Türkiye dışı üretim için Mısır’a adım atan tekstilden sonra sırada metal, çelik ve yiyecek-içecek var
Bugün tekstil şirketlerimizin bir kısmı Mısır’da kendi gelecekleri için stratejik bir hamleyle uluslararasılaşma adımını attı. Önümüzdeki dönemde sermaye ağırlığı yüksek, teknolojik yoğunluğu düşük metal, çelik, bazı yiyecek ve içecek ürün grupları için de benzer yatırım kayışlarıyla karşılaşma ihtimali bulunuyor.

BARIŞ SAZAK-Yönetim Danışmanı
Türk şirketlerinin yurt dışı doğrudan yatırımları son 20 yılda, bazı tespitler yapabileceğimiz bir olgunluğa ulaştı. Yakın zamanda dış yatırım stokunun 60 milyar ABD dolarını aşmasını bekliyoruz. Yine de karşılaştırılabilir diğer gelişmekte olan ülkelerden geride olduğumuzu da not edelim.
Bugün dış yatırımları, küresel rekabetçiliğin korunabilmesi adına bir şirket politika aracı olarak ele alacağız. Primitif ihracat iştahı, 90’lı ve 2000’li yılların kamu ve özel sektör politika yapımının temel motivasyonunu oluşturmaktaydı. Konuya sermaye kaçışından ya da istihdam kaybından ziyade, belirli olgunluğa erişmiş şirketlerin değer zincirlerinin her aşamasını, küresel ölçekte yönetme kabiliyetlerinin artması olarak bakmakta fayda var.
‘Acil durum’ düğmesi
Şirketleri dış yatırıma iten beş temel gaye var. Bunlar; pazar arayışı, kaynak arayışı, maliyet etkinliği, stratejik varlık/know-how arayışı ve siyasi/düzenleyici engelleri aşma isteği. Türk şirketlerinin dış yatırımlarının genelinde pazar ve maliyet avantajlarından istifade etme bariz olarak ön plana çıkmaktadır. Her ne kadar belirli olgunluğa erişmiş sektör oyuncularının yönelmesi gerektiğini belirtsem de bazı durumlarda, bilhassa rekabetçiliği korumak ve maliyetleri kısmak için dış yatırım, şirketler için hayatta kalmak adına acil durum düğmesi de olabilir.
Tarihsel olarak, artan işçilik masrafları önemli endüstrilerde üretimin düşük maliyetli bölgelere kaymasına sebep oldu. Tabloda özetlenen sektörler haricinde, günümüzde teknoloji yoğun dijital hizmetler için bile maliyetler üzerinden benzer bir eğilim yaşanmakta. Yeni dünyanın rekabetçilik ekseninde büyüme dinamiklerini tekrar hatırlamakta fayda var. Dünya genelinde bugünkü güncel tarife anlaşmazlıklarının temelini oluşturan hikâye de bu esasen.
Peki, Türkiye için gecikmiş kritik soru: Bu kayma trendinin eşiğindeki önemli endüstrilerde elde edilen uzmanlık nasıl korunabilir?
Ülke olarak yatırım ve sektörel kayışları biraz geriden takip etsek de küresel gelişmelerden kopuk bir noktada değiliz. Son dönemde serzenişini en çok duyduğumuz, emek yoğun sektörlerimizin durumu. Ekonomik zorluklar, artan üretim maliyetleri ve döviz kuru, en önemli istihdam ve ihraç sektörlerimizden tekstili çok sarstı. Sektör temsilcilerinin ifadeleri, son dönemde hazır giyim sektörünün dış yatırımlarının, iç yatırımlarının çok üstünde kaldığı yönünde. Para politikası araçlarının acil olarak devreye alınarak kurun salınmasını talep ediyorlar. Mısır’ın, tekstil ihracatının ciddi bir miktarının, Türkiye’den giden firmalarca karşılandığı yönünde beyanlara rastlıyoruz.
Bu durum sektörde bir anda ortaya çıkmadı. Son 15 yılda sektör dinamikleri bugünkü tabloyu işaret ediyordu. Bazı ürün grupları için hazırladığım tablo, tüm hikâyenin özeti gibi. Grafik oransal hesaba dayanıyor. Ufak değişikliklerle 10 yıl önce de benzer bir görünüm elde edecektik. Yeni çok bir gelişme yok esasen.
Türkiye’de sanayi iş gücü maliyetleri son 25 yılda üç katına çıktı. Bu durum da Türk tekstilcilerini rekabetçi kalabilmek adına yurt dışında imalata zorluyor. Bunu yönetebilen için de olumlu bir adım. Tablo2, Türkiye’nin önemli ihraç ürünlerinin teknolojik yoğunluk analiziyle tehdit altındaki sektörleri açıkça gösteriyor. Tehdit altındaki endüstriler için, Türkiye az katma değerli aktivitelerini düşük maliyetli ülkelere taşıyabilir. Bunun sonucunda kazanılmış uzmanlık korunarak, şirketlerin bu operasyonları yönetme yetenekleri güçlenecektir. Aynı şekilde şirketlerimiz, dış yatırım ile stratejik varlıkların alımı yoluyla uzmanlık kazanarak, katma değeri az olan ürünlerden katma değeri yüksek ürünlere de kayabilir.
Benzer yatırım kayışları için uyarı
Bugün tekstil şirketlerimizin bir kısmı Mısır’da kendi gelecekleri için stratejik bir hamleyle uluslararasılaşma adımını attı. Mısır hem işçilik maliyeti açısından Türkiye’nin üçte biri hem de lojistik açıdan benzer bir konuma sahip. Ayrıca ülke, ABD ve İsrail ile 'QIZ' anlaşması ile de ilave gümrük avantajı elde ediyor. Bir gösterge olarak Mısır’ın yıllardır yayımlanan “Kearney FDI Confidence Index” kapsamında geçen sene olduğu gibi bu sene de Türkiye’nin üstünde bir pozisyon elde ettiğini hatırlatalım. Endekste Türkiye, bir zamanlar gelişmiş ülkelerle baş edebiliyordu. Geride kaldığımız aşikâr.
Grafiğin Türkiye’ye diğer bir uyarısı, önümüzdeki dönemde sermaye ağırlığı yüksek, teknolojik yoğunluğu düşük metal, çelik, bazı yiyecek ve içecek ürün grupları için de benzer yatırım kayışlarıyla karşılaşma ihtimali.
Küresel vizyon yatırımı şart
Değer zincirini global ölçekte yönetme meselesi biraz bu. Aslında kamu tarafı zamanında ‘Turquality’ teşvik programıyla gelen dalgayı vakitlice görüp ön almaya çalıştı. Hakkını teslim edelim. Fakat şirketlerimizin grafikte izah edilen sektörel kayışlara adaptasyonu biraz zaman almışa benziyor. En azından serzenişte bulunan şirketlerimizin kurumsal kapasite ve küresel vizyonlarına daha fazla yatırım yapması şart.
Hikâye sadece imalat tarafıyla değerlendirilemez. Bilhassa hazır giyimde değer zincirinin müşteriye yakın halkaları için markalaşma önemli. Teslim süresi ve moda yönelimi, yatırımlarda ana karar unsurlarıdır. Standart ürün grubunun teslim süresi hassasiyeti ve moda yönelimi daha düşüktür. Bunun gibi az katma değerli üretimi Afrika gibi düşük maliyetli bölgelere kaydırmak, rekabetçilik için bir seçenek olabilir. Teslim süresi hassasiyeti yüksek ve moda yönelimi düşük yenileme ürünler için üretim döngüsü, genellikle bir senede tamamlanır. Orta-yüksek seviye maliyet baskısıyla yakın ülkelerde üretim bir seçenek olabilir. Moda yönelimi yüksek, zamanında teslimata dayalı hızlı döngüye sahip niş ürünler için de yerel üretim bir seçenek olabilir.
“Trump tarifeleri küresel rekabette yeni bır kırılma yaşatacak”
Yeni gümrük tarifelerinin küresel ticaret ve uluslararası yatırımlar üzerinde derin etkiler yaratacağı aşikâr. Ticaret politikaları ve yatırımlar arasındaki ilişki, çift taraflı olabilmekte. Şöyle ki:
● Bazı yabancı yatırımlar, gümrük vergilerinden kaçınmak amacıyla tarife uygulayıcı ülkelere kayarken, diğerleri bu önlemlerden etkilenmeyen bölgelere yönelmektedir. Diğer taraftan bu bariyerler karşısında çok uluslu şirketler, değer zincirine hızlı entegre olamayabilir. Dolayısıyla yabancı yatırımlar genel bir düşüş eğilimi de gösterebilir.
● Tarifelerin etkileri sektör bazlı ayrı ayrı çalışılması gereken bir konu olsa da tehditlerle birlikte fırsatlar da göz ardı edilmemeli.
● Tekstilin ana imalatçıları Çin, Hindistan, Bangladeş, Vietnam, İtalya gibi ülkelere yüksek vergi uygulanacak olması, Türkiye’den ABD’ye ihraç edilecek ürünlerin fiyatlarını daha rekabetçi hale getirecektir. Bu durum sektör için ne kadar kalıcı olur tartışılır ama nefes aldıracağı bariz.
● E-ihracat için de önemli bir fırsat penceresi açılabilir. Bu alanın neredeyse tamamını sırtlayan Trendyol’un yanına birkaç yeni firma eklememiz şart.
● Nisbi olarak Türkiye’ye gelen yabancı yatırımın da artacağı kısa vadede öngörülmekte. Ancak birçok yatırım, çok daha uzun vadeli iş dinamiklerine ve ülke altyapılarına güvenerek hayata geçmektedir.
● Özellikle sermaye yoğun yatırımların tekstil kadar hızlı karar değiştirmeyeceğini de unutmamak lazım.
● Diğer tarafta diğer ülkelerin de bu gümrük tarifelerine cevap niteliğinde atacağı adımlar, ortaya farklı bir tablo çıkaracaktır.
● Mısır’ın Türkiye ile aynı tarifeye tabi tutulduğunu da son not olarak belirtelim. Bu sebeple dış yatırımı, sadece şirket büyümesi ya da pazar çeşitliliği değil, rekabetçiliği korumak adına da bir seçenek olarak görmeyen şirketlerin, treni kaçırdığını söyleyebiliriz.