Mutfak Sanatları Akademisi Kurucu Ortağı Sitare Baras: Türkiye'de sorun işsizlik değil mesleksizlik
Ülkemizde her geçen yıl artan işsizlikten daha büyük bir sorun var, o da mesleksizlik. Bu konuda Future Bright ekibiyle bir araştırma yapan Mutfak Sanatları Akademisi (MSA), mesleki eğitim algısını değiştirmek, ön yargıları yıkmak için modern “Köy Enstitüleri” projesini başlatmaya hazırlanıyor.
Abone olZühre KURT
Mesleki eğitim üzerine ön yargıları değiştirmeyi amaçlayan ve isteyen herkesin, merak ettiği branşta yüzde yüz pratik ile bir mesleki becerisini her yaşta kazanabileceğini vurgulayan MSA kurucu ortağı Sitare Baras, “Bugünlerde sürekli konuştuğumuz Köy Enstitüleri’ni günümüze uyarlamak çok önemli” dedi.
Sorunun tespiti ve yol haritası için önce mesleki eğitim algısını araştırmak gerektiğini düşünen Mutfak Sanatları Akademisi (MSA) önemli bir çalışmaya imza attı. MSA, farklı paydaşlar nezdindeki ‘mesleki eğitimin algısını ortaya çıkarmak’ amacıyla, Future Bright ekibiyle çalışarak bir araştırma yaptı. Araştırma, Türkiye’yi kapsayacak şekilde gerçekleştirildi. Türkiye’deki asıl problemin işsizlik değil “mesleksizlik” olduğunu vurgulayan MSA, problemin ana kaynağının mesleki eğitim üzerindeki olumsuz algılar olduğunu belirtiyor. İşsizlik korkusunun kişinin hayal ettiği mesleği seçmesine engel olduğunun belirtildiği sunumda mesleki eğitim algısı üzerine yapılan bulgular bir sunumla paylaşıldı.
Modernize Köy Enstitüleri hayata geçiyor
Araştırma üzerine konuşma yapan Baras, mesleki eğitim kurumları üzerine ön yargılardan bahsetti. MSA’nın modernize edilmiş haliyle Köy Enstitüleri’ni hayata geçirme projeleri hakkında konuşan Baras, mutfak dışındaki farklı alanlarda da eğitimler vererek mesleki eğitim hakkındaki ön yargıları yıkmak istediklerinden söyledi. Araştırmanın MSA’nın 20. yılına özel olarak düzenlendiğini söyleyen Baras şöyle konuştu: “Biz 20. yılımıza geldiğimizde bir kutlama da yapabiliriz elbette. Yani büyük bir organizasyon da yapabiliriz ama dedik ki başka bir şey yapalım ve MSA’da öğrendiğimiz mesleki eğitim sisteminin anlatalım ki başka branşlarda da bu okul gibi okulların kurulabileceğini gösterelim, anlatalım dedik. Dolayısıyla olay şu ki biz yolda giderken ahçılık, pastacılık, profesyonel barista, barmenlik, miksoloji, restoran servisi, yiyecek-içecek işletmeciliği bunların hepsiyle ilgili en iyi pratik ağırlıklı ve pratik özgüven veren bir eğitimi nasıl kurgularız.”
Mesleki eğitimi yaygınlaştırmak için Köy Enstitüleri vurgusunu kullanan Sitare Baras, projeyi şu sözlerle anlattı: “MSA olarak 20 senede çok başarılı ve deyim yerinde ise “su sızdırmaz” bir eğitim sistemi geliştirdik. Şimdi artık bu sistemi farklı meslek başlıklarında da uygulamanın sırası geldiğine inanıyoruz. Hem yapısal olarak, hem dijital olarak ve hem de tecrübe olarak buna hazırız. Aşçılık ve buna bağlı dallarda yakaladığımız başarıyı, ihtiyaç duyulan başka meslek gruplarına da uygulayarak, Türkiye’de bir nevi modernize edilmiş Köy Enstitüleri’ni tekrar hayata geçirebiliriz. Bu kapsamda, kıyı bölgemizden birinde Bebek Bakımı, Çocuk Bakımı ve Yetişkin Bakımı ile ilgili bir okul kurgusu üzerinde çalışıyoruz. Ayrıca İç Ege bölgesinde Feyz Çiftliği’nin sahibi Sencer Solakoğlu ile birlikte bir Tarım, Hayvancılık, Gastronomi okulu projesi üzerinde çok ciddi ilerleme kaydettik. Bir başka çalışma ise, Güneydoğu Anadolu’da “soft skills” olarak isimlendirilen, yani nispeten hafif zorlukta mesleklere yönelik bir okul üzerinde yürütülüyor. Ve bunlara paralel olarak da bazı belediyeler ve büyük özel sektör firmaları için, bölgenin ya da holdingin ihtiyaç duyduğu konularda teknisyen, bakım onarım elemanı, ve bazı kaybolan meslekler gibi geniş bir yelpazede çalışmalar yapılıyor.”
Öğrenciler hayal ettikleri mesleği seçemiyor
MSA, Mesleki Eğitim Algı Araştırması ile; mesleki eğitim odaklı çalışmaların farklı paydaşlar nezdindeki algısını ortaya çıkarmaya, sektör trendlerinin yarattığı ihtiyaçları karşılayacak özel meslekleri anlamaya ve bu alana dair ilgiyi arttırmak için nasıl bir strateji ile yol alınacağına odaklandığını belirtiyor. 104 öğrenci adayı, 104 öğrenci, 302 aile, 103 işveren ve 103 mezun ile görüşülen araştırmanın sonuçları oldukça çarpıcı… Öğrenci adaylarının işsizlik korkusu ve ilerideki geçim kaygıları hayal ettikleri mesleği seçmelerine engel oluyor. 13-14 yaş öğrenci adayları sanılanın aksine etiketlerin peşinden koşmayabilir, Alfa Kuşağı olarak kodlanan bu kuşak için sınırlar, kurallar ve kalıplar, yıkılması gereken duvar olarak görülüyor.
Araştırmanın öne çıkan çıktılarından biri, öğrenci adayları, özellikle Z kuşağındaki daha genç öğrenci adaylarının konuyu çözmüş durumda olduğunu gösteriyor. Geleceği ve gelecekteki yerlerini hayal edebiliyorlar. En hızlı algı değişiminin ise mesleki eğitimi, çocuklarının mutluğunu dahi göz ardı ederek desteklemeyen “etiket meraklısı” ailelerde gerçekleştirilmesi gerektiği...
MSA, mesleki eğitim algı araştırması sunumunun kapanışında, mesleki eğitimin önemini vurguladı. Araştırmada, günümüz dünyasında mesleki eğitimin ne kadar önemli olduğu, Türkiye’de ya da dünyada artık üniversite mezunlarından daha çok meslek okulu mezunlarına ihtiyaç olduğu, üniversite mezunu olmamanın bir ayıp, bir kayıp değil, aksine hayattaki tatlı seçimlerimizden biri olduğu ve gençlerin, sadece bir üniversiteden mezun olduğu için sevmeden yaptığı bir iş ile hayatını zehir edeceğine, severek yaptığı bir meslek ile ne kadar mutlu bir yaşam süreceği açıklanıyor.
“İşveren, aslında en muzdarip olan taraf”
İşverenlerin problemlerine de değinilen raporda, üniversitelerde verilen eğitimin yeterli bulunmadığı açıklandı. İşe alınan kişilere sürekli “işbaşı eğitimi” vermeleri gerektiğini belirten işverenler, aslında birçok konuda uzmanlık eğitimlerinin daha nitelikli olması gerektiğini söylüyor. İşverenlerin yaşadığı mağduriyetleri anlatan Baras, “İşveren, aslında en muzdarip olan taraf çünkü kişi, bir üniversiteden belli bir yetkinlikte bir mezun oluyor ama diyor ki aldıklarımın hepsine ek eğitim vermek zorunda kalıyorum. Müthiş bir yetkinlik açığı oluyor. Yani işverenin aradığı yetkinlik ile üniversiteden çıkan çocuğun yetkinliği arasında çok büyük bir boşluk var. Bu boşluğu işveren doldurmaya çalışıyor. Bu ona bütçe ayırmak demek, zaman demek, insan kaynağı ayırmak demek. Bir de ekonomik boşluklar var tabii ki. ‘Aradığımı bulamıyorum’ diyor. Artık nereden alıyorsam alıyorum, kendim yetiştiriyorum diyor. İşverenin durumu bu.”