinin peşine düşüyor, bahsini ettiğimiz bu on yılda film kültürü edinmiş sinema âşığının.
Tuhaf Şeyler Oluyor Bay Tarantino, okumaktan çok seyreden, yapmaktan çok seyreden, söylemekten çok seyreden, kısaca her şeyden çok seyreden bir kuşağın bulanık zihnine bir yolculuk bir yanıyla. Bir yanıyla da sinemaya saygı duruşu. Sinemanın edebiyattan etkilendiği zamanın geride kaldığı ve edebiyatı etkilemeye başladığı bir dönemdeyiz. Hem dil, anlatım biçimleri yönünden hem de felsefi anlamda. Edebiyat insan ruhuna yaklaşmanın bir yoluydu ve sinema bunun gramerini oluşturmak için yüz yıl çabaladı. Şimdi edebiyat, sinemadan hareketle artık insanın içinden geçen ve orada ne varsa gösteren bir görsel dile erişti (ya da teslim oldu) ruhun olmadığını da böylece gördü! Dönem sorunudur, belirleyici değildir belki, belki de çağının kesiti budur ve edebiyat üzerine düşeni yapıyordur.
Kitapta her hikâye kendi biçimini yazarına dayatıyor bir süre sonra, burada olan da o, zihninin oyununa gelen bir genç ve onun ‘aksiyon'u bu şekilde anlatılabilirdi ve anlatılmış. Hep korunan bir gizem, temposu düşmeyen bir aksiyon ve hareketin ortasında saf bir kahraman. Ailesinden ve geleneksel ilişkilerden kopan, koptukça zihni bulanıp, hayatı altüst olan bir genç. Kayıp bir aydın portresi olarak da okunabilir.
Romanda adı verilen verilmeyen filmlerinizini sürmek çok hoş. Karakterin yaşadığı allak bullak olma halini hikâye anlatmaktan ziyade film anlatmayı kendine görev edinmiş bir kurgu canavarına, Quentin Tarantino'ya fatura etmesiyse ayrıca güzel. O yılların yıldız ismi herhalde odur. Yönetmenlik meziyetleri bir video dükkânında çalışırken obur iştahıyla film tüketmesine bağlanan rejisör dönemin ruhunu da yansıtan simge bir isim aynı zamanda. Fevkalade bir kafa karışıklığı, arınmaktan, sadelikten, dinginlikten uzak fakat bunları bir şekilde unutturan sindirilmiş ve pekiştirilmiş üst düzey bir plastik beceri. Tuhaf şeyleri ondan daha iyi kim bilebilir!
Nihayet dileyen hızlı ve popüler bir gençlik romanı olarak okuyabilir, dileyen imajlarla aklı alınmış bir kuşağın trajedisi olarak. Açıkçası bir macera sever olarak kendimi ilk gruba dâhil ediyorum. Macerasız mânâya âşina değilim!
TUHAF ŞEYLER OLUYOR BAY TARANTINO, Neslihan Önderoğlu, ON8 Kitap, 156s.