Yaşadığımız coğrafya, iklimi, verimli toprakları, denizleri ile müthiş bir bio-çeşitliliğe sahip olma şansı veriyor. Bu şans, tarım ve hayvancılık gibi sektörlerde lokal bölgelere özgü ve kendine has özellikleri olan yüzlerce farklı ürüne dolayısıyla da müthiş bir gastronomik zenginlik ve mutfak kültürüne sahip olmamızı da sağlıyor.
Ama gelin görün ki bu zenginliğin farkında olmak, kendi has ürünleri korumak, tanıtmak ve mutfak kültürünün içine yerleştirerek üreticilerine, gastronomi sektörüne ve dolayısıyla ülke ekonomisine bir katkı sağlamak konusunda karnemiz zayıf. Söz konusu işleri başarabilmek için atılması gereken çok fazla adım var elbette ama sanırım bunların en önemlilerinden bir tanesi “coğrafi işaretleme” yoluyla o ürünün değerini ortaya koymak.
Temel olarak benzerlerinden farklılaşmış ve bu farkı kaynaklandığı yöreye borçlu olan binlerce yöresel ürünümüz var. Ancak bu yerel ürünleri, ekonomik değere kavuşturarak katma değerini arttıracak, o ürüne duyulan güveni arttıracak, üretim süreçlerinin olması gereken standartlarda devamlılığını sağlamaya yardımcı olacak ve ürünlere yönelik talep ile birlikte “gastronomi turizmini” geliştirecek “coğrafi işaretleme” konusunda da gitmemiz gereken uzun bir yolumuz var. Yapılan çalışmalar coğrafi tescil alabilecek yöresel ve geleneksel ürün sayısının 3000 ’e yakın olduğunu ortaya koyuyor. Fakat, AB’den coğrafi işaretleme tescili almayı başardığımız ürün sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Malatya Kayısısı, Taşköprü Sarımsağı gibi ürünlerde bunu başardık ama değerini ortaya koyup üreticiden ülkeye katkı yaratabilecek diğer ürünler için de ilgili tüm paydaşların çaba harcaması gerekiyor. Bu anlamda, özel sektör kuruluşlarının da bu topraklardaki yöreye özgü ürünlerin hak ettiği değeri bulması için elini taşın altına koyması da büyük bir ihtiyaç diye düşünüyorum.
Metro Türkiye, konu ile ilgili elini taşın altına koyan çalışmaları nedeniyle hep takibimdeydi. Tedarikçilerinin yüzde 99’unun yerli tedarikçilerden oluşması bile zaten başlı başına kıymetliydi. Ancak, 2012 yılında başladıkları “Coğrafi İşaretli Ürünler Projesi” ile Türk mutfağına değer katan yerel ürünlerin korunması, geliştirilmesi, bilinirliğinin artması ve coğrafi işaretli ürünlerin tescil edilmesinden ihracatına ve restoran menülerine dâhil edilmesine kadar tüm süreçleri destekledikleri projeleri, ekonomik, sosyal ve çevresel sürdürülebilirlik açısından ayrı bir öneme sahip.
Metro Türkiye, Türkiye’de coğrafi işaret tescili olan ürünlerin AB’de tescil edilmesinden ihracatına kadar bütün süreçlerde aktif rol oynuyor. Faaliyet gösterdikleri 13 ülkeye son iki yılda 20.000 ton coğrafi işaretli ve yerel ürün ihraç ederek yerel ürünlerimizin dünya mutfağında tanıtımında da önemli bir rol oynuyorlar. “Yerelin İzinde” projesiyle de çok kıymetli bir işe imza atmış durumdalar. Bu proje ile coğrafi işaret tescilli ve aday ürünler ile hazırlanan, kaybolmaya yüz tutmuş yerel tariflerin geleneksel ve modern yorumlarıyla şefler nezdinde bilinirliğinin sağlanmasını ve böylece bu ürünlerin sofralara yeniden girmesi için çaba harcıyorlar. Ürünlerin yetiştiği bölgeye hasat zamanında giderek, geçmişten günümüze hikayesini paylaşıyor ve coğrafi işaret tescilli ve aday ürünlerin bilinirliğini artırarak hem profesyonel hem evdeki mutfaklarda daha fazla yer alması, daha fazla katma değer yaratır hale gelmesi için çalışıyorlar. Önce boğazın lüferine, sonra Aydın’ın kestanesine şimdi de Bursa’nın siyah incirine odaklandılar.
Geçen hafta Bursa’daki siyah incir hasadında bulunma şansına eriştim. En çok etkilendiğim nokta, üreticilerin, kooperatiflerin ama çok da yöre kadınlarının heyecanını görmek, ürünleriyle ilgili hikâyelerini dinlemek, o ürünün değer görmesinden kaynaklanan mutluluklarına ve daha çok çalışma motivasyonlarına şahit olmaktı.
Yeter ki bu çabalar artsın, o zaman bu topraklardan dünyada ses getirecek müthiş ürünler çıkar düşüncesiyle ayrıldım hasattan. Lütfen siz de bu zenginliğin farkında olun ve yerel ürünleri destekleyin, menülerinizde yöre ismiyle yer verin ve bu değerlere sahip çıkın.