Yazar Yalvaç Ural: Korkudan tat alma alışkanlığı yaratmak istemiyorum
41. Uluslararası İstanbul Tüyap Kitap Fuarı’nın onur yazarı seçilen Yalvaç Ural, çocuk edebiyatına dair özgün yaklaşımını ve kitaplarla kurduğu bağı anlattı: “Dijital çağın ‘başparmak çocuklarına’ klasik yöntemlerle değil, yaratıcı anlatılarla seslenmeliyiz."
Abone olGünay DEMİRBAĞ
Bu yıl 2-10 Kasım 2024 tarihlerinde Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek olan 41. Uluslararası İstanbul Tüyap Kitap Fuarı, Türkiye Yayıncılar Birliği iş birliğiyle düzenleniyor. Onur yazarı olarak çocuk ve gençlik edebiyatının önemli ismi Yalvaç Ural’ın seçildiği fuarın bu yılki ana teması “Çocukluk Şenliktir” olarak belirlendi. Ural’ın masalsı dünyası ve çocuk edebiyatına katkıları, fuarın temelini oluşturuyor.
Ziyaretçiler, Ural’ın eserleri ve çocuk edebiyatındaki yolculuğunu mercek altına alan çeşitli kültürel etkinliklere katılma fırsatı bulacak. Ayrıca, Tüyap tarafından hazırlanan ve Ural’ın hayatı ile eserlerine odaklanan bir anı kitabı da fuarda kitapseverlerle buluşacak. Fuarda yapacağı çalışmalarının yoğunluğu arasında DÜNYA okurlarına zaman ayıran Yalvaç Ural sorularımızı cevapladı. Şimdi söz Ural'ın:
Tüyap’tan 'Onur Yazarı' teklif almak beni çok mutlu etti. Yıllardır çocuklarla çalışan biri olarak, arkadaşlarımın dediğine göre bu onuru hak etmişim. Bu yıl, 41. Tüyap Kitap Fuarı düzenleniyor ve fuarın onur konuğu seçimi yapılırken ismim anıldığında, kurulda kimse itiraz etmemiş ve bunun da ilk kez olduğunu söylediler. Yılların emeğinin böyle bir ödülle onurlandırılması çok anlamlı. Kitap fuarlarının en büyük okurları gençler. Çocuklar ve gençler, her yıl fuarları dolduruyor. Elbette yetişkin okur kitlesi de var, ancak dijitalleşmeyle birlikte çocukların çoğu bilgisayar oyunlarına, dijital medyaya ve sesli kitaplara yöneliyor. Bu noktada bana, “Sen yıllardır okulları gezip çocuklarla buluşuyorsun” dediler. Çok doğru; benim kitaplarım; bilmece ve oyunlu, bulmaca kitaplar. Bunlar Türk dilindeki ekler ve köklerle oynanan oyunlardır. Yani bilmecelerin içinde dilimizin ek ve kökleriyle hazırlanmış oyunlar yer alıyor.
'Fiziksel güçten ziyade aklın önemini anlattım'
Her yıl 50-100 okula gidiyor, etkinliklere katılıyorum. Ayrıca yetişkinlerle de buluşmalar yapıyorum. Üniversitelerde benim kitaplarımla büyümüş gençlerle bir araya geliyorum. Bu buluşmalarda çağdaş dünyanın, eğitimin nereye gittiğini tartışıyoruz. Edebiyat, kitap ve ticaret dünyasında yapılanların ne kadarının eğitici olduğu ve ne kadarının propaganda aracı olarak kullanıldığına da yakından bakıyoruz.
Bugüne kadar 51 çocuk dergisi yayımlandım, bunların 18 tanesini ben kurup, yönettim. Çocuk dergilerimizde özellikle şiddet, korku ya da aksiyon gibi olumsuz duygulara yer vermemeye özen gösterdim. Kötü duyguları normalleştiren ve çocuklarda bunlardan tat alma alışkanlığı geliştiren yayınlardan kaçındım. Bir dönem, çocuk dergilerinde yalnızca güce dayalı kahramanların öne çıktığı yayınların olduğu bir süreç yaşandı. Bu süreçte, yazdığım Stephen Hawking Herkül’ü Döver kitabı ile bu anlayışa karşı durdum. Kitapta, fiziksel güçten ziyade aklın önemini anlattım çünkü zeki olmak değil, akıllı olmak önemlidir.
Türkan Saylan Kültür Vakfı’nda ve Isparta’nın Yalvaç ilçesinde, adımı taşıyan iki kütüphane kuruldu. Ayrıca Koç Müzesi’ndeki Fenerbahçe Gemisi Yalvaç Ural Teneke Oyuncaklar Sergisi’nde, 50’li ve 60’lı yıllara ait teneke oyuncakların sergilendiği bir koleksiyonum bulunuyor. Bu oyuncaklar, geçmiş kuşakların mekanik mantıkla nasıl büyüdüğünü ve oyuncaklarını nasıl tamir ettiklerini gösteriyor. Bugünse, çocuklar tüketim kültürünün etkisi altında; bozulduğu zaman tamir edilmeyen, doğrudan atılan oyuncaklarla oynuyorlar.
Eskiden, bozulmuş bir radyoyu babalarımız tamir eder ya da bir saate birkaç basit dokunuşla hayat verirdik. Bugünse akıllı saatler ve dijital dünyayla, insanların zamanı bile paylaşmadığını görüyoruz. Bu, yaşamımızdaki küçük değişimlerin bir örneği. Bugünün çocuklarıysa, bilgisayar oyunlarını iki parmakla oynayan, “başparmak çocukları” olarak büyüyor. Bu nedenle, onlara klasik yöntemlerle seslenemeyiz. Kimi çocuklar çok kitap okurken, bir kısmı seçkisini yönlendirmelerle belirliyor; sevmeyince okumayı bırakıp oyunlara geri dönüyor. İnsanlık, ne yiyeceğini, ne giyeceğini, hangi ayakkabıyı seçeceğini belirleyen, yönlendirmelerle şekillenen bir dünyada yaşıyor. Eğitimsiz bireylerin ve geri kalmış toplumların daha fazla taklitçi olduğu söylenir. Çocuk kitapları da bu ruhu etkiliyor. Fransa gibi bazı ülkelerde çocuk kitapları için daha fazla dikkat gösteriliyor. Bu kapsamda, çocukların çeşitli duygu ve tepkiler geliştirdiğini bilerek onlara korku ve kötü duyguları aşılama yanlısı yayınlardan kaçındım. Örneğin, çocuklar bazen zombi hikayeleri ya da korkutucu öyküler yazmamı istiyorlar; ancak çocuklarda korkudan tat alma alışkanlığı yaratmak istemiyorum.
Bilgisayar oyunları, çocuklara savaşmayı ve öldürmeyi normalleştirebiliyor
Bu durum, yurt sevgisi ve vatana bağlılık gibi duyguların da zayıflamasına yol açıyor. Bugün pek çok çocuk yurt dışına gitmeyi arzuluyor. Bizim yayıncılarımızın büyük bir kısmı özgün yazarlar yetiştirme, geçmişin değerli ustalarını çocuklara sunarak edebiyatı yaşatmak gibi kaygılara sahip değil. Oysa, geçmişte dünyaca ünlü eserleri bize kazandıran güçlü çevirmenlerimiz vardı. Şimdi, dili iyi bilmeyen kişiler tarafından yapılan çevirilerle yetişen bir kuşak var. Almanya’da devlet, kitapların %30- 40’ını kütüphaneler için alıyor ve dağıtıyor. Bizde de benzer bir sistem mevcut, ancak bizim yayıncı sayımız Almanya’nın yarısı kadar.
Çok küçük bir kasaba bilinçlendim, ilkokul 2-3’de. Bu kasabanın küçük bir deresi ve Meke Gölü diye volkanik gölü ve içerisinde koca bir volkan dağ bulunurdu. Oraya yüzmeye giderdik. Bütün öykülerim yaşanmışlıktan çıkmıştır. Yapay kurguları yapmayı sevmeyen birisiyim, yaşadığım şeyleri renklendirip, eklemeler yapabilirim. Ama bunlar kurmaca veya uydurmaca değildir. O yüzden ilk öykülerimi oluşturan şeyler Konya’nın Karapınar kasabasında küçücük bir kasabadadır. Çok büyük Çıralı Obruğu vardır. Bunlar benim zihnimde yer etmiştir. Bir kasabadan diğerine giderek yedi ayrı yerde okul hayatımı sürdürdüm. Hem buğdayları, hem köyleri hem çiftçileri hem de köylüleri tanıdım. O küçücük öykülerin çıkmadığı kasabada şunları öğrendim: “ çocuklar her şeyi kendileri yaratabilirler.” O yüzden benim kitaplarımım kaynağı oralardır. Halen hayata katmadığım pek çok hikaye vardır. Yirmi yıldır bekleyen bir kangal öyküm var, onu uygun bir zamanda hayata geçirmeyi düşünüyorum. Ülkenin her yerinde yaşamış olmak, yazar olduktan sonrada üç beş vilayetinde yurdun her yerine gitmiş olmam beni besleyen şeylerdendir. Şimdiye kadar 100 kitabım oldu. Yurt dışında 43 kitabım yayınlandı.