Yılın ilk yarısı yumuşak

Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr




2012 yılının birinci yarısını bitirmek üzereyiz. Yılın ilk aylarındaki tartışmayı umarım hatırlıyorsunuzdur. Türkiye ekonomisinde büyümenin yavaşlayacağı öngörüsüne bağlı olarak bu yavaşlamanın sert mi yumuşak mı olacağı konusu ciddi bir tartışma ve ayrışma konusu olmuştu.  .
Dikkat ederseniz her iki görüşün ortak bir kabulü var. Büyümenin yavaşlayacağı konusundaki ortak görüş bu.  2012 yılında  hemen bütün ülkelerde büyümenin  yavaşlayacağı  genel kabul gören bir öngörü. Biz de benzer bir süreçten geçeceğiz, yavaşlayacağız. Dünyadan ayrışmadık yani.
Dünyada genel bir yavaşlama olacağı öngörülüyor ama yavaşlamanın  dozuna ilişkin görüş ayrılıkları  burada da var.  Genel olarak bakıldığında gelişmiş ülkelerde yavaşlamanın görece daha sert olacağı görüşü hakim.  Kimilerinde doz şaşacak, yavaşlama resesyon sınırına dayanacak gibi görünüyor. Avrupa bunun örneği. Gelişmekte olan ülkelerde ise  genel olarak yavaşlamanın daha sınırlı ve yumuşak olması öngörülüyor.
Biz malum gelişmekte olan ülkeler grubundayız. Bu grubun genel eğilimine uyup,  görece yumuşak bir iniş yapacağımız söylenebilir. Ancak bunun tersini düşündürecek bazı özelliklerimizin olduğu, bunların bizi gelişmekte olan ülke grubundan ayrıştırabileceğini de gözden uzak tutmamak lazım. Bu tür özelliklerimizin başında  Avrupa ile olan ilişki yoğunluğumuz geliyor. Avrupa'nın aşamadığı sorunlarının bizi de aşağıya çekeceği ve yavaşlama dozumuzu sertleştirebileceği düşünülüyor.
                                               *                     *                      *
Kendi adıma Türkiye ekonomisindeki yavaşlamanın yumuşak dozda olacağını düşünüyorum. Bunun için de birkaç nedenim var. Ekonominin son küresel krizden ağır bir yara almadan çıkmış olması bunlardan birisi. Kriz sürecinde bizde de sert bir iniş oldu ama bunun yıllık ölçekteki dozu görece sınırlı kaldı. Dolayısıyla, reel ve finansal alanda ciddi bir kırılma yaşanmadan krizi geçtik.  Bunun 2012 yılındaki küresel yavaşlamayı görece yumuşak bir inişle geçmemize önemli bir katkı yapacağını  düşünüyorum.
Kriz çıkışındaki büyüme ivmesinin görece yüksek olmasının, 2012'ye  de böyle bir hızla girilmesinin  yumuşak inişe destek veren bir etken olduğu kanısındayım.   
Nihayet, küresel kriz sürecinin sınırlı bir mali ve parasal genişlemeyle geçilmesinin olası bir sert inişe karşı politika yapıcılarına ciddi bir müdahale marjı bıraktığını düşünüyorum.  Bu marj  yüksek dozlu bir yavaşlama eğiliminin ortaya çıkması halinde maliye ve  para politikalarını  gevşeterek  bunu göğüsleme imkanı verir. Başka bir deyişle, yavaşlamanın sert inişe dönme eğilimi gösterdiği noktada canlandırıcı önlemleri devreye sokarak yavaşlamayı yumuşatmak mümkün olur.  Bir tür büyümeyi yönetme imkanıdır bu. Bir çok ülkede böyle bir imkanın kalmadığı gözleniyor.  Büyümeyi yönetebilmek açısından sahip olduğumuz bu avantajın  yavaşlamayı yumuşak alanda tutmak açısından etkili olacağını düşünüyorum.
                                             *                   *                    *
Büyüme kaybının yumuşak alanda tutulmasını mümkün kılacak bu avantajlara karşılık ters yönde etki yaratacak, yavaşlamanın sertleşmesine katkı yapacak bazı etkenlerin de var olduğu kanısındayım. Bunların başında Avrupa Birliğinde her gün bir başka yöne savrulan kriz koşulları geliyor. Avrupa etkisini en öne almamın nedeni bazı yapı zafiyetlerimizin bu etkenden olumsuz yönde etkilenme olasılığı.
Malum Avrupa krizinin bize yansıyan olumsuz  etkileri  dış ticaret,  dış finansman ve beklentilerin biçimlenmesi gibi üç ana kulvardan geliyor.  Bizim de dış ticarette pazar yoğunlaşması, tasarruf  yetersizliği-dış denge açığı ve beklenti kırılganlığı gibi üç temel yapı problemimiz var.  Dış ticarette Avrupa'ya dönük pazar yoğunlaşması  büyümemizin Avrupa pazarına bağımlılığını arttırıyor. Dış finansman kaynaklarımızın büyük ölçüde Avrupa kökenli olması büyümemizin Avrupa bağımlılığını besliyor. Zihinsel formasyonumuzun  temel ögelerinden birisi olan kriz beklentisinin beklentilerimizi kırılgan hale getirmiş olması  Avrupa'da süreklilik kazanan olumsuzlukların  bizim beklentilerimizin de sürekli de bozulmasına  yol açıyor. Kısacası, Avrupa'nın problemli olması bizim büyüme performansımızı fazlasıyla yavaşlatma hatta sertleştirme olasılığını taşıyor.
2012 yılının ilk yarısındaki gelişmeler büyümedeki yavaşlamayı olumlu etkileyen faktörlerin daha etkili olduğu izlenimini veriyor.  İşin bu yönünü değerlendirmeyi sürdüreceğim.
 

Tüm yazılarını göster