Zenginlik ve ölüm…

Faruk ŞÜYÜN ODAK kitap@dunya.com

25 trilyonluk (25 milyon TL) hayallerimizin olup olmadığını düşünmüştüm geçen hafta, bugün; öyle bir para çıksa yaşanacak o "büyük korku"dan söz etmek istiyorum: Ölüm… Evet, o güne kadar hiç akla düşmemiş olsa bile, ondan sonra kemirmeye başlayacaktır talihlinin beynini…

Ya bu paraları harcayamadan ölürse!.. Zaten önünde kaç yıl kaldı ki?! Ani bir hastalık, bir trafik kazası, beklenmedik herhangi bir şey.. ve yaşanmayan ölümle tanışma! Ah, tam rahat etmişti.. gibi yorumların yapıldığı tuhaf bir cenaze töreni…

Daha paranoyak ruhlar için ya parası nedeniyle öldürürlerse onu… Evliyse eşi, akrabaları, hepsi müstakbel birer tehlike… Bu arada tanışılacak yeni insanlar, belki "gizli bir aşk!" Ama bunlar da ya parası için oluyorsa!..

Güzel şeyler de kötü şeyler de ürkütmeye başlayacaktır… Yani o noktada bir anlamsızlık egemen olacak, değersizleniverecektir bir zamanlar hayallerde olsun güzel olanlar…

Bu konudaki olasılıklar, 25 trilyonluk hayal gücü gerektirecek kadar çok sayıda. Bir kısmını bile bu köşede yazacak olsam, hemen bitiverir bana ait olan alan…

Öyleyse içlerinde en acımasız gerçek olan ölüm'le yetinmeliyim bu yazıda. Hayal bile edemediğimiz, ancak hayallerimizi sona erdirecek o büyük gerçek'le…

Uçağa binebilir mi acaba 25 trilyon çıkan birisi? Ya uçak düşerse!.. Doğru onun eceli gelmedi, gelmedi de ya uçakta birinin eceli geldiyse (!), onun yüzünden niye o bu dünyayı terk etsin?!

Otomobille gitse… Ama trafik kazaları o kadar çok yaşanıyor ki. Hem onun iyi araç kullanmasının, şoförünün kurallara tamamen uymasının hiçbir önemi yok. Karşı tarafın hataları nedeniyle her gün ölümlü kazalar yaşanıyor.

Belki de ölümü hiç aklına getirmeyen ya da onunla barışık (!) olan birisi, ansızın korkmaya başlıyor bitiremeyeceği o parayı tüketmek için yaşamak, hatta sonsuza kadar hayatta kalmak zorundalılığıyla...

Bu nedenle de sağlığına dikkat etmeli. Pekâlâ, ama dünya nimetlerini tadamadıktan, yaşayamadıktan sonra o paranın ne anlamı var?!

Hastanelerdeki check-up'lar için iyi bir bütçe ayırmak gerekiyor, öyle de, zamanı oralarda geçirmek de bir kayıp değil mi?

Uyumak… Ona yarı ölüm denmiyor mu? O zaman uykuyu da azaltmak gerekiyor. Belki de hiç uyumamak, ölüm nedeniyle zaten çok az kalan zamanı iyi harcamak için…

Hadi bakalım çıkan o parayla birlikte dertsiz başımıza bir sürü dert…

Ama ölüm… O zamana kadar belki de hiç düşünülmemiş olan o son…

Yooo bu korkuyla yaşanmaz…

Doğru, ama yaşamak zorunda o paranın sahibi… Belki de hastalık hastası olmaya başlayarak. Başı ağrıyor: ya beyninde ur varsa! Eline iğne battı: ya tetanos olursa!..

Ölüm, bana gel, ben senden korkmuyorum, alt et edebilirsen beni gibi bir tavrı hayal etmek bile güç…

Bir sanatçının, hatta yoksul bir sanatçının ölümle birlikte artık üretemeyeceğini düşünerek korkması; o büyük korkusundan yola çıkarak çok güzel yapıtlar yaratması gibi bir avuntusu da yok ki…

Ah, keşke bir ressam, bir şair olsaydı bunları ne güzel yapıtlara dönüştürürdü. Büyük sanatçılar, zaten büyük muzdaripler değil midir?

Ama bir anda 25 trilyon çıkanın muzdaripliği bile öyle farklı ki…

Her şeyin ölümü hatırlattığı, her gün doğan güneşin ölüme yaklaştırdığı bir hayat…

Ne kadar safahatle geçerse geçsin hemen, tam tadını çıkaramadan bitiveren günler ve hâlâ önünde duran yaşanmamış milyonlarca milyonlarca şey ve tüketilemeyen bir para…

Off, düşünmesi, hayal etmesi bile zor…

Ne kadar haklıyım yılbaşı biletime hâlâ bakmamakla…

Not:

Böyle bir paranın içine doğan veya zamanla, yavaş yavaş servet edinenlerin korkularının bu tür olmadığını düşündüğümü söylemeliyim. Tabii ki ölüm korkusu yaşıyorlardır, ancak "sıradan" insanlarınkinden farklı değildir onlarınki… Bizim tartıştığımız, ansızın korkunç büyük bir paraya sahip olanların hikâyesiydi…

Tüm yazılarını göster