Yirmi beş yıldaki 191 milyar dolar açığın 171'ini son yedi yılda ve

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Ne kadar büyüme, o kadar cari açık…

Uzunca bir dönem cari işlemler açığı gibi bir derdimiz hiç yoktu. En büyük sorunumuz enflasyondu; tüm kesimlerin odaklandığı temel gösterge, önce İstanbul Ticaret Odası'nın, birkaç gün sonra da o dönemki adıyla Devlet İstatistik Enstitüsü'nün açıkladığı enflasyon oranları olurdu. Yıllar önce "70 cente muhtacız" sözüyle ekonomi dilimize yer etmiş olan bir döviz sorunumuz vardı ama, bu döviz sorunu çok harcama yapmamıza yol açan bir büyümeden değil, döviz kazanacak hiçbir şey yapamıyor olmamızdan kaynaklanıyordu.

Uygulamakta olduğumuz döviz kuru politikası da zaman zaman başımıza iş açıyordu. 1993'te çok açıldık ve hatalı politikalar uyguladık, ceremesini 1994 kriziyle ödedik. Benzer hataları 2000 yılında da yaptık ve bu kez 2001'de çok yıpratıcı, ama ders çıkardığımız bir kriz yaşadık. O ders sayesindedir ki bankacılık sistemimizi ıslah ettik de, küresel krizi hiç olmazsa finans kesiminde sorun yaşamadan atlattık.

2001 krizinden sonra uygulanmaya başlanan yüksek faiz, yabancı için Türkiye'yi portföy yatırımı anlamında bir cennete çevirdi. Önemli bir para akışı vardı, bu akış sayesinde Türk Lirası değer yitirmiyor, hatta değerleniyordu. Getirilen döviz, büyümenin finansmanı için kaynak oluşturuyordu. Döviz boldu, rahatlıkla ithalat yapılabiliyordu ve büyümenin finansmanı için kullanılan bu döviz sayesinde Türkiye, büyümede geçmişte görmediği bir seri yakalamıştı.

Türkiye, kriz yaşanan 2001 yılında yüzde 5.7 küçülmüştü. 2002'deki yüzde 6.2'lik büyüme, önemli ölçüde bir önceki yılın hızlı küçülmesinin yarattığı baz etkisine dayanıyordu.

2003 yılıyla birlikte büyüme dönemi başladı. Türkiye, 2003 yılında yüzde 5.3 büyümüş, 2004'te ise yüzde 9.4'le rekor kırılmıştı. Büyüme daha sonra yavaş yavaş hız kesti. 2005'te yüzde 8.4'e, 2006'da yüzde 6.9'a, 2007'de yüzde 4.7'ye inen büyüme hızı, 2008'de krizle birlikte neredeyse sıfırlandı ve yüzde 0.9'da kaldı. 2009 yılının revize tahmini ise yüzde 6 küçülme, ancak son çeyrekteki gelişmeler küçülmenin daha aşağıda oluşacağını gösteriyor.

Büyüme=Cari açık

Türkiye, 1985-2009 dönemini kapsayan son yirmi beş yılda toplam 191.5 milyar dolar cari açık verdi. Başta da belirttik, bir dönem cari açık nedir adeta hiç bilmez ve bu rakamın üstünde durmazdık. Çünkü bu 191.5 milyar dolarlık açığın 21.1 milyar dolarını 1985-2002 dönemini kapsayan on sekiz yılda verdik. Açığın 170.4 milyar doları ise 2003-2009 dönemini kapsayan son yedi yılda oluştu.

On sekiz yılda 21.1 milyar, izleyen yedi yılda 170.4 milyar dolar açık… Bunun bir izahı olmalıydı. İşte bu izah, büyümeydi.

1994 ve 2001 krizleri

Kuşkusuz, cari açığın her arttığı dönem, mutlaka yüksek bir büyümenin gerçekleştiği anlamına gelmiyor. Bu konuda en tipik örnekler 1994 ve 2001 krizi öncesindeki süreçler. Türkiye'de istatistik altyapısı ne yazık ki tam olarak oluşturulamadığı ve seriler sık sık koptuğu için son yılların büyüme hızını aynı baza getirerek geçmişle kıyaslama olanağı pek yok. Ama biliniyor ki, Türkiye uzunca bir süre büyümede hep yalpaladı. Bir ya da birkaç yıl iyi giden büyüme, bir eğilime dönüşemeden kesintiye uğradı. 1993 ve 2000 yıllarında cari işlemler dengesinde verdiğimiz o dönem için yüksek açıkların nedeni bir ölçüde büyüme, bir ölçüde de uygulanan yanlış politikalardı. Bu yanlış politikaların maliyetini de ağır ödedik ve izleyen yıllarda, yani 1994 ve 2001'de çok ciddi ekonomik krizler yaşadık.

Büyüme sanal mı?

2002 sonrasındaki büyüme için sanal benzetmesi yapılıyor. Bu dönemdeki büyümenin gerçek anlamda yeni yatırımlara dayanmadığı ve istihdam yaratmadığı, bu yüzden de sanal olarak nitelenmesi gerektiği savunuluyor. Bu görüş kısmen doğru elbette. Son dönemin büyümesi, biraz da "hesaben" ortaya çıkan bir büyüme.

Ayrıca gözden uzak tutulmaması gereken bir gerçek var. Büyüme hızı 2004 yılında ulaştığı zirve noktasından sonra gerileme eğilimi içinde. 2004'teki yüzde 9.4'lük rekordan sonra belirgin bir gerileme başladı ve henüz küresel krizin söz konusu olmadığı 2007 yılında tam yarıya, yüzde 4.7'ye inildi. 2008 ve 2009'u küresel krize bağlayalım, ama 2009'daki bu rekor daralmayı izahta yine zorlanırız. Krizin patlak verdiği ülkeler bile bu kadar küçülme yaşamamışken, bizim yüzde 6 olarak tahmin edilen küçülmeyi izah etmemiz pek kolay değil.

Kaldı ki, yüzde 6 olarak öngörülmekle birlikte biraz daha düşük gerçekleşeceği tahmin edilen 2009 küçülmesi, belki de geçmişte olsa cari açığı sıfırlardı. 2009, cari açık-büyüme bağının biraz zayıfladığını gösteren bir yıl olması açısından önemli. Ekonominin önemli ölçüde daraldığı bir yılda 14 milyar dolara yakın cari açık verdik. 2009'daki açık, son altı yılın en düşüğü olmakla birlikte, diğer yılların yine de üstünde bulunuyor. Dolayısıyla, 2010 yılı biraz kritik bir yıl gibi görünüyor. Cari açık-büyüme bağlantısı zayıfladığı için yüksek bir büyüme gerçekleşmese de cari açık beklentilerin çok üstüne çıkabilir. Kaldı ki, büyüme de 2008 ve 2009'la kıyaslandığında çok yukarılarda oluşacak, bu da cari açığı yukarı çekecek. Bu iki etkenle birlikte 2010 yılının cari açığı resmi hedef olan 18 milyar doların bir kat üstüne çıkarsa hiç sürpriz sayılmayacak.

Tüm yazılarını göster