2019’a başlarken
Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı 2017 Roman Ödülü’nü kazanan Ömür Kurt’un Yaban Ördeği Ailesinin Göç Yolculuğu romanını (Altın Kitaplar) bu yılın tanıtacağım ilk kitabı olarak seçtim.
AYFER GÜRDAL ÜNAL
Yeni bir yıl gelirken her seferinde çok heyecanlanırım. Bu sefer de uzun uzun düşündüm, 2019’un ilk yazısında hangi kitabı tanıtsam diye.
Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı 2017 Roman Ödülü’nü kazanan Ömür Kurt’un Yaban Ördeği Ailesinin Göç Yolculuğu romanını (Altın Kitaplar) yılın ilk kitabı olarak seçtim. Neden olduğunu yazı içinde açıklamaya çalışacağım.
Ömür Kurt’un Yaban Ördeği Ailesinin Göç Yolculuğu çok değerli bir jüri tarafından birinci seçilmiş. 2017 yılı Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı roman ödülü jürisi Adnan Binyazar, Prof. Selahattin Dilidüzgün, Nur İçözü, Asuman Portakal ve Prof. Dr. Sedat Sever’den oluşmuş.
Romanın ana karakterleri Bay Cesur ve Bayan Pembeburun heyecanla yumurtalarının çatlayıp yavrularının meydana çıkmasını beklemektedir. Çünkü kabile artık sıcak ülkelere doğru yola çıkacaktır ve yumurtanın çatlaması geciktikçe ortalığı dedikodu sarmıştır. Herkes çatlamayan yumurtanın uğursuzluk getireceğini konuşmaktadır. Çünkü, kabilenin en yaşlı ördeği olan Kahinördek bir gün “Kış soğuğunda bir yumurta çatlayacak ve kabileye uğursuzluk getirecek” dediğinden kabile üyeleri Bay Cesur ile Bayan Pembeburun’un çatlamakta geciken yumurtasının işte o yumurta olduğunu düşünmektedir.
Kabile kendi arasında yumurtayı geride bırakıp göçmeyi planlarken, beklenen gerçekleşir. Yumurta çatlar ve yavru ördek doğar. Uçabilmek için 4 haftaya ihtiyacı vardır. Ancak yavru Paytak’ın doğumu ortalığı yatıştıracağına dedikoduları daha da güçlendirir. Uğursuzluk getirecek yavru ördeğin işte bu ördek olduğuna eminlerdir.
Toplanan kurultayda bir an önce göçün başlamasını isterler. Bay Cesur bütün gücüyle direnir. “Kabilemiz kuralları gereğince hepimiz birlikte hareket etmeliyiz. Kabilenin tek bir üyesini bile arkamızda bırakamayız. Yavrumuz uçana kadar hep beraber burada kalmalıyız” der. Ancak kabilenin en yaşlı üyesi “Bir tek ördek için diğer bütün ördeklerin hayatını tehlikeye atamayız” deyince göç başlar. Bay Cesur ve Bayan Pembeburun, yavrularını bırakıp göçmeyi bir an olsun akıllarından geçirmediğinden kendilerini bırakıp uçan onca yıllık dostları dedikleri ördeklerin ardından içleri sızlayarak bakakalırlar.
Anlatının bundan sonrası üç kişilik ailenin tek başlarına yaşamda kalma öyküsü olarak sürer. Sıcak ülkelere doğru uçtukça Yavru Paytak her canlıya güvenemeyeceğini yaşadıkları ile anlar. Ayılar, kartallar, şahinler ve elleri tüfekli insanlar anne ve babasını çok ürküttükleri için Paytak da onlara güvenmemeyi öğrenir. Gökyüzünde uçtukça yüreği özgürlük hissi ile dolar, yukarıdan aşağıya bakıp oynayan çocukları görür, çok neşeli ve mutlu gözükmektedirler. Belki insanların bazılarının iyi olabileceğini düşünür. Uçmayı sürdürürler bir beton ormanından geçerler. “İnsanlara yeryüzü de yetmedi, gökyüzüne doğru tırmanmaya başladılar” der Bayan Pembeburun. Bacalardan yayılan dumandan gagalarında kötü bir tat kalmıştır. Filtresiz bacalar yalnız insanlara değil hayvanlara da çok zarar vermektedir. Çok yorulmuşlardır. Göç yolunda her zaman konakladıkları artık içgüdüsel olarak belledikleri yere doğru yönelir Bay Cesur. Fakat o sazlığın yerinde yeller esmekte, inşaat makineleri vızır vızır çalışmaktadır. İnsanlar sazlığı toprağın altına saklamış, yeni beton ormanlar oluşturmak için harıl harıl çalışmaktadır. Seneye buraya asla uğramamak üzere bu yeri hafızalarına kazır, uçmayı sürdürürler.
Daha güvenli olduğu için gece uçmakta, gündüz konmaktadırlar. Bir gece, yeryüzü gündüz gibi aydınlanır. Üzerinden uçtukları orman savaş nedeniyle yanmaktadır. Göç yolunu değiştirmeye karar verirler. Baba yabanördeği “Biz hayvanlar sınırsız bir şekilde dünyayı gezeriz ama insanlar aralarına sınırlar gerer ve o sınırlar için kavga ederler” der. Paytak gördüklerinden çok etkilenmiş bir şekilde babasına sorar. “Dünyada insanlar olmasaydı ne olurdu?” Baba düşünür “Hiçbir şey olmazdı. Ağaçlar yaşardı, hayvanlar yaşardı, sular akardı. Büyük büyük şehirler,savaşlar kötülükler olmazdı. Dereler kurumazdı, ağaçlar kesilmezdi, çöpler olmazdı, hava kirlenmezdi.”
Bu tümcelerle Ömür Kurt, doğanın insana ihtiyacı olmadığını, aksine insanın doğaya ihtiyacı olduğunu ve zarar verdiği doğa ile görünmez iplerle nasıl bağlı olduğunu hedef aldığı 8-12 yaş grubuna uygun biçimde vurgular. Uçmaya devam eden aile bir çadır kentin üstünden geçer. Savaş yüzlerce aileyi evsiz barksız koymuş, daracık çadırlarda yaşam savaşı sürdürmek zorunda bırakmıştır.
Göç yolunda minik fidanlardan oluşan ormanlarla da karşılaşırlar. Bunu diken insanlar iyi insanlar olmalı diye düşünür Paytak. Sonunda Kuş Cenneti’ne varırlar. Artık yolun sonu yakındır. Kuş Cenneti’nde daha önce görmediği çok sayıda kuş yaşamaktadır. Bu sefer Paytak’ın aklına başka bir soru düşer. “Bu kuşlar birlikte huzur içinde yaşarken neden insanlar savaşlarla birbirini öldürmektedir?”
Anlatının bundan sonraki bölümünde öyle iki olay olur ki Paytak hem insanların iyiliği ile hem de kötülüğü ile yüzleşir. Anlatı Paytak’ın iyi insanların varlığına duyduğu güvenle sonlanır.
Ömür Kurt’un Yaban Ördeği Ailesinin Göç Yolculuğu isimli romanı, 21. yüzyılın, doğa tahribi, göç olgusu, savaşlar, çevre kirliliği, ön yargı gibi temel sorunlarına 8-12 yaş grubuna uygun biçimde işaret etmesi, bunu yaparken edebi haz duygusunu da sağlaması ve romanın insanın iyiliğine duyulan umutla bitmesi ve çok temel, sorulmakta geç kalınmış bir felsefi soruyu insanın doğayı yok etme hakkı var mıdır, doğayı yok ederken kendi geleceğini yok ettiğini farkında mıdır sorusunu sordurttuğu için yürekten önerdiğim bir kitaptır. Çocuklarımız sorunları farkında olsunlar, düşünsünler ki kendi tercihlerini yapsınlar.
Bu yazıyı okuduğunuzda 2019 yılından gün almış olacağız. Dilerim yeni yıl size huzur, bereket, sevgi ve dünyamızın hayrına yapacağınız karşılıksız iyilik eylemleri ile beraber gelir. Sevgi, sağlık, iyilik ve kitap dolu bir yeni yıl olsun.