Mesele yüzde 10 değil

Ticaret savaşını başlatan ülke, ABD. Dünya ekonomisinin dörtte biri, bu savaşa katılan Çin yüzde 17’si. AB’nin de payı yüzde 17. Dünya ekonomisinin en büyük aktörlerinin ticaret politikalarındaki değişiklik, tüm ülkeleri etkileyecek. Bu nedenle mesele, sadece gümrük vergisi oranları değil.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Mesele yüzde 10 değil

Ümit İZMEN

Trump’ın gümrük vergilerini daha uzunca bir süre konuşa­cağız. Çünkü:

1-Konu, artçı sarsıntılar ve kar­şı hamlelerle daha uzun bir süre gündemde kalacak.

Trump’ın dediği gibi “Ülkeler ABD ile anlaşma yapmak için ölüp bitiyor mu” yoksa misilleme ham­lelerine mi girişecekler göreceğiz. Nitekim Trump’ın Çin’e gümrük vergisini yüzde 34 artırma ham­lesine karşı Çin aynı oranda ek ta­rife uygulama, yuanın değer kay­betmesine izin verme ve ABD’ye nadir toprak elementleri ihraca­tına kısıtlama getirme kararı al­dı. ABD, buna Çin’e uyguladığı ek gümrük vergisini yüzde 104’e çı­kartarak cevap verdi. Çin ise karşı hamleyle yüzde 34’ün üzerine ek yüzde 50 gümrük vergisi getirdi.

Ardından Trump’ın Çin’e ver­gileri yüzde 125’e yükselttiği açık­laması geldi. Trump ayrıca diğer ülkelere getirilen ek vergileri 90 gün boyunca askıya alacağını ve ek vergi oranını yüzde 10’da tuta­cağını açıkladı. Bu kararın arka­sında borsalardaki sert düşüşler ve Trump’ın kendi partisinin için­den yükselen itirazlar var.

2-Dünya ekonomisi büyük bir belirsizlik dönemine girdi.

Ticaret savaşlarının nasıl sey­redeceğini göreceğiz ama kesin olan tek şey, dünya ekonomisinin muazzam bir belirsizliğe girdiği.

Unutmayalım ki Trump’ın boz­duğu küresel ticaret sistemi 50 yılın üzerinde bir süreçte oluş­muştu. Ticaret kısıtlamaları ön­ce Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) sonra Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) çer­çevesinde bütün ülkelerin katıl­dığı çetrefil müzakere turlarıyla azaltılmıştı. Gümrük vergilerinin azaltılması için sekiz tur görüşme yapıldı. Bu turların en kısası iki, en uzunu sekiz yıl sürdü. Şimdi güm­rük vergileri artışa geçtiğinde de sistemin oturması muhtemelen yıllar alacak. Sistem yerine otura­na kadar dünya ekonomisine müt­hiş bir belirsizlik hakim olacak. Tüm karşılıklı ticaret ilişkileri de­ğişecek. Üretim zincirleri yeniden şekillenecek. Finansal piyasalar dalgalanacak.

3- Küresel ticaret sistemi, yak­laşık 100 yıllık bir sürecin ardın­dan alaşağı oldu. Bu tüm dünyada kalkınma paradigmasının da de­ğişmesiyle sonuçlanacak.

Dünya ekonomisinin en büyük aktörleri

Ticaret savaşını başlatan ülke, ABD. Dünya ekonomisinin dört­te biri, bu savaşa katılan Çin yüz­de 17’si. AB’nin de payı yüzde 17. Dünya ekonomisinin en büyük aktörlerinin ticaret politikaların­daki değişiklik, kaçınılmaz olarak tüm ülkeleri etkileyecek. Ülkeler arasında yeni ticaret görüşmeleri­nin başladığını da not edelim.

Bu nedenle mesele, sadece gümrük vergisi oranları değil.

Türkiye'nin Trump'ın gümrük vergilerinden diğer ülkelere kı­yasla daha az etkilenmiş olması, pek bir şey ifade etmiyor.

Küreselleşme bitti.

Neoliberalizm bitti. Küresel ekonomiye dayalı büyüme stra­tejisi bitti. Konu, sadece bizim ABD’ye ihracatımızın ne kadar et­kileneceğinin çok ötesinde.

Biz yıllardan beri iç talebe daya­lı büyümemizi dışarıya çevirmeye çalışıyoruz. Dünya ticaretinin ya­vaşladığı bir ortamda bu çok daha zor olacak.

Unutmayalım ki Türkiye’nin büyümede altın yılları olarak ka­bul edilen 2002-2007 yılları, ay­nı zamanda dünya ekonomisinin de altın yılları. 2000’li yıllar dün­ya ekonomisinin ve dünya ticare­tin ivmelendiği yıllar. Türkiye’nin hızlı büyüme süreci, küreselleş­medeki ivmelenmeyle çok para­lel. Küresel ekonomide belirsizlik, düşük büyüme, yavaşlayan dünya ticareti, finansal akımların azal­ması, artan risk gibi olumsuz un­surlar büyüme sürecini de olum­suz etkileyecektir. Kaldı ki, her büyüme modelinin gerektirdiği bir toplumsal ve siyasi yapı vardır.

2000’li yıllarda küresel ekono­minin sunduğu fırsatlardan ya­rarlanan büyüme modeli, içeride toplumsal ve siyasi yapıdaki deği­şimle birlikte meydana geldi. Bu büyüme modeli, 1980’lerin 12 Ey­lül rejimi altındaki büyüme mo­delinden farklıydı. 1980’lerin mo­deli de hem ekonomik hem siyasi sistemin tıkanmış olduğu ve dü­zeltme çabalarının bir türlü sonuç vermediği 1990’lardan farklıydı.

Eğer küresel ekonominin rüz­garları şişirdiği dönem geride ka­lacaksa büyümenin dinamiği iç talep olacaksa öncelikle bunun ekonomik modelinin çalışılması gerekiyor. Üretimin ithalata ba­ğımlılığının azaltılması, teknolo­jik dönüşümü yakalamak, bunun gerektirdiği Ar-Ge altyapısı, tek­nolojik know-how, insan kaynak­ları gibi kısa sürede çözülmesi mümkün olmayan yapısal bir bo­yut söz konusu. Ama iç talebe da­yalı büyüme diyorsak tüketimin motoru orta sınıfın genişlemesi ve güçlenmesi gerekecek. Bu ise bugünün toplumsal ve siyasi ya­pısından farklı bir yapı gerektirir.

Zaten bir süredir içeride denge­leri yeniden kurma ihtiyacı, ken­dini net olarak hissettiriyor. Şim­di bunun üzerine bir de küresel di­namiğin ağırlığı binecek.

Üzerinde düşünülmesi, tartışıl­ması, yeniden tasarlanması gere­ken ne çok şey var!