Zamanlama manidar

Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ tandogan2007@gmail.com

Vejetaryenlik türküsü ile et-oburluk

Bilmem fark ettiniz mi? Ülkemizde bir süredir yeni bir akım türedi. Kurumlar, isimlerinde anılan kavramların tamamen tersini yapıyor; başlıklar ve içerikler taban tabana zıt oluyor. Adeta et-oburlar, vejetaryenlik söylemi sürdürüyor. Bunun bir örneğini yine bir imar işinde, Polonezköy ile ilgili görüyoruz. İstanbul Valiliği Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü’nce aralık ayında bir imar planı askıya çıkarmış. Adı, “İstanbul ili,  Beykoz  ilçesi, Polonezköyköy Yerleşik Alanı 1/5000 Ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı ve 1/1000 Ölçekli  Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı”. İsimdeki “koruma” sözcüğü aslında planın yapacağı ile tamamen ters.  Söz konusu plan ile alan, imara, betonlaşmaya açılıyor. Ama bunun adına da koruma deniyor.

Polonezköy ve tarihi

Belki biliyorsunuzdur, ama bilmeyenler için biraz bilgi vereyim. Polonezköy, İstanbul’un Beykoz ilçesinde yer alan bir köy.  Karadeniz kıyılarına 20 km, Boğaziçi’ne 15 km mesafede bir yer. Polonya ile ilişkisi nedir diye merak edenler olacaktır. Köyün tarihi 1775 yılında başlamış. Bu tarihte Polonya devleti, Avusturya-Rusya ve Prusya tarafından bölünerek işgal edilmiş. Bu durumu kabul etmeyen Osmanlı Devleti, Polonyalı mültecilere kucak açmış. Paris'te bir Ulusal Polonya Hükümeti kurulmuş. Sürgündeki hükümetin başkanı olan Prens Adam Czartoryski, Polonya'nın bağımsızlığını Osmanlı İmparatorluğu ile beraber Ruslara karşı savaşarak elde edebileceğini öngörmüş.

Prens Adam Czartoryski. 1841 yılında İstanbul'da Şark Ajanlığı adı ile anılan Polonya temsilciliğini kurmuş ve bu temsilciliğin başına Polonyalı ünlü şair Michal Czajkowski’yi tayin etmiştir. Michal Czajkowski sonraki dönemlerde İslam dinine geçerek Mehmet Sadık Paşa isim ve rütbesini almış. Mart 1842'de Osmanlı İmparatorluğu ile yapılan anlaşmayla, o zamanlarda Çingene Konağı olarak anılan ve Lazarist rahiplerin (bugünkü Saint Benoit Lisesi'nden) elinde bulunan 5000 dönümlük araziyi sonsuza dek kiralayarak bugünkü Polonezköy'ü bir Polonya tarım kolonisi olarak kurmuş.

Köye, Adam Czartoryski'nin adına istinaden "Adam'ın Tarlası" anlamına gelen Adampol adı verilmiş. Daha sonra ise bu topraklar Prens tarafından 1881 yılında bedeli karşılığından Lazarist Papazlarından satın alınmış.

Önceleri Osmanlılar’ca Adamköy olarak anılan bu Polonya köyü, daha sonra "Polonez Karyesi" adını almış. Devlet burada yaşayan mültecilere 1894 vatandaşlık belgesi vermiş ve 1923 yılında köye Polonezköy adı verilerek etnik bir kimlik kazandırılmış.

1994 yılında Bakanlar Kurulu tarafından Polonezköy Ormanları, İstanbul'un ilk "Tabiat Parkı" ilan edilmiş.

Koruma (!) planı

Yukarıda sözü edilen planın yürürlüğe girmesi durumunda,1994’te “Tabiat Parkı” statüsüyle korumaya alınan Polonezköy imara açılmış olacak. Gazetelerin haberlerine göre Tabiat Parkı’nı yapılaşmaya açan planda konut için emsal 0.15, yükseklik 6.50 metre yani 2 kat olarak belirlenirken, turizm konaklama tesisi yapılması halinde emsal 0.20’ye çıkacakmış. Ticaret alanında AVM’ler, ofis, kafeterya, banka, finans kurumları yapılabilecekmiş.

Böylece İstanbul’un akciğerlerinden birisi daha hakkın rahmetine kavuşmuş olacak.

Eğer Polonezköy ve civarını görmemişseniz, dünya gözüyle bir görünüz. Köy, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü Kavacık ayağından yarım saat mesafede. Gidip görünüz yeşil alanları ki, kıyımın boyutunu anlayınız.  

Köprü oldu, böyle oldu

İstanbul’a üçüncü köprü yapılıyor. Köprü inşaatında çalışan hafriyat kamyonları zaten şu an Polonezköy yollarını aşındırmaya başlamış bile. Yapılaşmanın, betonlaşmanın, ekolojik dengeye hunharca vurulan darbelerin ayak sesleri bunlar.

Aslında “rant-oburlar” zamanlamayı mükemmel yapıyorlar. Son zamanların moda deyimiyle, zamanlama manidar. Köprü inşaatı biter bitmez, çevrede siteler yükselecektir. Müteahhitler yine atlarına atlayıp ormanların böğrüne bir hançer gibi sapladıkları sitelerinin reklamını pişkin pişkin yapacaklardır. Aslında atı alanlar Üsküdar’ı çoktan geçmişlerdir bile; nice koruma planları (!) çoktan yapılmıştır; nice yeşil alanlar, ormanlar salam gibi, dilim dilim kesilerek gözümüzün içine baka baka yenilecektir.

Son söz

Bu ülkenin geleceğini söndürmek için dışarı kökenli komplolara, darbelere falan  ihtiyaç yok. İçerdekiler olarak bunu çok iyi yapıyoruz. Ecdadımızdan bize kalan dünya güzeli İstanbul’dan torunlarımıza, yeşili gitmiş, nefesi bitmiş, suyu tükenmiş, beton mezarlığı bir İstanbul bırakacağız.

Tüm yazılarını göster