Yeşil ürün ve eko etiketleme...

Güventürk GÖRGÜLÜ PAZARLAMA 3.0 guventurk@portakalonline.com

Geçtiğimiz salı günü DÜNYA'nın manşeti ve diğer bazı gazetelerin ekonomi sayfalarında "yeşil ürün" konusu genişçe yer aldı. DÜNYA, "Şirketlerin rotası yeşile doğru kayıyor", derken, diğer gazeteler bankaların bu alana olan ilgisini öne çıkartarak şirketlerin çevreci yatırımlarının bankaları harekete geçirdiği ve bu alana yönelik kredilerin payının artacağı haberini veriyordu.

Başta yenilenebilir enerji olmak üzere, değişik sektörlerdeki şirketlerin enerji tasarrufu sağlayan, çevreyi daha az kirleten projelere kaynak ayıracağına, daha az enerji ve su tüketen ev aletlerinin, elektrikli otomobillerin yakın gelecekte hayatımızın bir parçası olacağına hiç kuşku yok. Bankacılar da bu tür yatırımlara ve araştırma geliştirme faaliyetlerine daha çok kredi vereceklerini duyuruyorlar. Çünkü bu alanın önümüzdeki dönemde karlı bir alan olacağı ortada. Nitekim şirket yöneticileri de tüketicinin bu alandaki duyarlılığının arttığını, satın alma aşamasında çevreyle ilgili soruların daha sık gündeme geldiğini belirtiyor.

Yeşil pazarlama konusuna daha önce de birkaç kez değinmiş ve bu konudaki en büyük tehlikenin "yeşil yıkama" olduğuna işaret etmiştik. Ülkemizde de yeşil ürün konseptinin tüketiciler ve üreticiler arasında hızla yayılması aynı tehlikenin Türkiye'ye de pek uzak olmadığı izlenimi yaratıyor.

Hızlı yayılan her şey gibi "yeşil ürün" konseptinin de belirli ölçüler dahilinde sulandırılmasını normal karşılayabiliriz. Ancak bu hızlı yayılma eğilimine paralel olarak bu konuda belirli standartlar oluşturulması gerektiğini de söylemek gerekiyor. Konunun yeni olması, bu alandaki standartların sınırlı olmasına yol açtığı gibi, bu standartların da hızla değişeceğini gösteriyor. Avrupa'nın ve dünyanın değişik ülkelerinde "EPA Energy Star" veya "Öko-Tex 1000" gibi ekolojik etiket standartları bulunsa da, şimdilik bu konuda referans alınabilecek en önemli uygulama Avrupa Birliği'nin "Eko-Label" direktifi.

Eko-Label, gıda ve ilaç dışı ürünleri kapsayan gönüllü bir uygulama ve ağırlıklı olarak turizm hizmetleri, tekstil ve ayakkabı, ev tekstili, temizlik ürünleri, ev aletleri, elektronik eşyalar, kağıt ürünleri, inşaat malzemeleri gibi ürün gruplarını hedefliyor. AB'nin Eko-Label sayfasına baktığımızda, Türkiye dahil tüm Avrupa ülkelerinde eko-etiket alan 3 bin 200 civarında ürün olduğunu görüyoruz. Bu sayı Avrupa çapında da oldukça düşük olmakla birlikte, Türkiye'ye ait verilerin neredeyse "yok" düzeyinde olması hayli düşündürücü.

Eko-etiket almaya hak kazanan 3 bin 200 ürünün yalnızca 12 tanesi Türkiye'de üretiliyor. Bu 12 ürünün tamamı konfeksiyon ürünü ve tüm bu eko-etiketler yalnızca bir firma tarafından alınmış. Diğer yandan, eko-etiket alan firmalar içinde Fransız ve İtalyan firmaların ağırlığının çok fazla olması ve Türkiye'nin de iddialı olduğu tekstil türü ürünlerdeki ağırlık, önümüzdeki günlerde bu sektördeki rekabetin ne yöne kayacağını aslında açıkça gösteriyor.

Kısaca, "yeşil ürünler"le ilgili önümüzdeki günlerde ortalık biraz karışacak gibi görünüyor. Ancak burada çevrenin korunması, özellikle de karbon salımının düşürülmesi ve su kaynaklarının korunması açısından tüketici güveninin kaybedilmemesi hayati önem taşıyor.

Bunun için de öncelikle kamu bürokrasisine önemli bir teşvik, yönlendirme ve bilgilendirme görevi düşüyor. Daha sonra şirketlerin bu alana yatırım yapması, bunu yaparken açık ve dürüst veriler ortaya koyması önem kazanıyor. Bu açık ve dürüst verilerin denetlenmesi, yönlendirilmesi, kamuoyunun oluşturulması konusunda da bu konuyla ilgilenen sivil toplum kuruluşlarına büyük görev düşüyor. "Yeşil ürün" konseptinin doğru ve mümkün olduğunca sulandırılmadan kamuoyuna benimsetilmesi konusunda da elbette pazarlama uzmanlarının büyük sorumluluğu var.

Tüketiciyi sorarsanız, bu konuda en hızlı tüketicilerin yol alacağını ve bilinç düzeyinin çok hızlı artacağını önemle vurgulayalım. Sonra "aa ben kaçırdım, yetişemedim, geç kaldım" olmasın!..

Tüm yazılarını göster