Yüzde 100 sağlık yok, denge var

Eczacı bir ailenin ikinci kuşak temsilcisi Meltem Kurtsan. Başarı odaklı iş yaşamı boyunca sabah çalışıp, akşamları spor yaptığını söylüyor.

Abone ol

YASEMİN SALİH

Sağlık sektörünün, şifalı bitkilerin içine doğmuş Meltem Kurtsan. Neresinden bakarsanız bakın “başarı” hep yanında olmuş. Koltuğunda taşıdığı karpuzları alt alta dizdiğinizde uzun bir liste oluşuyor. Okullar birincilikle bitmiş. Harward’da mastırlar yapılmış, şirket istikrarla büyütülmüş, yetmemiş mezunu olduğu İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde yeni açılan Fitoterapi Yüksek Lisans Programı tamamlanmış. Davos’ta Geleceğin Global Liderleri arasına girmiş. Danışmanlık şirketleri, vakıflar kurulmuş...

Cihangir’deki homeofiste bizi karşıladığı sabah tüm art niyetimle yüzünde yılların yorgunluğunu aradım Meltem Kurtsan'ın. O uzun listenin yarattığı tahribatı alıcı gözle yakalamaya çalıştım. Röportaja hazırlanırken not aldığım bu kariyer başarısının yarattığı kıskançlığın tesellisi olacak bir “çökmüşlük” tespit etmek fena olmazdı. Pırıl pırıl parlayan cildi, kocaman gülümsemesi tuz biber ekti. Olduğu yaşın sağlıklı, iyi görünen bir neferini gördüm karşımda. Siz olsanız, “nasıl” diye sormaz mıydınız? Sordum elbet.

“Bana göre yüzde 100 sağlıklı, mükemmel yaşam diye bir şey mümkün değil. Ne yaparsanız yapın bir yerden fire veriyor. Önemli olan denge” deyince rahatlamadım değil. Bugün bir okulda ders verecek kadar iyi bir balerin olduğunu öğreniyorum. Ailesinin tasarrufuyla dört yaşında baleye başladığını ama sonra çok sevdiğinden 14 yıl boyunca bırakmadığını söylüyor. Sporla yaşama disiplini oradan geliyor yani. Şimdilerde daha çok vakit ayırıyormuş kendine. Üç yıl önce attığı önemli adımla, kendi deyimiyle “denge” açısından önemli bir sayfa açmış hayatında.

Gümülcine göçmeni babasının, ikinci Dünya Savaşı’nın “yokluk yılları” nda hayatta kalabilmek için bitkilerin gücüne başvurarak attığı temellerin üzerine bugün, 25 ülkeye ihracat yapan bir holding inşa edilmesinde payı büyük Meltem Kurtsan’ın. Evin büyük çocuğu olarak, uzun yıllar yönettiği Kurtsan Holding’de örnek vaka olabilecek bir kurumsallaşma hikayesine imza atarak profesyonelleşmeye gitmiş. “Uzun yıllar çok yoğun çalıştıktan sonra bu, yaptığımız en iyi şeydi. Hem bizim, hem de şirketimizin sağlığı açısından” diyor.

Şimdi İstanbul trafiğinde kaybettiği zaman daha az. Bodrum’da satın aldığı çiftlikte binbir çeşit şifalı bitki yetişiyor. Kimini kendisi kullanıyor, kimini de işkadını tarafı rahat durmayıp ambalajlayarak piyasaya veriyor. Kurtsan’la Bodrum-İstanbul arasında kurduğu dengeli hayatı konuştuk...

- Güne nasıl başlıyorsunuz?

Yaşımla birlikte sorumluluklarımı devrettim. Yaklaşık 3 yıldır homeofis çalışıyorum. Dolayısıyla gençliğimdeki alışkanlıklarımla bugün arasında farklar var. Ancak şunu söyleyebilirim ki ömrümün uzun bölümünde sabah insanı oldum. Gündüz çalışıp gece dinlenenlerdenim ben. Öğrenciyken sabah 05’te kalkar, ders çalışırdım. Bu nedenle sporumu akşam okul çıkışı yapardım. Çok disiplinliydim, sonuçta birincilikle bitirdim. O yıllarda sabah beyin, akşam vücut sağlığı için çalışıyordum denilebilir. İş hayatına atılınca da uzun süre bu sistem devam etti. Şimdi ise tam tersi. Bunda evden çalışmamın büyük etkisi var, çünkü yolda harcanan zamanı cebime koymak gibi bir lüksüm oluştu. Dolayısıyla saat 09’da kalkıyorum artık. Uzun uzun yoga, kardiyo yapıyorum.

- İş hayatındaki başarı yoğun çalışma gerektiriyor. Birçok yöneticinin “zaman yok, işler yoğun” dediğini duyuyoruz. Siz nasıl bu dengeyi sağlıyorsunuz?

Hedefler önemli elbette ama bunu hırs boyutuna getirmemek gerekiyor. Ne vücudunuzu hor kullanın ne de arzularınızı engelleyin. Zamanı iyi programlayarak bu dengeyi kurmak mümkün.

- Spor ne zaman hayatınıza girdi?

Dört yaşından beri bale yapıyorum. Elbette başlamam ailemin isteğiyle oldu ama 14 yıl devam ettiğime göre bir hayli sevmiş olmalıyım. Lise yıllarında da okul çıkışı belediye konservatuvarına gidiyor, baleden kopmuyordum. Dolayısıyla o disiplin çok küçük yaşlarda işledi. Hayatım boyunca sporu bıraktığımda bir şeyler beni aşağı çekti, sıkıntılar yaşadım. Şu anda uzman eşliğinde haftada iki gün plates yapıyorum. En az iki gün de kardio çalışıyorum. Yoga mutlaka var hayatımda. Bir de kayak sporu yapıyorum belli bir dönem. Kayağa gitmeden en az bir ay önce de uzman eşliğinde kas çalıştırma hareketleriyle vücudumu hazırlıyorum. Birçok kişi bunu yapmadığı için kayak tatilinden sonra sıkıntı yaşıyor.

- Fitoterapi eğitiminizi günlük hayatta nasıl kullanıyorsunuz?

Bu aileden geliyor gerçekten. Annem, kız kardeşim ve ben çiftlik hayatını, doğal otları çok seviyoruz. Babam da hayatını böyle kazanmış. Şirketin kuruluşu bu merak sayesinde olmuş. Dolayısıyla bu kültür hep var. Bodrum’da denizden bir hayli uzak, genel eğilimin aksine dağ başında büyük bir arazi aldım. Arazide dolaşırken bir de baktım ki kekik, adaçayı, siklamen, yaban lalesi, sahlep gibi birçok bitkiyle dolu. Bunlarla neler yapabileceğim konusunda kendimi daha da geliştirmek istedim. O dönemde şans eseri mezun olduğum İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi bünyesinde Fitoterapi Yüksek Lisans Programı açılıyordu ve 5 kişi alınacaktı. Hemen sınavlara hazırlanmaya başladım. Zaten sınavları çok severim. O dönemde fabrikayı Bandırma’ya taşıyorduk. Feribotta test çözerek hazırlandım ve geçer not aldım. 5 kişi girdiğimiz programdan 3 kişi mezun olduk. Bitkilerle tedavi konusunda kendimi çok geliştirdim. Bunu hem hayatımda hem de şirkette kullanıyorum.

- Stres ve kriz yönetiminde neler yapıyorsunuz?

Herhangi bir sorun olduğunda tercihim üzerine bir gece uyumaktır. Bütün yaratıcı fikirler sabah gelir aklıma. Sabah uyandığımda bir süre kendimi dinlerim. Konuyu düşünürüm ve çoğunlukla işe yarar çözümler geliştiririm.

KENDİ EKMEĞİNİ KENDİSİ YAPIYOR

- Mutfağınızdaki ürünler de mi Bodrum’daki çiftlikten?

Oradan getirdiğim ürünler var, çok sık gidiyorum çünkü. Örneğin yumurta, maydanoz gibi. Asıl dikkat ettiğim her şeyi mevsiminde yemek. Sağlıklı beslenmeye çalışıyorum ama bunu paranoyakça yaptığımı söyleyemem. Her sabah, avakado, yumurta, maydanoz salatasının mutlaka bulunduğu bir kahvaltım var. Ekmeğimi kendim yapıyorum. Bunun için Bodrum’daki arazide yetişen siyez buğdayını çavdar ya da mısır unuyla karıştırıyorum. Kardeşim Deniz Kurtsan’ın da bir çiftliği var. Zeytinyağını oradan getiriyorum. Annemin çiftliğinden badem, ceviz geliyor. Evde yoğurt-kefir yapıyorum. Mutfakla çok ilgiliyim. Yağı az kullanmaya çalışıyorum. Zerdeçal kullanıyorum sık sık çünkü vücuttaki radyasyonu emiyor. Teknolojiyle çalışan, bilgisayarıyla yatağa giren insanlar olarak buna ihtiyacımız var.

ORGANİK ÜRETİCİLERİ DESTEKLEMEK LAZIM

- Organik ürünler pazarı hızla büyüyor. Bu konudaki eleştiriler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çok önemli bir şey yapıyorlar. Kırsal hayatı, yerel ekonomiyi destekliyorlar. Bazıları diyor ki, “Organik olduğuna ne kadar güvenelim”. Ben de onlara diyorum ki, Yüzde 100 kimyasal olduğunu bildiğiniz ürünleri rahatlıkla kullanıyorsunuz da bunları neden kullanmıyorsunuz.

MELTEM KURTSAN’DAN EVDE KREM TARİFİ

• Buğday tohumu yağı

• Argan yağı

• Gül yağı

• Lavanta yağı

• Zeytinyağı

• Hindistan cevizi yağı

• E vitamini kapsülü

• D-panthol

• Hazır baz krem. Kurtsan, bu yağları karıştırarak mevsime ve ihtiyaca göre dengelediğini ve vücut bakımında kullandığını söylüyor.

Tüketici tüketmiyor, tükeniyor 2 bin 667 projeye 2,2 trilyon lira yatırım A Milli Erkek Basketbol Takımı finale kaldı Erdoğan'dan İstanbul Sözleşmesi açıklaması: Hiçbir anlamı yok Adalet Bakanı Tunç'tan kadına şiddete karşı 'sıfır tolerans' mesajı