Kadın olmak zor; bazı zamanlarda ve bazı coğrafyalarda daha da zor. Eşitsizlik, kapsayıcılıkla ilgili sorunlar, eğitime başlayabilme ya da devam edebilmekle ilgili engeller, önyargılar, iş hayatında karşılaşılan cinsiyete dayalı ayrımcılık ve maalesef şiddet. Bu kara liste böyle uzayıp gidiyor…
“Normal” zamanlarda böylesi sorunlarla mücadele eden kadınlar, iş afetlere ve afet dönemlerine geldiğinde daha da acı sonuçlarla karşı karşıya kalıyorlar. İstatistiklere göre bir felaket olduğunda kadınların ölüm oranı erkeklere göre 10 kattan daha fazla! Yani bırakın geri kalan hakları, afetler söz konusu olduğunda yaşama-ölme dengesi bile kadınların aleyhine.
Dünya çapında kadınlar ve kız çocukları, erkeklere ve erkek çocuklarına göre afet riskine daha fazla maruz kalıyor, daha yüksek ölüm oranlarına sahipler, afetin neden olabildiği hastalıklara daha fazla maruz kalıyorlar.
Her yıl, 100 milyondan fazla kadın ve kız çocuğu, sosyo-ekonomik ve kültürel geleneklerle bağlantılı cinsiyet eşitsizlikleri ve bilgiye sınırlı erişimleri nedeniyle afetlerin yarattığı sonuçlardan erkeklere oranla çok daha derin etkileniyorlar.
Birleşmiş Milletler ‘in (BM) afetlerle ilgili raporlarına göre kadınlar, çocukluktan itibaren daha eve bağlı ve kapalı ortamlarda yetiştirilmeleri nedeniyle hızlı hareket etme, koşma, tırmanma, yüzme gibi becerileri erkeklere oranla daha az geliştiği için sel, tsunami ya da farklı bir afet anında canlarını kurtarabilme yetkinliği geliştiremiyor. Ya da teknolojiyi kullanma, çeşitli teknolojik uygulamalar aracılığıyla afet risk anonslarını takip etme oranları daha düşük olduğu için afetten kaçma şansları azalıyor.
Gerçek bir örnek vereyim geri kalan örnekleri siz düşünün; 2004 Hint Okyanusu Tsunamisinde hayatını kaybeden 230.000 kişinin %70'i kadındı.
Hayat kaybetme oranlarının yüksekliği ile birlikte kadınların afetler sonrasında fiziksel ve cinsel saldırıya uğrama, ekonomik olarak hayatlarını devam ettirme, hamilelik, doğum gibi konularda büyük zorluklarla mücadele etme sorunları da büyüyor. Uzun lafın kısası, hayatta kalmayı başarmış olanları cinsiyet bazlı başka sıkıntılar bir kez daha vuruyor.
Dirençli Toplumlar İnşa Etmeye Yardımcı Olmaya İlişkin BM Ortak Rehberi, toplumun tüm sektörlerinde mevcut olan cinsiyet eşitsizliğinin kadınların afet riskine maruz kalma oranını artırdığını ve böylece bir bütün olarak toplulukların dayanıklılığını zayıflattığını ortaya koyuyor. Yani kadınları afetler konusunda bilinçlendirmediğimizde, yetkinliklerini geliştirmediğimizde, mücadele yöntemlerini öğretmediğimizde sadece kadınlara zarar vermiyor genel anlamda tüm toplulukların dayanıklılığını zayıflatıyoruz.
Bununla birlikte yine BM raporlarına göre kadınlar ve kız çocukları afet riskini azaltmak ve toplum direnci oluşturmak için büyük potansiyele sahipler. Afetlerin ardından kendilerine ve toplumdaki diğer insanlara bakma konusunda oldukça yetenekliler. Yaraları sarıp sarmalama, yeniden ayağa kalkma, ailelerini ve çevrelerini ayağa kaldırma konusunda müthiş bir potansiyelleri var. Kadınların afet riskinin azaltılmasına aktif katılımının, özellikle liderlik oluşturmada, yerel bilgi ve gelenekleri paylaşmanın yanı sıra risk azaltma kapasitesi geliştirmede de etkili olduğu kanıtlanmış durumda.
Tüm bu nedenlerle, kadınları bilinçlendirmeden, eğitmeden, kapasitelerini geliştirmeden, özel ihtiyaçlarına yönelik çalışmalar sürdürmeden gerçek anlamda bir afet hazırlığı ve yönetimi gerçekleştirmek mümkün değil.
Afet riskinin azaltılması bağlamında kadınların ve kız çocuklarının rolünün güçlendirilmesini vurgulayan bir eylem hedefinin bulunmamasına rağmen, bunun toplumsal cinsiyet eşitliği ve güçlendirme hedefine ulaşılması ve toplulukların afet direncinin oluşturulması için kritik olduğu açık.
Afet riskini ve bireylerin, işletmelerin, toplulukların ve ülkelerin afet nedeniyle can, geçim kaynağı, sağlık ve ekonomik, fiziksel, sosyal, kültürel ve çevresel varlık kayıplarını azaltma amacıyla hazırlanan Sendai Çerçevesi, afet riskini etkili bir şekilde yönetmek ve toplumsal cinsiyete duyarlı afet riski azaltma politikaları, planları ve programları tasarlamak, kaynak sağlamak ve uygulamak için kadınların katılımının kritik olduğunun altını çiziyor. Afet sonrası durumlarda alternatif geçim kaynakları için kapasitelerini geliştirmenin yanı sıra hazırlıklı olma konusunda kadınları güçlendirmek için yeterli kapasite geliştirme önlemlerine ihtiyaç olduğuna vurgu yapıyor.
Anlattığım karanlık tablo sadece içimizi karartmakla kalırsa hiçbir anlamı yok. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşırken içi doldurulamayan, gelip geçici ve bir etki yaratmayan mesaj ya da kutlamalar yerine deprem felaketi ile birlikte yaşadığımız süreci göz önünde bulundurmak ve benzer afet süreçlerinde kadın ve kız çocuklarının aleyhine işleyen bu döngüyü kıracak çalışmaları gündemimize almak zorundayız.
Herkesin elini taşın altına koyması gereken bir zamandan geçiyoruz. Bu nedenle kurumlar ve markalar olarak da afetlere yönelik hazırlık süreçlerinde cinsiyete duyarlı ve kapsayıcı planlama ve uygulamalara destek vermek ve bunları sürdürebilir kılmak bu kadınlar gününün en önemli önceliği olmak zorunda.