Yok birbirimizden farkımız çünkü biz dolar basarız

ABD seçimlerinin en güçlü iki adayı Trump ve Biden arasındaki müzakere­nin yankıları sürüyor. Trump’ın iktidarda olduğu dönemdekine benzer olarak, bu tar­tışmalardan yine en çok nemalanan kesim, mizah yazarları ve karikatüristler.

Nazlı SARP nazli.sarp@dunya.com

ABD seçimlerinin en güçlü iki adayı Trump ve Biden arasındaki müzakere­nin yankıları sürüyor. Trump’ın iktidarda olduğu dönemdekine benzer olarak, bu tar­tışmalardan yine en çok nemalanan kesim, mizah yazarları ve karikatüristler. Hatta bu defa Demokratların iktidardaki başkanı Bi­den’ın demans hastalığı ile eski başkan ve hakkında onca davaya karşın halen Cumhu­riyetçilerin en güçlü adayı olan Trump’ın marjinal kişiliği bu yaratıları son derece çar­pıcı da kılıyor.

Belki çok basite aldığımı düşünebilirsi­niz ancak benim için tartışmanın en öne çı­kan tarafı arada ilk olarak karşımıza çıkan “İstanbul is the new cool” temalı ülke rekla­mımız oldu. Turizm Bakanlığımızı gerçek­ten bu önemli marka çalışması ve aksiyon için tebrik eder, saygılarımı sunarım. Peki Trump’ın yeniden başkan seçilmesinin ya da Biden’ın devam etmesinin ülke ekonomimiz açısından hiç mi farkı yok?

Avrupa başta ol­mak üzere dünyada bir Trump korkusu hatta travması olduğunu ve 2018’de şimdiki X’den yapılan paylaşımların nasıl başımızı belaya soktuğunu elbette ki biliyorum ancak yine de ülke ekonomimiz hatta piyasalar açısın­dan seçim sonuçlarının etkisinin son derece sınırlı olacağını düşünenlerdenim.

Küresel ekonominin dönüşüm çıkmazı

Düşüncemi destekleyecek argümanlar arasında öncelikli olarak küresel ekonomi­nin bir dönüşüm çıkmazında olduğunu ifade edebilirim ki gerek yeşil gerekse de teknolo­jik dönüşüm noktasında mevcut başkan Bi­den’ın uyguladığı korumacı hatta teknoloji alanında merkantilizm sayılabilecek politi­kaları buna en açık delil olacaktır.

Ekonomi­de sistemsel bir dönüşüm var ve ABD kendi yarattığı tekellerini küreselleşmeye çok ay­kırı olarak Çin başta olmak üzere tehdit gör­düğü her yerden koruma isteği içerisinde… Bunun nedenlerine gelecek olursam da or­taya ABD’nin son yıllarda katlanarak artan kamu borcunu sürdürülebilir kılma çabası çıkmaktadır.

Şöyle açık bir örnek vermek ge­rekirse; independentvanguardadviser.com sitesinde yayınlanan bir çalışmada bir yatı­rımcı 1977’nin başında 10.000 dolar parası­nı Vanguard 500 hisse senedi endeksi fonu­na yatırıp, seçimlerde hiçbir değişiklik yap­madığı takdirde Mayıs 2024’te portföyünün ederi 1,6 milyon dolara ulaşmaktadır. Bu du­rum ABD borsasındaki yukarı eğilimi göster­meye yeterli olacaktır sanırım. Son yıllarda ABD borsasındaki önemli düzeydeki yoğun­laşma ve devasa getiriler ise işte bu dönüşüm ürünü tekellerden gelmektedir.

Yeşil dönüşüm sekteye uğrarsa

Bir diğer argüman ilave tarifeler ve yeşil dönüşümün sekteye uğramasıyla ilgilidir ki daha çok AB’nin korkulu rüyası olarak gö­rürüm. Yeşil dönüşümün tarım başta olmak üzere ekonomide ortaya çıkarttığı bir takım yapısal sorunlar vardır ki bu durum zaten Trump olmasa da çiftçi grevleriyle kendini ziyadesiyle göstermiştir. Ülke ekonomimiz açısından bakıldığında belki Biden, sosyal medyaya Trump kadar motive olamamış ola­bilir ancak Batı basınını yakından takip eden biri olarak, Türkiye’nin kendi ekonomi poli­tikalarını tasarlayabilmesi noktasında adeta eleştiri bombardımanına maruz bırakıldığı­nı rahatlıkla söyleyebilirim.

Örneğin yıllarca süren bu kritikler Haziran 2023’de ortodoks (neoliberal ekonomi politikası) politikalara geçişle tersine dönmüş, şimdilerde ise övgü seviyesindedir. Batı’nın Türk ekonomi poli­tiğine bu denli duyarlı olmasının altında biz vatandaşların refah seviyesi ve mutluluğunu düşünmelerinden ziyade sabit kalan (enflas­yonun altında artan) kur ve artan faiz orta­mıyla Türkiye’nin halihazırda bir carry tra­de cenneti haline gelmesi yatmaktadır.

Fatura sabit gelirliye ve KOBİ’lere kesiliyor

Oysa içeride düşen reel maaşlara karşılık, hızla artan fiyatlar ve maalesef şimdiye ka­dar yürütülen sıkı para politikasının fatura­sının sabit gelirliyle KOBİ’lere kesilmiş ol­duğu gerçeğiyle yüzleşiyoruz… Dolayısıyla Türkiye ekonomisindeki yapısal/ çoklu so­runlar halledilemediği sürece ABD’de kim seçilirse seçilsin dolar basmaya; bizse o ba­sılan dolarlara ya da içeride devasa kar açık­layıp, vergiden muaf olan son derece sınırlı bir kesime faiz ödemeye devam edeceğiz gi­bi gözüküyor. Umarım yerli de bir gün kendi grisinden çıkış yolu bulabilir…

Tüm yazılarını göster