Doğa ve insanın en derin hali plastik sanatla buluştu
Sanatçı Chris Calvet, doğa ile insan arasındaki bağı simgelerle keşfettiği 12 Ekim tarihine kadar 42 Maslak’ta yer alacak olan Signes serisiyle sanatsal ifadesini güçlendiriyor. Sergide, özgün tekniklerini ve doğa ile insan arasındaki derin bağı sembollerle birleştiriyor.
Abone olGünay DEMİRBAĞ
Chris Calvet, Signes serisiyle modern sanat dünyasında adından sıkça söz ettiriyor. Doğa ve insan arasındaki kadim ilişkiyi semboller aracılığıyla derinlemesine işleyen sanatçı, eserlerinde özgün teknikler kullanarak izleyicilerine güçlü bir görsel deneyim sunuyor. Modellerin plastik unsurlarını kullanarak onların duygusal derinliklerini yansıtan Calvet, doğanın insanlar üzerindeki etkisini yeniden keşfetmeye davet ediyor. Doğaya olan hayranlığını ve insanla olan bağını estetik bir biçimde öne çıkaran Calvet’e sergi ve sanatı üzerine sorularınızı yönelttik.
Serginizde ilham kaynaklarınız nelerdi ve doğa ile olan kişisel bağınız yaratım süreci nasıl şekillendirdi?
Geleneklerin çok önemli olduğu, doğanın baskın olduğu bir bölgeden geliyorum. Fransa’daki Aveyron, hala belirli değerlerin anlam taşıdığı, insanların yaşamak için zaman ayırdığı ve kalıcı eserler yaratmayı bildiği bir bölge. Bunu söylerken, her şeyden önce sağlam, sade ve zamansız binaları düşünüyorum. Kültürümüzün ifadelerini düşünüyorum: çatal bıçak takımı, deri işçiliği, iyi ve güzel bir şey yapma fikri. Ayrıca güçlü bir karşılıklı destek duygusu ve sıkı çalışmanın temel değerine dayanan güçlü bir kimlik var. Ve evet doğru, en güzel kreasyonlara baktığınızda, şekilleri basitlik ve saflık izlenimi veriyor. İnanıyorum ki bunlar öğrenme ve sıkı çalışmanın ifadesi. Gerisini de zaman ve özveri getiriyor.
Belki haddimi aşıyorum ama yaratıcılarının çevrelerine olan bağlılıklarının ve gözlem duygularının sonuç verdiğine inanıyorum. Laguiole bıçağı söz konusu olduğunda, sapın şekli boynuzu anımsatabilir, ancak aynı zamanda bir kadın bacağını da anımsatabilir ve zarif bir ayakkabıyı anımsatan metal bir uç ile bu çizgiler boyunca birçok model tasarlanmıştır. Doğa her zaman en büyük tasarımcı olacaktır. Tüm gençliğimi beni her zaman büyülemiş olan Aubrac platosunun yakınlarında geçirdim. Gizemli, soğuk, rüzgarlı, ancak enginliğinde, ağırbaşlılığında ve neredeyse hiçbir zaman agresif olmayan kıvrımlarının duygusallığında nadir bir güzelliğe sahip. En basit barınaklarla, siyah taşlarla ve zemini sıyıran bu çatılarla dolu alan, büyük bir sadelikle, bir gücü ifade ediyor ve varlıkları manzaranın uyumlu bir parçası. Dali’nin de dediği gibi, “Uyum olmadan sanat olamaz.” Bu yüzden tüm gençliğim boyunca bu doğayla iç içe yaşadım.
Geleneksel sanat formlarıyla modern bir yaklaşımı harmanlama sürecinde sizi en çok etkileyen unsurlar neler oldu?
Doğruyu söylemek gerekirse, ilk geleneksel kaligrafi derslerimden itibaren ne yapmak istediğime ve ‘Signes’in ne olacağına dair bir vizyonum vardı. Bu fikrin nereden geldiğini bilinçli olarak açıklayamıyorum. Bazen yaratım sürecinde her şeyi entelektüelleştiremezsiniz. Nereye gittiğimi biliyordum ama kendimi kaligrafi sanatına, ideogramları anlamaya, nefes almaya ve onlara hakim olmaya vermem gerekiyordu. Sanatı kendinize mal etmeden önce mümkün olduğunca ustalaşmanız gerekiyor. Son Signes çalışmalarının arkasında 10 yıldan fazla süren bir çalışma var.
“Vücutlarımız konuşur”
Modellerinizi seçerken, hikayeleri veya kimlikleri sanatsal ifadenize nasıl katkıda bulunuyor?
Modellerimin bir hayat hikayesi olmasını, poz verme biçimlerinde, tarzlarında, mürekkeple ilişki kurma biçimlerinde anlatacakları şeyler olmasını seviyorum. Vücutlarımız konuşur. Genellikle çekimlerimiz onlar için ‘sanat terapisi’ gibidir. Beni yanlış anlamayın, tüm modellerin bedenleriyle ‘kolay’ bir ilişkisi yoktur. Bazıları heykel modeli ya da akrobattır. Her şeyden önce, yeni insanlarla tanışmak, birbirimizi tanımak ve sonuçta bunu hissedebilmeniz için alışverişimizin sorunsuz bir şekilde akmasını sağlamak önemli.
Benim için her şey mürekkebi kadınlarla yüceltmek, kadınları da mürekkeple yüceltmekle ilgili. Sonrasında mecranın ne olduğunu bilmiyoruz, kural yok ve kadın kendini doğal bir şekilde ifade ediyor. Genellikle daha geleneksel projeler için poz veren ve işin merkezinde yer almaya alışkın olan modellerim için de biraz beklenmedik bir durum. Signes için emsallerini bir tarafa bırakmaları gerekiyor ve bazı baskılarda onları zar zor görebiliyorsunuz. Beni ilgilendiren de modelin bu ‘kontrolü ele alması’. Belirli bir model tarafından sembolize edilen bir ‘güzelliği’ fotoğraflamak değil, daha geniş anlamda, kadınlığı yakalamak istiyorum. Bununla birlikte, keşif çalışmalarımda özellikle kadınlık özelliklerini aramıyorum; bu benim yaklaşımımda kendi başına bir amaç değil. Beni başka yollara götürecek olan gelişimime devam ediyorum, erkeklerle, belki de henüz bilmediğim kadınsı Ying taraflarını göstermek için.
Sanatsal gelişiminizde kimler veya hangi sanatsal akımlar size ilham verdi?
Pierre Soulages’ı siyah renkteki çalışmalarından, Fabienne Verdier’i ise geniş formatlı kaligrafisinden, çalışmalarının bütününden ve bize aktardıklarından dolayı çok takdir ediyorum. Onlar benim ustalarım arasında. Kaligrafiye 10 yılı aşkın bir süre önce doğuştan İtalyan olan ustam Alessandra Leneve ile başladım. Çin’e yaptığım seyahatler sırasında bana inanılmaz şeyler öğreten geleneksel ustaların yanı sıra çağdaş sanatçılarla da tanıştım. Karışımı, değişimin zenginliğini ve farklı kültürlerin bir araya gelmesini seviyorum.
“Kalbimden geçenleri içtenlikle ifade ediyorum”
Signes serisi kaligrafiyi araştırıyor. Ağırlıklı olarak Hint mürekkebi ve bazı çalışmalarda saf pigmentlerle çalışıyorum. Önceki çalışmalarımda Arap kaligrafisinin geometrik şekilleri ve çizgileriyle çalışmıştım. Sanırım kaligrafi ben farkına bile varmadan her zaman yaratıcı sürecimin bir parçası oldu. Grafik sanatı okuduğum dönemde en sevdiğim ders tipografiydi. Ama en zorlayıcı dersti. Daha sonra serbest Arap kaligrafisi üzerine çalıştım ve beni bu keşifte cesaretlendiren Hassan Massoudi ile tanışacak kadar şanslıydım. Dürüst olmak gerekirse, izleyicide duygu yaratmaya çalışmıyorum. Bu bir tür ‘manipülasyon’ anlamına gelir. Kalbimden geçenleri içtenlikle ifade ediyorum ve bunun başkalarında duygular uyandırdığını görmek beni duygulandırıyor.
Alessandra Laneve, sanatınıza bakış açınızı nasıl değiştirdi?
Alessandra benim öğretmenim. Kaligrafiye başlamak istediğimde arkadaşlarım aracılığıyla onunla tanıştım. Onunla 10 yılı aşkın süredir her hafta çalışıyorum. İlk tanıştığımız andan itibaren ona aklımdakileri anlattım. Son projenin ne olacağına dair bu kadar net bir vizyona sahip bir acemi / çaylak olması onun için alışılmadık bir durumdu. İşe nasıl nefes alınacağını, nasıl durulacağını ve nasıl mürekkep yapılacağını öğrenerek başladık. Dersler sırasında bir hedefim vardı ve bu teknikle ilgili içgüdüsel bir şey vardı, sanki bana tanıdık geliyordu. Kendimi hazır hissettiğimde büyük formata geçtim. Ekipmanım yoktu ve onları fırça şeklinde kesilmiş bir paspasla yaptım. Geriye dönüp düşündüğümde, o ilk günler oldukça komikti, kendi yolumu izliyordum.
“Signes’i yaptığımda,başka bir boyuta geçiyorum”
“Eserleriniz Paris, Şanghay ve Roma gibi şehirlerde sergilendi. Farklı izleyicilerle olan etkileşimleriniz sanatınıza nasıl yansıyor?
Signes serisi Çin kültüründe başlamasına rağmen çok evrensel. Bu sergiyi yurtdışına taşımaktan dolayı şanslıyım. Yine de ideogramlar/kelimeler her izleyicide, bakış açılarına, deneyimlerine ve duygularına bağlı olarak farklı bir şekilde yankılanıyor. Sonuçta evrensel ve kişisel bir yaklaşım söz konusu. Halka açık performanslar her zaman güçlü anlardır. Signes’i yaptığımda, başka bir boyuta geçiyorum. Seyirci de bunu hissediyor. Kökenleri ne olursa olsun pek çok insan etkileniyor. Sanatın büyüsü budur.
Doğa ve insan arasındaki ilişkinin sanatınızın özündeki yeri nedir?
Bir keresinde insanın doğanın sahibi değil koruyucusu olması gerektiğini söyleyen bir alıntı okumuştum. Kendi doğamızla yeniden ilişkiye geçebilmek için doğanın döngülerini anlamamız ve onlarla yeniden bağlantı kurmamız gerektiği fikrini seviyorum. Güzellik hakkında çok şey yazmış olan François Cheng’den bir başka alıntı da benim için çok anlamlı: “Zaman içinde çok kısa süren ama zamanı aşan her güzellik deneyimi, bize her seferinde dünya sabahının tazeliğini geri kazandırır”.
2015 yılında Çin’deki önemli bir müzede sergileme fırsatı buldunuz. Çin kültürü sanatınıza herhangi bir katkı sağladı mı?
Çin ve Fransa arasındaki kültürel alışverişin 50. yıldönümü kapsamında bir yarışmaya katıldım. Buna inanmamıştım. Onların geleneklerini yaratarak Fransa’yı Çin’de temsil edebilmenin garip olduğunu düşündüm. Sonunda Chengdu’da bir misafir sanatçı programına katıldım ve çalışmalarım Winshare Müzesi’nde sergilendi. Bu ilk ziyaretim sırasında halka açık ilk performansımı gerçekleştirmiş oldum. Ayrıca sadece onlardan öğrenebileceğim şeyleri bana öğreten Çinli usta hattatlarla tanıştım. Kendileri ile hala temas halindeyim ve daha birkaç hafta önce oradaydım. Çok zengin ve dostane alışverişlerimiz var ve hala birlikte birçok projemiz devam ediyor.
Gelecekte keşfetmeyi düşündüğünüz temalar veya teknikler nelerdir? Signes serisinden sonra yaratmayı düşündüğünüz yeni seriler var mı?
Signes’den sonra Allegory serisi gelecek. Sonsuz büyüklükte ve sonsuz küçüklükte gerçek bir görsel yolculuk. Eşsiz eserlerden oluşan bu mozaik, 2,2 metre genişliğinde ve 10 metre uzunluğundaki kaligrafilerimden birine dayanıyor. Hint mürekkebi, akrilik boya ve saf pigmentlerle kaligrafiyi birleştiriyor. Bu anıtsal çalışma, bir şiirin hikayesini anlatıyor.